Tutunamayanlar ile romanımızda yeni bir devir
açan Oğuz Atay’ın daha özel bir çalışması olan Tehlikeli Oyunlar’ı sahneye uyarladınız. Üstelik tek başınıza ve
130 dakika boyunca dinlenmeden Hikmet Benol’u temsil ediyorsunuz. Neden Tehlikeli Oyunlar?
Tesadüfen
diyebilirim. Gümüşlük Akademisi’nde tiyatro kampı yaparken, sanırım dördüncü
senesinde, Celal (kampın ve oyunun yönetmeni) önceki senelerden farklı olarak
film izlemektense arkası yarın gibi kitap okumayı teklif etti. Tehlikeli Oyunlar da 17 bölümden
oluşuyor; her bölümü her gün farklı bir kişinin okuması kararlaştırıldı. Ben
üçüncü gün okudum. Biraz da çalışmıştım, epey eğlenceli geçti. Bundan birkaç
gün önce de Celal’e tek kişilik bir çalışma içine girmek istediğimi belirtmiştim.
Tehlikeli Oyunlar’ı sahnelemek gibi
bir fikrimiz o sıralarda olmamasına rağmen, o gece eğlenceli olunca, Celal “Bunu
çalışalım,” dedi. Yani en kötü ihtimalle, hiç beceremesek bile, arkamızdan “oyun,
oyun” diye koşturan yok nasıl olsa, yapmayız. Ya da alırız insanları karşımıza,
okuruz.
Edebiyat
uzmanı değilim ama, sanırım Tehlikeli
Oyunlar, Tutunamayanlar’dan daha bir roman. Daha başarılı bir roman
hem. Roman olması itibari ile tek kişilik bir oyuna daha yakın. Tutunamayanlar’ı da ara sıra sahnelemeyi
düşündüğümüzde çok daha zor olacağını kestirebiliyoruz. Ama bu zorluk metnin
zorluğuyla alakalı değil, metnin daha az roman, dolayısıyla daha az tek kişilik
oyuna yakın olmasıyla ilgili. Bir de Tutunamayanlar
birazcık da romantik. Romantik derken olumsuz anlamda bir şey anlaşılmasın.
Girard der ki; “Bir romansal yapıt vardır, bir de romantik yapıt vardır.” Oğuz
Atay’ın romansal yazarlar sınıfında olduğunu söyleyebiliriz ama Tehlikeli Oyunlar’la Tutunamayanlar’ı karşılaştıracak
olursak, Tutunamayanlar daha romantiktir.
Yaptığınız
iş konvansiyonel tiyatroculuktan farklı olarak deneysel bir iş. Bu bağlamda
tiyatroculuğumuz hakkında neler söylemek istersiniz? Mesela, Devlet ve Şehir Tiyatroları
sizin için neyi ifade ediyor?
Devlet
Tiyatroları’nın bir an önce kapatılması gerektiğini düşünüyorum. Kapatılması
derken, tiyatro yerine cami yapılsın ya da köfteci açılsın demiyorum. Şu an
itibari ile Devlet Tiyatroları YÖK’ten beter bir kurum. Şu an YÖK’ün hangi
araştırma görevlisinin hangi konu hakkında hangi profesörle çalıştığını
ayarladığını düşünelim; Devlet Tiyatroları da tam olarak bu. Yozlaşma olmasa dahi
en iyi haliyle bile olsa devlete ait bir tiyatro fikri çok yanlış. Devlet,
tiyatroyu desteklemeli ama kontrol etmemeli. O oyuncular AKM Tiyatrosunu kursa
mesela, ya da Nesin Tiyatrosu... Devlet o sahnelere destek verse. Sonuçta
Devlet Tiyatroları çok geride kalmış bir düşüncenin ürünü ve kapatılmalı.
Öte
yandan deneysel sahnelerin artması sevindirici bir şey. Crack’e yer bulamadım
mesela geçen, yedek listesine yazıldım. Ne kadar çok olursa o kadar iyi diye
düşünüyorum. Ancak, deneysellik çok kolay bir şey değil. Yanılma payının çok
yüksek olduğu bir alan, bunu göze almak gerekiyor. Her denenen şey de sahneye
aktarılmamalı zaten. Deneysellik uzun bir süreç.
Seyyar
Sahne olarak Şirince’de bir tiyatro okulu projeniz olduğunu daha evvel
konuşmuştuk. Basından anladığım kadarıyla orayla ilgili bazı spekülasyonlar
var. Ne olduğunu biraz anlatabilir misiniz?
Matematik
köyünün hemen yanına, tarımsal alana bir yapı kuruyoruz. Bu yapı L şeklinde;
revakları, avluları ve kemerleri olan açık bir yapı. Sanırım on beş gün sonra
temel hatları oluşacak ve güzel bir resim çıkacak karşımıza. İnşa büyük bir
hızla ve hevesle devam ediyor. Ama finans kısmında biraz sıkıntı çekiyoruz.
Önümüzdeki hafta birkaç bağış kampanyası yapmayı düşünüyoruz. Bizi izlemeye
gelen seyircilerimizle aramızda bir samimiyet oluştuğuna inanıyoruz ve bizi
karşılıksız bırakmayacaklarına güveniyoruz açıkcası. Aslında büyük
sponsorlukları, karşı olduğumuzdan değil ama, açıkcası öngöremiyoruz, olursa ne
güzel olur. İlişki içinde olduğumuz birtakım kurumlarla anlaşma yapabiliriz.
Mesela Diyarbakır Belediyesi’yle güzel ilişkiler kurduk, yardım karşılığı
Diyarbakır’daki tiyatroculara ders verilebiliriz belli süre. Bir de, Şirince’de
gösterilecek oyunların bilet satışını şimdiden yapabiliriz, gelirin medreseye
aktarılması için. Tabii bunların hepsi fikir şu an… Ama bireysel
bağışçılarımıza gerçekten güveniyoruz.
Hikmet
içine gömülmüş bir insan; kadınlarla arasına mesafe koyan, hayalinde yarattığı
emekli albay Hüsamettin Tanbay, dul kadın Nurhayat ve diğerleriyle çekişen,
oyunlar oynayan bir roman kişisi, bir anti-kahraman. Siz ise Hikmet’in öldüğü
bölümden sonrasını, son bölümü, canlandırmıyorsunuz. Oyun “Düşünüyorum” diye
sona eriyor ve “Albay Girer” adlı son bölüm oynanmıyor. Bu son kısım Oğuz Atay’ın
anlatıcı-yazar olarak devreye girdiği (önceki sayfalarda da birkaç kez kısa
süreliğine kendini belli etmiştir) yer. Oğuz Atay’ın metnin arkasına saklanma
halini anlayabiliyorum. Çünkü roman otobiyografik özellikler taşıyor. Sizin
oyununuzda ise asıl yarılmanın, öz-farkındalığın verdiğiniz su içme molalarında
olduğunu düşünüyorum: Susuyorsunuz, ayağa kalkıyorsunuz, nizami adımlarla iki
üç metre ilerideki (önceden pet bardağa konulmuş) suyunuzu yavaşça içiyorsunuz.
Sonra tekrar dönüp kaldığınız yerden devam ediyorsunuz. İki kere tekrar
ettiğiniz bu su molaları, Oğuz Atay’ın bize selam ettiği ve “Sen buradasın ey
izleyici peki ya ben neredeyim?” dediği an. Üstelik İTÜ mezunu bir yazarın yine
İTÜ kampüsünde sergilenen bir oyunu… Acayip katmanlar bunlar, üst üste. Mesele
biraz karıştı; şuna gelmek istiyorum: Hikmet öldükten sonra yazar Oğuz Atay
anlatmaya başladığına ve Albay ile Dul Kadın da ölmediklerine göre acaba bu iki
karakter Hikmet’in yarattığı, vehmettiği karakterler değil mi? Biz yanlış mı
biliyoruz? Siz ne düşünüyorsunuz? Hikmet ölünce Hikmet’in yarattığı
karakterlerin de ölmesi gerekmez miydi? Yoksa Oğuz Atay’ın burada bir kurgu
problemi mi var?
Kurgu
hatası... Galiba o kadar net söylememek gerekiyor. Bir yandan doğru. Böyle
yorumlansa yanlış olmaz, ama kesinlikle böyledir demek eksiltebilir. Ayrıca
ölmesi, diyorsunuz ama belki de ölmemiştir. Kesin bir ölüm yok. Ayrıca romanda
karakterleri Hikmet’in ürettiğine dair de bir kesinlik yok. Buna tam emin
olacağımız vakit Oğuz Atay bizi ters köşeye yatırıyor. Bu bağlamda, kurgu
hatası var, demek çok yanlış. Çünkü romanı, tamam karakterleri Hikmet yaratmış,
diyerek okusak da, hayır, bu karakterler gerçekten var, diyerek okusak da
denklem bozulmuyor. Yazı akışında bir sorun yok o konuda. Albay’ın yazdığı
metin de Hikmet diliyle yazılmış mesela. Burada, ölümünü göz ucuyla
seyrettiğini de düşünebiliriz.
Mesela,
yanılmıyorsam Yıldız Ecevit diyor ki, bütün romanı uyku parantezine almıştır.
Uykuyla başlar, ve o intiharı da uyuyan bir insan olarak anlatır Oğuz Atay. Biz
de oradan birebir ilhamla oyuna aynı pozla başlayıp aynı pozla bitiriyoruz
oyunu.
Atay’ın
tiyatro metni Oyunlarla Yaşayanlar
hakkında ne düşünüyorsunuz?
Açıkcası
çok alıcı gözle okumadım. İki kere okudum. Ama Tehlikeli Oyunlar’ı daha tiyatral buluyorum. Oyunlarla Yaşayanlar’ı sahnelemek daha zor gibi. Ama açıkcası
Türkiye tiyatrosunda bir sürü tiyatro metninden daha iyi olduğunu
söyleyebilirim. Mesela orada, “Ey halkım neden böyle yapıyorsun” diye başlayan
tiratı oynamak isterim.
Tehlikeli Oyunlar’dan sonra Tezer Özlü’nün Çocukluğun Soğuk Geceleri’ni tiyatroya
uyarladınız. Hedefinizde yine bu şekilde bilinç akışıyla yazılmış bir romanı
sahneye taşımak var mı?
Tutunamayanlar’ı düzenlemeye çalışıyoruz şimdi yönetmenimizle. Kolay
olmuyor tabii. Bir de Leylâ Erbil var. İki tanesi çalışıldı. Geçen sene
oynandı. Bir tanesi “Ayna”, diğeri de “Konuşmadan Geçen Bir Tren Yolculuğu”.
Ama bunlar düzenli olarak oynanmıyor. Yönetmen biraz daha çalışılsın istedi.
Bir de Leylâ Erbil’in dili çok zor. Dili metinde durduğundan daha rahat duruyor
sahnede. Hatta “Konuşmadan Geçen Bir Tren Yolculuğu”nda, oyuncu arkadaşımızın o
anlamda hakkını teslim etmek gerekir. Leylâ Erbil oyunu izledikten sonra, oynayan
arkadaşa, “Ben mi yazmışım bunu ya, gidip okuyayım bir daha,” dedi mesela. Leylâ
Erbil’i daha özel programlarda, festivallerde onun özel seyircisine oynamak
düşüncesindeyiz.
Tehlikeli Oyunlar’a seyircinin çok büyük bir
ilgisi var. Ekipce bu ilgiyi nasıl karşılıyorsunuz? Tatmin oldunuz mu?
Sahnelediğiniz diğer oyunlara kıyasla Tehlikeli
Oyunlar sizin için nasıl bir yerde?
Memnunuz
tabii. İnsan seyirci gelsin ister elbette. Sonuçta seyirci gelsin diye oyunun
içeriğine bir katkı yapamayız. Ama gelmeseydi de çok üzülmezdik. Mesela bundan
bir önceki oyunumuza çok kişi gelmemişti. Tamam Oğuz Atay’ın çok özel bir seyircisi
var. Bu parametre bizden bağımsız işliyor, bizim belirleyeceğimiz bir şey değil
sonuçta. Gelmelerinden çok memnun oluyoruz ama.
Röp: Cihat Duman, HurdaSanat, 5. Sayı
Röp: Cihat Duman, HurdaSanat, 5. Sayı
biz de o'ndan, hazırlayanlarla birlikte aslında onlardan çok memnun olduk. hatta yer kalmamıştı da kaloriferin üzerinde seyrettik, bundan bile çok memnunduk.
YanıtlaSilbiz de o'ndan, hazırlayanlarla birlikte aslında onlardan çok memnun olduk. hatta yer kalmamıştı da kaloriferin üzerinde seyrettik, bundan bile çok memnunduk.
YanıtlaSil