İzafi Dergisi 4. sayısında "Kitap Hırsızlığı" dosyası yaptı. Ben de bir yazı yazdım. Bir kısmını aşağıya alıyorum. Diğer kısmı dergide. (22.12.2004 tarihinde, 17-25 Aralık Hırsızlık Haftası dolayısı ile yazının hepsi aşağı alınmıştır.)
Şiir
kitabı sahibi bir avukat ve aynı zamanda köşesinden de olsa yayıncılığa
bulaşmış bir insan olarak kitap çalmanın hukuki durumunu anlatabilmek için
sadece TCK 141’e bakmak yeterli olmaz. Aynı zamanda fikri mülkiyet hukukunu da
irdeleyip bir neticeye ulaşmak gerekir. TCK 141 gayet açık: Zilyedinin
rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir
yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla
kadar hapis cezası verilir.
Fakat Fikir Ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK diyeceğiz) “eser” ve “eser sahibi”
kavramlarını tanımlamakta ve sahibinin haklarını mali ve manevi haklar diye
ikiye ayırmaktadır. Fikri mülkiyet hukuku yeni bir hukuk dalıdır. Hem dünyada
hem de ülkemizde hem teoride hem de pratikte yasaya ve zihinlere işlemiş
değildir. Fikri mülkiyet ile ilgili çalışmaları incelediğimizde mevcut kafa
karışıklığını derhal anlarız. Ben anladığım kadarıyla anlatayım.
Eser sahibinin manevi hakları: Ortaya çıkarma
hakkı, adını belirtme hakkı, üzerinde değişiklik yapılmasını men etme hakkı
gibi haklardır. Mali hakları ise işleme, çoğaltma, yayma, temsil gibi
haklardır. Eser sahibi (bundan sonra buna yazar diyeceğim) telif sözleşmesi ile
sadece mali haklarını yayınevine devreder. Manevi haklarını devretmesi mümkün
değildir. Bu kitabımı al, çoğalt, dağıt ve sat der. Ama adımı silme, değişiklik
yapma. Manevi hakların devri mümkün değildir. Bildiğimiz bir satış
sözleşmesinden çok daha farklı nitelikler taşır bu sözleşme. Fikrin mülkiyeti tam
olarak devredilemez. Zaten fikrin mülkiyete konu olabilmesi ise başlı başına
hukuksal bir ironi olarak gözüküyor. Nihayetinde bizler kitapçılarda para verip
yazarın beynini satın alırız. Organ satışı peki hukuka uygun mudur? Hiçbir
hukuk sistemi bunu kabul edemez. Mesela imza gününde yazara imzalattığımız
kitap kimindir? Bizim kitabımız mı, yoksa yazarın kitabı mı? “Kitabınızı
imzalar mısınız” mı diyeceğiz yoksa “kitabımı imzalar mısınız” mı diyeceğiz? Bu
sorunun cevabı ne yazık ki hukukta yok. Bu sorunun cevabını biz okurlar çok iyi
biliyoruz.
Ceza Kanunu’na gelelim. “Taşınır bir mal” diyor.
Kitap mal mıdır? Kitaba mal diyecek kadar mal değiliz herhalde? Kitabı düzenli
bir şekilde birleştirilmiş ve ciltlenmiş ağaçlar olarak düşünürsek elbette
kitap bir metadır. Peki ya içindekiler? Kitaba içkin olan fikirleri mal olarak
değerlendiremeyiz? Kitap mal olmadığı için “tipe uygunluk” şartı gerçekleşmez
ve dolayısı ile hırsızlık suçu oluşmaz. Tipe uygunluğu anlatmayı düşünmüyorum.
Hukuki bi kavram. Kafanız ağrır. Kitabı mal olarak düşünürsek “kalbi çalınan”
her sevgilinin de muhatabına dava açabileceği gerçeğine çarparız. İçinde
“yalnız hüznü vardır kalbi olanın” dizesi geçen bir kitabın mal olabilmesi
mümkün müdür?
Kitap hırsızinin da çeşitleri var bireysel kllanıcınin ddurumu ne oluyor......
YanıtlaSil