Bu Blogda Ara

26 Haziran 2013 Çarşamba

#kitaplarnerede

İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞINA
                                                                              27.06.2013

15.06.2013 tarihinde saat 19.45 civarında Taksim Gezi Parkı’nda arkadaşlarla oturmuş sohbet ediyorken, kimliği belirsiz kişiler tarafından gaz bombalı ve plastik mermili saldırıya maruz kaldım. Nefes almakta güçlük çekince canımı kurtarmak için parkın dışına kaçtım. Gezi Parkı’nda bulunmamın nedeni Gezi Parkı’nda kurulan kütüphanede kitap değiş tokuşu yapmam idi. İş bu halde 4982 Sayılı Bilgi Edinme Kanunu gereğince aşağıdaki sorulara cevap verilmesini saygılarımla arz ederim.

1- Kimliği belirsiz kişilerce yapılan saldırının ardından Büyükşehir Belediyenize ait kepçe ve kamyonların parka giriş yaptığı ve park içinde özel mülkiyete tabi eşyaları yağmaladığı gözlemlenmiştir. Bu doğru mudur? Doğru ise parkta şahsıma ait 1 adet Oğuz Atay’ın Eylembilim adlı romanına ne olmuştur?

2- Bana ait bir adet kitabın yanı sıra, parktaki kütüphanede bulunan yaklaşık 2.000 kitap ve derginin akıbeti ne olmuştur. Özel mülke ait bu kitaplar hakkında bir kamulaştırma kararı var mıdır? Cumhuriyet Savcılığı tarafından tarafınıza ulaştırılan bir arama ve el koyma kararı var mıdır. Yine Hakim tarafından hükmedilen ve Cumhuriyet Savcısı tarafından tarafınıza bildirilen bir müsadere kararı var mıdır?

Bilgi isteyen: Cihat Duman
Adres:
Telefon:
TC Kimlik No:


Arkadaşlar, gezi kütüphanesinde kurulan kütüphanede çöpe atıldığı iddia edilen kitapların akıbetini öğrenmek isteyenler, dilekçeyi kendilerine uyarlasın ve İBB'ye yazılı başvursun. Başvuru yaparken evrak kayıt numarasını bi yere kayıt etsin. Sonra hesap sorsun. Sevgiler. Şu adresten e-başvuru da var: http://application2.ibb.gov.tr/forms/bilgiedinme/

20 Haziran 2013 Perşembe

Yürüyen Çıplak Adam


Bu günlüğü neden tuttuğumu bilmiyorum. Başına gelen hadiseleri unutmaya çalışan bir insan olarak bu iş çok yorucu. Ama gelecekte bunu okuyanlar için eğer bir ibret olacaksa… Aslında buna günlük denemez. Bu metni 13 Haziran 2013 günü 00.08’de yazmaya başladım. Çünkü geçmiş günlerde yazacak zamanım ve motivasyonum yoktu. Olaylar evimin çok yanında cereyan ediyordu ve buna elbette diğer insanlardan daha fazla tepki veriyordum. Vicdanım beni evde tutamıyordu. %50’imi bile evde tutsam belki daha az acı çekecektim. Fakat beraber çay içtiğim, her zaman caddede gördüğüm geleceksiz, plansız, partisiz insanların iktidar tarafından telef edilmeye çalışılmasını sindiremedim. Umumiyetle meydanda olmaya çalıştım. Bir nefes de ben gaz solursam, diğer insanların daha az boğulacağını düşündüm. Twitter’dan anlık düşüncelerimi sürekli belirttim. Olayın sosyolojik boyutundan çok psikolojik boyutu beni ilgilendiriyordu. Olay bir karı koca ilişkisi ya da Freudcu komplekslerle anlatılabilirdi. Roboski’yi kürtaj ile, Reyhanlı’yı alkol ile kapamak bu ikisi arasında da sürekli insan bedenine ait dokunulmaz şeylere dokunmaya çalışmak, halkta bir enerji birikmesine yol açmıştı. Eve neden geç geldin, o kadın kim, o adam sana niye SMS attı, çocuğu okuldan kim alacak, babama neden saygısızlık ettin, annem hasta ve bizde kalması gerekiyor türünden bir savaşın bir karı koca muharebesinin temsiliydi. Biriken eş diğer eşi ya öldürür ya da boşar. Başka açıdan bakacak olursak özgürlüğü ana, Tayyip’i baba yerine koyup hadım edilmekten korkan neslin babayı öldürmeye çalışmasıydı. Benlik işgal altındaydı ve polisin maksadı aşan müdahalelerine gençler mizahla ve pasif direnişle mukabele ediyordu. Kimse silah çekmedi. Fakat refleksler görevdeydi. Gazı soluyan ve solunum sitemi çöken genç küfrediyordu. O yetmezse dükkânların kepenklerine vuruyordu. O da yetmezse taş atıyordu. Fakat taşlar yetişmiyor ve hiçbir polis bu taşlardan yaralanmıyordu. Belki yararlanıyordu diyebiliriz. (Devamı Natama'da)

Kuru Otlar Üstüne Üzerine

Yazarın notu: Okuyacağınız yazıda sürpriz bozacak bir yorum bulunmamaktadır. İnsanlar roman okumayı bıraktılar. Film ve dizi izlemeye deva...