Bu Blogda Ara

7 Şubat 2012 Salı

Kitap Çalmak Kavramı Üzerine Hukuki İtirazlar

İzafi Dergisi 4. sayısında "Kitap Hırsızlığı" dosyası yaptı. Ben de bir yazı yazdım. Bir kısmını aşağıya alıyorum. Diğer kısmı dergide. (22.12.2004 tarihinde, 17-25 Aralık Hırsızlık Haftası dolayısı ile yazının hepsi aşağı alınmıştır.)


Şiir kitabı sahibi bir avukat ve aynı zamanda köşesinden de olsa yayıncılığa bulaşmış bir insan olarak kitap çalmanın hukuki durumunu anlatabilmek için sadece TCK 141’e bakmak yeterli olmaz. Aynı zamanda fikri mülkiyet hukukunu da irdeleyip bir neticeye ulaşmak gerekir. TCK 141 gayet açık: Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. Fakat Fikir Ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK diyeceğiz) “eser” ve “eser sahibi” kavramlarını tanımlamakta ve sahibinin haklarını mali ve manevi haklar diye ikiye ayırmaktadır. Fikri mülkiyet hukuku yeni bir hukuk dalıdır. Hem dünyada hem de ülkemizde hem teoride hem de pratikte yasaya ve zihinlere işlemiş değildir. Fikri mülkiyet ile ilgili çalışmaları incelediğimizde mevcut kafa karışıklığını derhal anlarız. Ben anladığım kadarıyla anlatayım.

Eser sahibinin manevi hakları: Ortaya çıkarma hakkı, adını belirtme hakkı, üzerinde değişiklik yapılmasını men etme hakkı gibi haklardır. Mali hakları ise işleme, çoğaltma, yayma, temsil gibi haklardır. Eser sahibi (bundan sonra buna yazar diyeceğim) telif sözleşmesi ile sadece mali haklarını yayınevine devreder. Manevi haklarını devretmesi mümkün değildir. Bu kitabımı al, çoğalt, dağıt ve sat der. Ama adımı silme, değişiklik yapma. Manevi hakların devri mümkün değildir. Bildiğimiz bir satış sözleşmesinden çok daha farklı nitelikler taşır bu sözleşme. Fikrin mülkiyeti tam olarak devredilemez. Zaten fikrin mülkiyete konu olabilmesi ise başlı başına hukuksal bir ironi olarak gözüküyor. Nihayetinde bizler kitapçılarda para verip yazarın beynini satın alırız. Organ satışı peki hukuka uygun mudur? Hiçbir hukuk sistemi bunu kabul edemez. Mesela imza gününde yazara imzalattığımız kitap kimindir? Bizim kitabımız mı, yoksa yazarın kitabı mı? “Kitabınızı imzalar mısınız” mı diyeceğiz yoksa “kitabımı imzalar mısınız” mı diyeceğiz? Bu sorunun cevabı ne yazık ki hukukta yok. Bu sorunun cevabını biz okurlar çok iyi biliyoruz.
Ceza Kanunu’na gelelim. “Taşınır bir mal” diyor. Kitap mal mıdır? Kitaba mal diyecek kadar mal değiliz herhalde? Kitabı düzenli bir şekilde birleştirilmiş ve ciltlenmiş ağaçlar olarak düşünürsek elbette kitap bir metadır. Peki ya içindekiler? Kitaba içkin olan fikirleri mal olarak değerlendiremeyiz? Kitap mal olmadığı için “tipe uygunluk” şartı gerçekleşmez ve dolayısı ile hırsızlık suçu oluşmaz. Tipe uygunluğu anlatmayı düşünmüyorum. Hukuki bi kavram. Kafanız ağrır. Kitabı mal olarak düşünürsek “kalbi çalınan” her sevgilinin de muhatabına dava açabileceği gerçeğine çarparız. İçinde “yalnız hüznü vardır kalbi olanın” dizesi geçen bir kitabın mal olabilmesi mümkün müdür?

Peki, bir pratik yapalım. (Hukuk öğrencileri teoriyi gördükten sonra fakültelerde pratik çalışırlar.) A şahsı B kitapçısından C yayıncısına ait D adlı yazarın E adlı kitabını gizlice alıp polis tarafından yakalanmış olsun. Şikâyetçi B, sanık A’dır. Dava uygulamada böyle görülür. Peki, C yayıncısı ve E yazarı nerde? Davanın tarafları değil. En azından kitaba içkin olan ve bir türlü devredemediği manevi haklara sahip D adlı yazarın da taraf olması gerekmez mi? Böyle bir yazar düşünebiliyor musunuz? Mahkemeye gelecek ve davaya müdahil olacak. Kitabının çalınması kendisi için onur kaynağı olan “yazar” böyle bir adilik yapar mı? Çok komik. Çok komik. Kitabın kamu malı olması hususuna hiç değinmiyorum bile.

1 yorum:

  1. Kitap hırsızinin da çeşitleri var bireysel kllanıcınin ddurumu ne oluyor......

    YanıtlaSil

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı.

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı kavunlara haksızlık oldu. Cadde-i Kebir’e bir damla kan düşmesin diye yapıldığını farz ettiğim ku...