Bu Blogda Ara

11 Şubat 2011 Cuma

Günaha Nasıl Girilir Ya da Pişman Değilim- Ercan Y. Yılmaz

Yazının tamamı Hayal Dergisi'nin Ocak-Şubat-Mart 2011 tarihli 36. Sayısındadır.)


[...]


Hâkimler devletin adalet elidir. Önünde el pençe, başın eğik durursan iyi halden ceza indiriminden yararlanma olasılığın ihtimal dâhilindedir. Ama ağlak bir çift gözle “pişmanım” itirafıyla bu ihtimal gerçekleşmeye daha da yaklaşır. Ama kim bu? Bre saray muhafızları adaletin! “ya da pişman değilim” başlığıyla kucağında karpuz, değil ama bir cezaevi görüntülü duvara yaslanmış şekilde bizi karşılayan: Cihat Duman… Bu görselle Türk şiirine karpuza iade-i itibar kazandıran şair… Zekice düşülmüş bir kapak. Şiiri hakkında bize fikir veriyor. Okuru şiirine hazırlıyor. Karpuzun akıbetini bir söyleşide şöyle açıklıyor: “…Sonra karpuzla birlikte bir çay evine gittik. Karpuzu kestik, insanlara ikram ettik. Hayırlara vesile oldu yani.” (Gerçek Hayat) Buradan anlaşılıyor ki karpuzla herhangi bir duygusal bağ geliştirmemiş. Karpuzu işine yaradığı kadar kullanmış şiirindeki diğer öğeler gibi. ya da pişman değilim, annesinin “Pişmanım.” demesiyle bitiyor. Bunu kendisine sordum bu yanıtı aldım. “Son zamanlarda aileye pek de uyum sağlayamadığım için, kan uyuşmazlığı gibi bir şey oldu. Birkaç kere annemin ağzından seni doğurduğuma pişmanım sözünü işittim.”

Kitabı okudum. Hoşuma gitti. Teorik yazı, gereksiz alıntılar, küçük küçük dipnotlar, içler dışlar çarpımı, hurufi ilişkilere girip, yani şiirde arkeolojik çalışmalar yaparak şaire, okura, okumayana ve okumayacaklara haksızlık etmek istemem. Hatta şiir uzun bir süre sit alanı ilan edilmelidir diye düşünüyorum. Kazılar yasaklanmalıdır. Çünkü arkeologlarımız şekeri Şam’a taşırken tuz kalıyor şerbete.


Kapak görselinden dolayı biliyoruz ki birazdan bir ironistin dünyasına dalacağız. Fakat şunu da bilmeliyiz ki ironi, başta Baudrillard ve Jamesson gibi düşünürlerce modası geçmiş bir yöntem olarak adlandırılıyorlar. Onlara göre, ironi de ifşa olmuş bir dünyada artık imge işlevi görmekte ve imgenin başına gelen geçersizlik hastalığıyla malul olmaktadır.


Elinde harita dalgın ve şaşkın dolaşan turist gibi hissettim kendimi birden, kitabın “Harita” kısmını görünce. Evet, şiir dünyasına haritasız da girilir ama bu incelik de hoş olmuş. “Harita” kısmında şiir adlarına bakıyorum. Buna şimdiye kadar “İçindekiler” diyorduk öyle de devam edeceğiz. Ne yani bir kitapla tüm yayıncılık şablonunu mu değiştirelim. Sayfa çevir!
“İyi niyetli üçüncü kişi için…” atfedilen bir kitap… İyi niyetli üçüncü kişi okurdur. Ve sadece bir okurun adı açıklanmıştır: ayşE’ye… İncelikli davranmış. Özel isimler büyük harfle başlar kuralının Cihat Duman şiirinde tersi yönde işlediğini görüyoruz. Ya şairimiz Latin alfabesinin akış yönünü Arap elifbasıyla karıştırıyorsa… O zaman bize göre özel isimlerin son harfi büyük olur. Ya da bu bir öznel yüceltme mi? Yani var olan yücelikleri sıkıştırılan formla kabul etmeyip yeni bir yapılandırmayla tekrardan yüceltme. Ama yücelik ya da biriciklikten vazgeçmemiştir, harpuT yine birdir, allaH yine yücedir. Sadece şaire aittir, yeni ve özgün formuyla. Sit alanıdır arkeolojik kazı yasak! Üç şiir hariç kitapta özel isimlerin son harfi büyük yazılmış kitapta. Ama bence bu üç şiirin özel bir durumları olmadığı için uyum burada da sağlanmalıydı, hatta ve hatta kapaktaki isim “cihaT dumaN” olarak yazılması daha uygun olurdu. Ama ironiyle beraber biraz da anarşizm mi seziyorum. allaH, nuH, harpuT, türkçE, goyA, haydaR, ibrahiM vs. Özel isimlerin biricikliğini kabul ediyor, amenna. Ama ‘neden?’ diye sorarsak gelecek cevabın, ‘peki neden ilk harfi büyük olmalı?’ diye soruya soruyla karşılık vereceğini tahmin edebiliyorum.

İyi niyetli üçüncü kişi ifadesini öyle kolay geçmemek gerekir. Cihat Duman bir avukat. Biraz sonra hukuk argosu ve Duman şiirine değineceğim. Tutup başka bir avukata soruyorum. İyi niyetli üçüncü kişi ne oluyor diye? Bana mesleki terimlere açıklıyor. Bir dakika! Bana anlayacağım dille anlat diyorum. Başlıyor: “Mesela sen gittin ikinci el bir telefon aldın. Bu telefonu güvendiğin ve hırsızlık yapacağına ihtimal veremediğin birinden aldıysan o telefon çalıntı çıksa bile hukuk seni korur. O zaman sen iyi niyetli üçüncü kişi oluyorsun. Eğer sokakta ayaküstü bir tezgâhtan aldıysan, çalıntı olma ihtimalini hesaba kattığın varsayılır ve iyi niyetli üçüncü kişi statüsünü kazanamazsın ” dedi. Anladım. Cihat Duman, var olan şiir birikimini nüktedanlıkla bize sunarken değdiği şairlerden üzerine geçen kokuyu ve imge benzeşmelerini bize taşıyor ve bizim bunu anlamamamızı diliyor. iyi niyetli üçüncü kişi oluyoruz. -Kendisine sorulsa ‘yok etkilenmedim, çaldım’ der.- Ama bakalım Jim Jarmusch bu konuda ne diyor, altın kurallarında: “Hiçbir şey orijinal değildir. Fikirlerinizi ve hayal gücünüzü harekete geçiren her şeyi çalabilirsiniz. Eski filmleri, yeni filmleri, müzikleri, kitapları, tabloları, fotoğrafları, şiirleri, rüyaları, rastgele konuşmaları, mimariyi, köprüleri, sokak tabelalarını, ağaçları, bulutları, su birikintilerini, ışıkları ve gölgeleri silip süpürebilirsiniz. Çalarken ruhunuza seslenenleri seçin ama. Böylece yaptığınız iş (ve çaldığınız şey) sahici duracaktır. Sahici olmak değersizdir, orijinal olmak ise mümkün değildir. Ve çaldığınızı örtbas etmeye kalkışmayın sakın. Ve ne olursa olsun, Jean-Luc Godard’ın şu sözünü hiç unutmayın; “Nereden aldığın değil, nereye götürdüğün önemlidir.” Bu altın kural bir yana dursun. Cihat Duman şiirinde Jim Jarmusch’un da ilk altın kuralı olan, “kural yoktur!” yürürlüktedir. Tek genel kural budur. Bu kuralyoktur’luğun içinde Cihat Duman, deyim ve söz öbeklerini bozuyor, harfleri ve kelimelerin şiirdeki boyutunu değiştiriyor, imlayı görmezden geliyor, ilginç yargılarda bulunuyor.

Deyim ve söz öbekleri bozmasına verilebilecek birkaç örnek:

gül yüzü görmedi bahçedeki bahtsız vazo kırılsın” (Sekans, S.16)
gün yüzü görmek, deyimin tahrif edilmiş hâli, “bahçede vazo” bahtsızlığın lügatimdeki yeni tarifi…

“en çok okunan gazetedir, bulmacası vardır, tirajı komiktir (Aşırı Türkiye, S.22)
Trajikomik.

“öleceksin emekli naaşın da var” (Elinin Homoruyla Şiirime Karıştın, S.33)
Emekli maaşı.

bakir evler içinde trajik düğün marşı” (Bana Müslüman Bi Kız Bulsana Bana, S.35)
Bekar evleri.

“ki her kalbin olmalıdır bir haciz hikâyesi
Hazin hikâye.

“bana biraz ağlayış gösterin(Kışlık Elbiseler Gibi Güzel İntihar Süsü Verilmiş Bir Şiir, S.59)
Anlayış göstermek.

Zıt kelimeler, mistik, kutsal öğe ve teknik, popüler terimlerin tuhaf ilişkilerine örnek göstermek için bazı kelimelerin altını çizmek suretiyle okuyucuya verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim.

“korkunç bir ibrahiM çok pahalı put kırmış
kariyerinde doğu
ne güzel ne çirkin bu sevaptan çıkış yok

yazdım ve oynadım güldüler hâşâ
huşu ile ağlayarak güldüler(Temyiz Dilekçesine Yazılmayacaklar, S,12)

“rabbim otobanları iptal et” (Aşırı Türkiye, S.20)

“yarı finalde müslüman olmuşuz” (Aşırı Türkiye, S.23)

“bakire ve dokuz çocuk annesi” (İkizler Burcu, S.38)

“modern gerdek geceleri böyle zina görmemiştir” (At Avrat Tazminat, S. 40) 

Okuru baştan çıkarmaya yönelik ilginç yargılar:

“tüm bekar evlerini derridA’lar yapmıştır” (Bana Müslüman Bi Kız Bulsana Bana, S.34)

“tüm suçlular kardeş ilan edilmelidir” (Bana Müslüman Bi Kız Bulsana Bana, S.35)

“bir schopenhaueR için türK şiiri değildir.” (Ters Oksijen, S.37)

“allaH aynı zamanda mesut etme şeydir” (Bir Kendim ve Bir Dışı, S.49)

“yalnızlık geceye koparılmış bir puldur” (Pasaporta Yazılan Mektup, S.56)

 Mesleğimizin argosu şiirimizi her zaman etkiler. Cihat Duman şiiri de mesleki argodan beslenmiştir, normaldir. Ama bazen bu dil günlük dile o kadar yakındır ki meslek argosu mu günlük dil mi belli olmaz. Hukuk argosu “ya da pişman değilim” kitabında abartıya kaçmadan yer bulmuş; temyiz dilekçesi, haciz, gıyaben, yasa, madde 104 TCK… Bu meslek terimleri abartıya kaçmadan verilmiş, günlük dille ilişkilendirilmiş olması terimlerden kaynaklı akış zayıflığı önlenmiş.

Ya da Pişman Değilim üç bölümden oluşuyor. “I. İki kere ikinin beş rolünü dört dörtlük oynayamaması” bölümde yedi, “II. Biraz kahkaha lütfen, aynaya bakarak” bölümünde yedi, “III. Özet görüntüler eşiğinde özgeçmiş” bölümünde sekiz şiir olmak üzere yirmi iki şiirden oluşan kitabın bölüm adlarının ilginç bulduğum için verdim, artık şiir başlıklarını siz düşünün. Ya da gidip edinin… Benim en çok beğendiğim ve aynı zamanda ilginç bulduklarımın üç tanesini açıklamakta sorun görmüyorum. “Temyiz Dilekçesine Yazılmayacaklar”, “Bana Müslüman Bir Kız Bulsana Baba”, “Bir Güle Güvenerek Geleceğim Ülkene”. Bununla birlikte kitaptaki yoğun komik, bizi komiğin kaypaklığı üzerine düşünmeye de sevk ediyor. Çünkü “komik, tümüyle ne sanatın ne de yaşamın malıdır. Bir yandan gerçek yaşamdaki kişilerin yaşamlarını yüksekteki locamızdan bir oyunu izler gibi izlemeseydik, bu kişiler bizi güldürmezdi; bize komedya oynadıkları için onları gülünç buluruz; ama öte yandan, tiyatroda bile gülmekten duyulan haz, arı bir haz değildir; yani özellikle estetik, kesinlikle çıkarsız bir haz değildir demek istiyoruz. Bu hazza art bir düşünce karışır ki bu art düşünce bizde yoksa bile bizim adımıza toplumda vardır.” der Henri Bergson. Bu cümleleri şiirle birlikte tekrar düşünürsek şöyle sormamız icap edecek: Acaba komik ne kadar komiktir?

Cihat Duman şiirinde argoyu okurun üzerinde etki yaratmak için kullanıyor, bir mesajı ulaştırma kaygısı gütmüyor. “şiir bazen gecikir ama gelir / ölü bir leş kargasından o sonsuz koku / okurun hoşuna gider” (Üretimden Tüketime Şey, S:47). Hece Dergisi’nin 165 inci (Lisân-ı Erâzil: Argo-1) sayısında “Bozuk Ağzın Şiiri Ya Da Şiirin Vesikalı Baldızı: Argo” başlıklı yazsında C.D (1984) ““şiirde argo olmalı mı olmamalı mı?” tartışması “Süleyman Efendi’nin nasırı” ile ilgili kopan tartışmanın bir parodisi olmaktan öteye gitmeyecektir. Çünkü elitizm ölmemiştir. Sakat ve saldırgan bir biçimde yaşamına devam etmektedir.” Evet, elitizm ölmemiştir, maske değiştirmeye gerek duymadan yaşamına devam etmektedir. Argo, ironi, satir, parodi, taşlama, halk ağzı, bayağı dil, küfür gibi tekniklerinden birçoğuna hâkim bir şiirler karşı karşıyayız bu şiirde.

[...]


Ercan Y Yılmaz, Hayal Dergisi 36

1 yorum:

  1. bütün,bütünü oluşturan parçalardan daha anlamlıdır...buna benzer bir kaç yazı daha okumuştum,anlamadığım sivil dergilerde yazanların resmilere özenmesi(Türk Dili), ora için iyi bir yazı olabilirdi...mehmet kaplan tarzından ne zaman kurtulacaz...

    YanıtlaSil

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı.

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı kavunlara haksızlık oldu. Cadde-i Kebir’e bir damla kan düşmesin diye yapıldığını farz ettiğim ku...