Bu Blogda Ara

17 Mayıs 2013 Cuma

Münacat


yaz getirildiğinde
vantilatörler çalıştırıldığında
elektrik faturaları sol tarafımızdan verildiğinde
senin şeytanı yaratma gereği duyman
şeytanı bir gül pıhtısından yaratman
şeytanı diri tutarak onu şımartman aklıma takıldığında
hiç doğmamış olsam da
bu mektubu sana yazardım

sevgili hiç doğmamış olmak
açan çiçekler
cam fabrikası
müstehcen maneviyat
kan testim pozitif geldiğinde
onun gözlerine baktığımda
kasaplar et kestiğinde
işsiz bir astronot
alış veriş merkezinde palyaçoluğa başladığında
şeytana verdiğin kredi aklıma gelir

sevgili işsiz astronot
mikroplar kalpte çoğaltıldığında
bazı insanlar azar azar can verdiğinde
bazı insanlar azar azar delirdiğinde
kanamak bu yaz erkeklere bırakıldığında
kadınlar izinlidir

yalnız kalmamak zorunda olmak
devlet eli ile işlendiğinde
o bana çok sevdirildiğinde
onu kendi leşime uyarladığımda
kafa kemiği parçalanıp beyinlerimizden
biberona kan dolana kadar
kafaları birbirine çarptığımız
ötenazi şeklidir

sevgili allah
onu affedeceksen
beni affetme


Cihat Duman

14 Mayıs 2013 Salı

Karaköy Geçilmez


Karaköy sahil. Kendisinde durduğumuzda, Topkapı Sarayı’nı, Sultanahmet’i, Ayasofya’yı, Eminönü’nü, Haydarpaşa’yı, Kız Kulesi’ni, suyu ütüleyen vapurları, tekneleri kısaca bütün İstanbul’u bize gösteren/öğreten bir mekân. Kendisi çok güzel ve kalabalık olmayabilir ama gösterdiği yerler enfes/kusursuz. Balık tut’kunlarının güzide mekânı. Hırsız kedilerin günah evi. Kadıköy iskelesinin komşusu. Ben çok severim Karaköy sahili. Manzaraya bakarım, balıkçıların konuşmalarını dinlerin, kışın ısınır, yazın serinlerim Karaköy’de. Zaten hepi topu 5-6 tane bank var sahilde. Boş bulduğuma oturur ve görüntü emerim. Ki oraya gelen tipler de hep kafa dengi tiplerdir. Birbirimizle hiç konuşmayız. Orada dışarıya ses verilmez. Dışarıdan ses alınır. Hemen arkada yeşil bir alan vardır. Park gibi. Aileler gelir. Çocukları olur. Çocuk da görebiliriz.

OTOPARK YAPTILAR

Birkaç zamandır Karaköy sahilde bir araç bolluğu var. Oturacak, denize bakacak yer bulamıyoruz. Önceleri orada yapılan bir inşaata verdim durumu. İnşaat malzemeleri getiriliyor olabilir dedik. Fakat bugün her şey açığa çıktı. Karaköy sahilde yapılan inşaat otopark inşaatıymış. İSPARK, insanların dinlenme yeri olarak ayrılan parkın devamı niteliğindeki Karaköy sahili şeridini boydan boya işgal etmiş. 

Buradan iktidara sesleniyorum. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş’a ve Türkiye A.Ş. Genel Müdürü Recep Tayyip Erdoğan’a… Sizde hiç vicdan, merhamet yok. Siz bülbülü eti için öldürürsünüz. Siz İstanbul’un gözde turistik beldesi olan Karaköy sahilden de 3-5 kuruş rant kazanmak için halkın şerefini satarsınız. Değer miydi? Bu görüntü kirliliğine değer miydi? 




5 Mayıs 2013 Pazar

Murat Üstübal


Murat ÜSTÜBAL
İSTİKLAL CADDESİ GAZİSİ CİHAT DUMAN’DAN ‘KIZKARDEŞLEŞMEK’

 Cihat Duman ilk kitabı “Ya da Pişman Değilim”i yayınladığında herkes kitaptaki ironinin ölçüsü konusunda tedirgin olduğu kadar şüpheciydi. Acaba Duman bunu hangi ölçülerde devam ettirebilirdi endişesi yaygın kanılardan biriydi. İlk kitabın sergilediği performans elbette sadece ironik değildi, genel dil normlarından hafif kaçışlarla ama elbette kendisine bir mesele edinişiyle birlikte kitap geniş kesimlerle kabul gördü. Kitabı daha yakından inceleyenlerin temkinliliği bitmediği gibi kalıcılığı konusundaki tartışmalar gizliden gizliye, içten içe devam etti. Tüm bunlar bir kitabın kalıcılığı için yeterli miydi? Oğuzhan Akay’ın “Ürk Şiirleri” deneyi de benzer bir yoldan geçip ironinin ve dil oyunlarının elinde parodileşmemiş miydi? “Ürk Şiirleri” deneyimini bilenler “Ya da Pişman Değilim” e de temkinli yaklaşmakta haklıydılar elbette. Sanırım gözden kaçırılan noktalardan biri, Cihat Duman’ın meselesini dramın somutluğunda kurmasının getirdiği çıplak gerçeklik olmuştur. Her ne kadar bu ilk kitapta bariz bir şekilde görülemese de elimizdeki bu ikinci kitap “kızkardeşleşmek”, öteki’nin deneyimlerine gösterdiği hassasiyetle, ironik sicilli yapıtlar arasında kendine sahici bir yer edinmesini bildi. Dahası, “Ürk Şiirleri” dahil Ah Muhsin Ünlü’nün “Gidiyorum Bu” ve Murat Menteş’in “Garanti Karantina” gibi kitapları arasında itiş kakışı sert geçmeyen bir yer oldu bu. Çünkü Duman’ın baştan beri sokaktakinin ve ötekileşenin şairi olduğunu hatırlatan dizeleriyle ‘travmatik gerçekçilik’e kapı araladığını söylemek güç olmayacaktır. İşin en ilginç yanı, şairin ötekini dillendirdiği noktada saf tutarak sathı kuvvetlendirmeyi tercih etmeyip, açık alanda hareketli satıhlarda diğer ‘başkalık’ların izini sürerek onların açmazlarıyla ilgileniyor olması, şairin ideolojik taraf olmasını da engelledi şimdiye dek. Bu meseleyi biraz açmamızda fayda var; şairlerin hem ideolojik taraf olmamakla hem de görececi kalmakla suçlandıkları günümüz şiirinde bunun anlamı nedir?

    Duman şiiri gerçekliğin temsil krizi yaşadığı noktada kuruluyor. Temsil krizinin ortaya çıkışı nasıl diyalektik gereğiyse Duman da kent hayatının akışkanlığı içinde yakalıyor kavramsal donmayı. Şair tıpkı Baudelaire’in pasajları mesken tutması gibi metropolün en yoğun, hareketli ve çeşitlilik arz eden mekânı olan İstiklal Caddesi’ni mesken bellemiş. Bu da çelişkinin ve katılaşmanın çabuk fark edilip tepki koyulmasını hızlandırıyor. Duman şiirini bu ‘hız’ durumu içinde değerlendirmek gerekir.  Bu hız karşılığını kitabın başlığından içeriğine kadar eylemsellik ve yoğun fiil kurgusuyla buluyor. Öyle ki kitabın başlığı bile sonradan oluşturulmuş bir fiilimsi: ‘kızkardeşleşmek’. Hatta kitabın ilk şiiri başlı başına eylemlerden kurulu: ‘Adamın Biri Sanki Roman Karakteri Değilmiş Gibi Çay Ocağına Oturdu’. Ve bu ilk şiirle birlikte kendi ötekilik politikasını ortaya koyuyor ilk dizesiyle: ‘konumuz başkasızlık’ diye başlayarak. İkinci dizedeki Duman şiirlerinde etkin bir şekilde görülen cinsel vurgu eylem haline dönüşerek: ‘gel oturalım kucağıma bişeyler ayıplayalım’ der demez kurulan tuzağı da anıştırır. Öteki üzerindeki emelleri hareketli bir zeminde karşılar. Zaten üçüncü dizedeki: ‘yürümesi rica olunan düşünür kimdi söyle bakayım’ deyişi hareket olgusunu teorik ve pratik algıladığını, daha doğrusu yaşamın akışkanlığında değer kazanan bir praxisin dinamiğinde algıladığını düşündürüyor.

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Dün Gece Attığın Tüm Tivitleyi Okudum



kedileyin ciğeyi vay miyav
kasaplay gözaçık uyuyo diye
kedileyin gözleyi aç
ben munday olduysam bu şiiye ulaşabildiğim halde
kediley ne giysin en çok biy kadın olamadıklayı için
alıp onlayı öpüyoyum kalp nakli yapay gibi
binleyce kişi üzülüyoyuz
allah da bizle biylikte üzülüyo
belgeselley, kuyban bayyamlayı, izlenmemiş filmley
bi tane daha içsek kepaze oluyuzlay
açılın ben doktoyum ve filistin halkı yalnız değildiy
yaşasın 1 mayıs kahyolsun 2 mayıs ve diğey mayıs günleyi
biz ol deyiz ve seveyiz olmayanlayı

bu neyin yalnızlığı
bıçağın devlete dayanmasının mı
bıçak dayanaklıdıy çün aykasında halk vay
fakat beybeyde kesim sıyası bekleyken posta okuyan
ağzımdan diş kusuyoydum
yani yüksekten atlayan biy insan yeyle daha seyt öpüşsün diye
bulduğu tüm taşlayı yiyoy 
canım yaa, yeyim seni

sonya mutlulukla ilgili biy akyep aktı
seyt, yapışkan, kokulu, inlemeye ayaylı, tıynak, et, kan, değişik, nefes
ünlüleyin gittiği tayikatlayda ünlü başına 100 süz düşeyken
gel hele gel, bıyakın gelsin
yazık lan
çok yazık
canlılay geliyoy ve kaçmak yoksuz
duyup 1 kilo ağlayacağım
öpüleyek yontulmuş biy heykelin iç dişleyinden
iç dişleyinden biy heykelin geliyo kaçmak yoksuz
bıyakın gelsin
onda
benim etimden yayatılmış biy mutsuzluk vay


Cihat Duman, Ücra Dergisi, Aralık 2012

Kuru Otlar Üstüne Üzerine

Yazarın notu: Okuyacağınız yazıda sürpriz bozacak bir yorum bulunmamaktadır. İnsanlar roman okumayı bıraktılar. Film ve dizi izlemeye deva...