Kafamız karışık, bazen kavramları bazen de olguları yanlış
yerlerde kullanıyoruz. Şimdi hemen soru sorarak deşeyim:
1-
Şiir
denen şey ile dergi/magazine/mecmua denen şeyin birbirinin müştemilatı gibi
algılanmasının sebebi nedir? Dergi denen şeyin şiirin neşrine yarayan bir cihaz/mecra
olduğu bilgisi neden kullanılmıyor?
2-
Şiirin
neşri mevzusunda dergi cihazının yanı sıra kitap, ses kaydı, video, internet,
gazete, elektronik posta, posta kutusu cihazlarının varlığı neden yadsınıyor?
3-
Dergi,
birden fazla insanın katkı sunacağı, farklı yönlerden bir konuya yaklaşacağı,
farklı türlerde (deneme, şiir, makale) eser oluşturacağı bir mecra iken onun
bir tavır dergisi olması gerektiği düşüncesinin sebebi nedir?
4-
Şairler
dergilerde bedenleriyle mi şiirleriyle mi düşünceleriyle mi yoksa imgeleriyle
(şair imgesi) mi var olurlar?
Dergiler çıkmadan önce tavırlarını belirleyebilirler. Yahut
merkez dergisi olurlar. Belki de belli bir yaşın altındakilerin yazabileceği
gençlik dergisi olurlar. Sadece şiir dergisi ya da öykü dergisi olabilirler.
Daha ileri gidip sadece modern şiirin dergisi, avangart şiirin dergisi,
deneysel şiirin dergisi olabilirler. Dergiler zaman içinde tavır da değiştirebilirler.
Mesela Heves Dergisi ilk zamanlarında taşra dergisi, sonra merkeze hitap eden
dergi, nihayetinde deneysel şiirin dergisi olmuştur. Diri Ozanlar Derneği
çıkışını yaparken sadece şiir yayımlayacak ve çok basılıp çok dağıtılacak bir
dergi olacağının açıklamasını yapmış ve bu yönde üç sayı çıkmış bir dergi. Ozan
Can Türkmen ise burada şiir yayımlamış olan beni -bu yazının yazarını- çok
satan bir dergide yazarak etkimi arttırmaya çalışmak ve bazı şairlerle yan yana
durup kendimi istiflettirmek ile suçlamış. Bana da cevap hakkı doğuyor. Bur'da
sözü sizden alıp Ozan’a çeviriyorum. Canım Ozan;
Çok satan dergide yazacaz diye şiirin malzemesinden çalmadık,
seviyeyi düşürmedik, ne yazıyorsak onu yazdık. İkinci olarak ben düzenli olarak
bir dergide yazmıyorum. Ve son yıllarda ekseriyetle şiirlerimi sadece isteyen
kişilere, ilan ve posta ile gönderiyorum, özel bir neşir peşindeyim. Ayrıca
blogumda yazılı müzik kayıt sitemde sesli kayıtlar da neşrettiğim oluyor. Posta
ve internet siteleri dışında bazı dergiler ve fanzinlerde –benden şiir
istendiğinde- neşrediyorum. Genel olarak da tavrım belli olduğu için, ideolojik
olarak alakasız birileri zaten benden bir şey talep etmiyor. Fakat sadece bir
tavır dergisinde de yer almıyorum. Son dönemde tavır dergisi olarak gördüğüm
bir dergi yok açıkçası. Çıkarmak istediğim dergiyi de maddi imkânsızlıklar nedeniyle
erteliyorum. Hal böyle iken sen bi etkiden bahsediyorsun. Ben etkimi arttırmaya
çalışıyorum evet, fakat bunu sadece Diri Ozanlar Derneği’nde şiir yazarak
değil, internet sitelerinde eleştiri yazarak, twitterda polemik çıkararak,
internet dünyasına videolar armağan ederek, şiir neşrederek ve daha burada
sayamadığım onlarca yöntemle yapmaktayım. Fakat bunlardan en etkilisi sen de
çok iyi biliyorsun ki internet mecrası. Hızlı ve bedava yayılıyor eser. Sen de
etkili olmak için yazını önce blogunda sonra twitter hesabından paylaşmışsın.
Yani yazını Sirkeci Garı Bekleme Salonunda yazmış, Demirören AVM’de dolaşıma
sokmuşsun. Tepki beklemiş ve almışsın. Böyle etkili olacağını düşünmüşsün,
haklısın. İyi şeyler etkili olur aslında. Mecra önemli değil. İnci Sözlük’teki
o hikayeyi hatırla. Mecrası İnci Sözlük’tü ve etkisi Beckett etkisi
yaratıyordu. Atilla Çapraz’ı düşün, duvara yazıyor, bizi çarpıyor.
Gelelim istiflenme meselesine. Dergiler kitap olmadığı için
ve birden fazla kişi yazdığı için (Naber hariç) umumiyetle bir istiflenme alanı
zaten. Bireysel alanlar posta kutularıdır. Duvarlar, kitaplar, kişisel sergilerde
istif olmaz. Tavır Dergileri’ndeki istiflenme ile Serbes Dergiler’deki istiflenme
farkını belirleyen bir kıstas yok. İstiflenme nerde başlar ve nerde biter
bilemiyoruz. Poetikası olmayan, kadrosu olmayan bir mecrada istiflenme
kaçınılmaz. Dolayısı ile istiflenmeyi belirleyen şey yine iyi şiirin kendisi
(ve düşüncesi) oluyor. Şiir yazmak için, şiirle var olmak için başkalarına
ihtiyaç duyan zavallılar istiflenebilir kanımca. Tüm neşretme ihtimallerinin
yokluğunda bile şiir yazan, yazacak olan, mecrayı tanımayan ve en önemlisi
mecrayı kutsallaştırmayan birisi istiflenemez. Dergilerin şiirin başat mecrası
olarak gören, buna istinaden bu mecrayı kutsallaştıran/ tabulaştıran, dergi ve
şiir olgularını birbiri içinde içkinleştiren tavrı kabul etmiyorum. Bu dergiyi
tüzel bir kişi olarak değil de gerçek kişi olarak kabul etmektir. Görünebilmek
için ancak kabile olması gereken Adanalı Zavallı Şairler’in bir iki sayı
çıkarıp kapattığı dergilerdeki istiflenmeye bakarsan anlarsın ne demek
istediğimi. Matbu çıkarak tarihe adını kaydettirmeyi şiar edinen ve etkiyi
böyle sağlayacağını düşünen dergiler, kabile broşürleri iki ucu boklu değneğin
diğer ucundalar maalesef. Etkili olmak ve istif olmamak için çok iyi eserler
yazıp, çok dağıtmak, bulunduğu şiir kamusunda nevi şahsına münhasır olmak, hem
matbu hem de online olmak gerekiyor. Aynı anda hem adını tarihe kaydediyorsun,
hem de aniden yayılıyor günceli haberdar ediyorsun hem de yeteneklisin. Güzel
olur öyle.