Bu Blogda Ara

19 Aralık 2010 Pazar

Bozuk Ağzın Şiiri ya da Şiirin Vesikalı Baldızı: Argo

 Beni odana götür ve düz.
 Senin sözcük dağarcığında
 İnsanda arzu yaratan
 Tarifsiz bir şeyler var.

 Philip Dick, Le Bal des Schizos*



Okuru baştan çıkarma, yazarın asıl görevi olmasa bile hedefleri arasındadır. Hele şiir okuru, diğer okurlardan farklı olarak bu isteğini (baştan çıkarılma) belli eden bir fıtrata sahiptir. Bu farkındalığa sahip her şair, ‘özkitle’sini hesaba katarak davranmak zorunda hisseder kendini. Şiirinde ironi, satir, parodi, taşlama, halk ağzı, bayağı dil, argo, küfür bulunduran şairleri bu bakımdan incelemek, yerinde tespitlerde bulunmamızı sağlayabilir. Rotry’nin de dediği gibi, “bu teknikler okurun üzerinde etki yaratmak içindir, bir mesajı ulaştırmanın yolları değil.”1 Şiir tarihimize kısaca baktığımızda Sümbülzade Vehbi Efendi, Meâli, Şair Eşref, Neyzen Tevfik, Metin Eloğlu, Salah Birsel, Can Yücel, Ece Ayhan, İzzet Yasar, küçük İskender gibi bazı isimlerin yukarıda sayılan tekniklerden bir ya da birkaçını kullandığını görebiliriz. Bununla birlikte incelememizin sağlığı açısından argoyu, küfrü, kaba konuşmayı birbirine karıştırmadan ilerlememiz gerekmektedir. Tanımlar, örneklerle birlikte yerine oturduktan sonra argonun şiirdeki işlevini, görünüm tarzlarını, olumlu ve olumsuz yanlarını tartışıp nihai hükme varabiliriz.


1-Kavramları Açıklama Denemesi

Argo: Hulki Aktunç’un Büyük Argo Sözlüğü’nde on bir adet tanım derlenmiştir. Bu tanımlardan Ferit Devellioğlu’nunki bu yazı kapsamında işimize yarayacaktır: “Toplumda belli bir gruba veya sosyal bir sınıfa mahsus olan ve genel dilin koynunda asalak bir kelime hazinesi bulunan konuşma sistemlerine argo (fr. Argot) adı verilir, hırsız argosu talebe argosu, asker argosu, artist argosu, umumhane argosu vb. gibi.” 2

Küfür: TDK’nın Türkçe Sözlüğü’nde, “Sövmek için söylenen söz” şeklinde tanımlanmıştır. Yine Türk Ceza Kanunu’nun 125. Maddesinde, “Sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi üç aydan iki yıla kadar hapis…” ibaresi geçmektedir. Buna göre ‘köpek’ sözcüğü bir insana hakaret kastıyla söylendiğinde küfür edilmiş olunacaktır. Bundan başka “sinkaflı sözler” dediğimiz söz öbeklerinin kullanılması da yine hakaret kastı bulunduğunda ortaya küfür çıkarır. Küfür bahsinde söylemin ne kadar belirleyici olduğunu görüyoruz böylelikle.

Kaba Konuşma (Aşağılık Dil): Mal, ulan, puşt, piçlik, karı, kahpe, bok, vb. kelimelerin geçtiği konuşmalara denir. Dikkat edilecek olursa kaba konuşmayı küfürden ayıran özellik kaba ifadelerin konuşma içinde geçmesi ve bu sözlerin kimseye yöneltilmemiş olmasıdır. Ayrıca teklifsiz konuşma ve halk ağzı da kaba konuşmaya yakın olan dillerdendir.**

Argo bir sözcük olan ve ‘muhabbet tellalı / pezevenk’ anlamına gelen ambülans sözcüğünü alalım ele. Ambülans, küfür içermez, kaba konuşma diline de dahil değildir. Aynı şeyi eşcinsel anlamına gelen ablacı sözcüğü için, baldız anlamına gelen stepne için, çokbilmiş kadın anlamına gelen akıl gülü için de düşünebiliriz.3



2- Şiirde Argo Tabirler Kullanmak ‘Racon’a Uyar mı?

Şiir dili sürekli gelişim ve dönüşüm gösteren bir dildir. Şiirin musikiden ibaret olduğunu iddia edenlerden tutun da şiirin sadece felsefeden ibaret olduğunu düşünenlere kadar birçok taliplisi bulunmaktadır. Sadece kendi şiir tarihimizde yapılan tartışmaları incelesek bile ne denli kaypak bir kavramla karşı karşıya kaldığımızı kolayca görebiliriz. Bu nedenle “şiirde argo olmalı mı olmamalı mı?” tartışması “Süleyman Efendi’nin nasırı” ile ilgili kopan tartışmanın bir parodisi olmaktan öteye gitmeyecektir. Çünkü elitizm ölmemiştir. Sakat ve saldırgan bir biçimde yaşamına devam etmektedir.

Argonun metafor, metaforun ise şiir olduğunu söyleyen G. K. Chesterton’a inanacak olursak4 yukarıda vermiş olduğumuz örneklerden stepne (=baldız) sözcüğünün şiirsel olduğuna kanaat getirebiliriz. Stepne (istepne/istetme) otomobillerdeki yedek lastiğe verilen ad, baldız ise koca ile karısının kız kardeşi arasındaki akrabalık bağıdır. Argocu, tıpkı sanatçı gibi iki kelime arasında istiare yoluyla ilişki kurmuştur. Argocunun buradaki amacı eşinin kardeşine göz koyan adam profili yaratmak ve bu karakteri eleştirmektir. Argo, şiirde veya herhangi bir edebi eserde gözükebilir. Fakat argonun sözel olduğunu ve yazıya geçirilmesinin zor olduğunu da akıldan çıkarmamak gerekir. Argo, uzmanlar tarafından türlere ayrılmıştır. Örnek olsun; şoför argosu, hırsız argosu, hapishane argosu ve fuhuş argosu; cinsel argo, kabadayı argosu, spor argosuna oranla daha az anlaşılırdır. Bu argoların şiire girmesi maksadı aşar ve şiiri tamamen anlaşılmaz kılabilir. Tam burada Hulki Aktunç’un yaptığı ayrımı bir kez daha hatırlamamız gerekir. Aktunç, Büyük Argo Sözlüğü adlı eserinde argoyu, genel argo ve alan argosu olmak üzere ikiye ayırmıştır. Genel argo, alan argosundan gelen veya üretilen sözcüklerden oluşur ve buradan da ana dile geçiş yapar. Tıpkı ‘paspal’ sözcüğünde olduğu gibi. Aktunç’un yaptığı ayrıma göre genel argodan veya genel argodan ana dile geçmiş sözcüklerin şiirde kullanımı daha elverişlidir.*** Aksi takdirde şiirde cank, cenaze, cephane, dalga, derman, dük, elmas, kırmızı kuş, sarı ceket gibi kelimelerle (tüm kelimeler uyuşturucu madde anlamındandır) karşılaştığımızda herhangi bir anlam yükleyemeyiz.

3- Argonun Ortaya Çıkardığı Mizah ve Metin Eloğlu Örneği

Henri Bergson, Gülme: Komiğin Anlamı Üstüne Deneme adlı eserinde komiğin, düzen içinde ortaya çıkan düzensizliğin bir sonucu olduğunuz yazar. Ve örnek olarak da ayağı bir yere takılarak düşen adamın gülünçlüğünü anlatır. Kitabın ikinci bölümünde ise söz komiğini ele alırken dilin anlattığı komik ile dilin yarattığı komik arasına bir çizgi çizer. Dilin yarattığı komik ise söz oyunları ve söz sanatları ile olur.

Şiir, evvelden beri belli bir üsluba sahiptir. Konvansiyonel dilden usul ve muhteva bakımından ayrılır. İşlediği konular bellidir. İşlediği konuları ele alma biçimi duygusaldır. Şair, bir kendini unutma hali içindedir ve dramatiktir. Şiir, kendisine yüklenen misyonun altında ezilmektedir. Hal böyle iken, şiir formunu düz bir yolda yürüyen adama benzetebiliriz. Ve bu durumda yürüyen adam dalgınlığından olacak ki (Dilin Dalgınlığı)5 ayağını argo, küfür, bayağı dil gibi taşlara takarak düşer. Okurun bu komik duruma gülmekten başka çaresi yoktur. Okur, mevcut mekanikliği, robotluğu, katılığı ancak gülerek cezalandırabilir. Burada klişeye karşı şairin ve ‘özel okuru’nun yaptığı gizli işbirliğine şahit oluruz.

Metin Eloğlu, şiirinde argoyu, kaba konuşmayı kullanan bir şairimiz. Konu ile ilgili kendisine sorulan “şiirlerinizde, ‘ayıp’ dediğimiz olayların, kelimelerin üstüne niçin bu kadar çok düşüyorsunuz?” sorusuna şöyle cevap veriyor: “Günlük öyküsünü anlattığım kimselerin şiire pek konu seçilmemiş yönlerine, mısra dışı edilmiş sözlerine dokunmakla ayıp mı ediyorum yani? Çevremizdeki irili ufaklı insanların tasalarını, sevilerini, öfkelerini, umutlarını enayiliklerini, değerince belirtebilmek için ille de bir çelebilik, bilgiçlik mi takınmalı? Ne zorum var onların hesabına konuşurken incelip kibarlaşmaya. […] “Öpüştü demek, ayıp olmuyor da; “çişini etti” demek mi ayıp oluyor. […] İnsanoğlunun geçici durumlarını diline doladı diye, şiir niçin uzun ömürlü olmasınmış? Üstelik, bir şiirin seksen yıl yaşaması da şart değilmiş gibime geliyor. Günü boyunca sevilsin, benimsensin yeter de artar bile…”6

Yine kendi ifadesiyle narrative bir şiir yazdığını bildiğimiz Eloğlu, Garip akımından etkilenmiş ve İkinci Yeni akımına sert bir şekilde karşı durmuştur. Anlatımcı şiirin bir gereği olarak da şiirinde kaba dili, argoyu, küfrü çokça kullanmıştır.

PIRNA

Ölü et çiğnemekten dişlerimde kefeki
Bende kalan gözleri habire kapkaranfil
Seni bilmem ben sevdim, içim zaten kamaşık
En kükremiş pırnayı dikiyordum az daha
Boşver şimdi aşkolsundu maşkolsunduya
Gerdanımdan sıza sıza üstelik

Beni içiresi içiresi şu pezevenk temmuzda
Sevdiresi o zilzurna etini
Ama üç gün ama beş, her ne boksa
Beni doya doya zıkkımlanası

Oysa ben bazlamalara çökeleklere borçlu bir tıfıl
Kötü günde edinirsen daha da cıvır sevi
7

Yukarıdaki Eloğlu şiirinde bulunan pırna, kefeki, kapkaranfil, kamaşık, maşkolsundu, pezevenk temmuz, her ne boksa, zilzurna, zıkkımlanası, tıfıl, cıvır kelime/kelime gruplarına dikkat edelim. Aktunç’un Argo Sözlüğü’ne göre pırna (rakı) ve cıbır (kadın); TDK sözlüğüne göre ise tıfıl (çocuk, acemi) argo sözcüklerdendir. Kefeki günümüzde çok kullanılmayan ve tartar/diş eti hastalığı anlamına gelmektedir. Kapkaranfil, maşkolsundu ve kamaşık sözcükleri uydurmadır. Pezevenk, zilzurna, bok ve zıkkımlanmak sözcükleri ise kaba konuşmadır. Eloğlu’nun “Pırna” şiirinde öznesine giydirdiği ‘kılık’, sevdiğinin acısına kendini alkole veren mahalleden bir vatandaştır. Vatandaş bazlamalarla büyümüş, kendini bazlamalara borçlu hisseden bir tiptir. Şiirde yarım kafiyeler mevcuttur. İkinci kıtada ş harfiyle, üçüncü kıtada ise z harfiyle yapılan aliterasyonlar göze çarpmaktadır. Yine üçüncü kıtadaki istek kipinden, mevcut aşkın/sevinin platonik olduğunu anlıyoruz. Dikkat edilecek olursa şiirde konuşturulan öznenin komik hiçbir tarafı yoktur. Yukarıdaki sözleri, okulda, işte, kahvede duyduğumuzda olağan karşılarız. Aşkından dolayı heyecana gelmiş bir vatandaşın temmuz ayına pezevenk demesi tam aksine bizde hüzün yaratır. Fakat daha dışardan şiire baktığımızda Metin Eloğlu’nun bu şiirde yaptığı şeyin komik olduğunu görürüz. Eloğlu, şiirine bir sürü “öteki kelime” sokuşturmuştur. Bu kelimeler, okurun şiir algısına aykırı olduğu için Bergsonvari bir “tökezleme” ortaya çıkarmıştır. Eğer sanat insanı düşündürmek için değil eğlendirmek içinse Eloğlu görevini hakkıyla yapmış deriz. Aksi kanaatteysek eğer, Eloğlu’nun burada yaptığını kitsch’le yargılarız (!) Yine, Eloğlu’nun okura komik gelebilecek dizelerinden örnekle devam edelim:

Istıranca dağlarında bir eşek
Güneşe karşı işer;
O eşeğin de icabına bakmalı… (“Bit Yeniği”)

Ulan 1914 savaşı;
Ulan Nasrettin Hocanın kuşu… (“Bit Yeniği”)

A düzenbazoğludüzenbaz
A Divan Şiiri kılıklı herif,
A demokratın dik alası
Harpten önce neyiniz vardı ulan?(“Masal Masal Matitas”)

Vallah billah höyküresin geliyor (“Doku”)

Hâlâ sağ mısın, ulan?
Hâlâ yaşamak üzerine mi,
İnatçı deyyus?
Zehir kim için icat edildi, ulan?
Ucu ilmekli ip niye icat edildi?
Marsık,
Elektrikli sandalye,
Galata kulesi,
Atom? (“İnat”)

Gün göçüyor tüm cascavlak yosunda (“Durgu”)

Verin ağlaklara verin daha da gözyaşı verin 8

Yukarıdaki dizelerde dilde meydana gelen yarılma/tökezlemeyi şiire dahil etmek gerekir. Hele söz konusu “duygular ağır basınca, aklı zayıflatıyor… Ben ise şiiri bir akıl işi sayarım”9 diyen bir Eloğlu ise, şiirini daha dikkatli ve ‘terbiyeli’ okumamız gerektiği kanaatindeyim.


4- Münferit Örnekler

a) Ece Ayhan

Şiirinde kaba konuşma ve argo kelimelere rastladığımız modern şairlerden biri de Ece Ayhan’dır. Ece Ayhan’ın (çağdaşı Cahit Zarifoğlu ile birlikte) en göze çarpan özelliği, şiirinin üslubu ile anlattığı şeylerin tam bir paralellik göstermesidir. Bu durum, Ece Ayhan’ın şiirinde bir tür aşırı gerçekliğin ortaya çıkmasını sağlar. Bu gerçeklik okuru ıstıraba sürüklemektedir. En basitinden “öyle ölüme düşkündü ki biyoloji sıfır” dizesinde, öznenin ölüme düşkünlüğünün biyoloji dersinden zayıf alınmasıyla anlatılması espri gibidir. Fakat bu, bizim gülemeyeceğimiz bir espridir. Bilakis -anlayan için- okuru hüzünlendirir. Metin Eloğlu’nun aksine argo ve kaba konuşmanın şiire hüzün kattığı birkaç Ece Ayhan dizesiyle devam edelim.

Bütün o tapon karıları çamaşır sermemiş bahçelere
İlk tramvay işçileri grevi kalıpçıda bir ikinci meşrutiyet (“Bel Kanto: İkinci Meşrutiyet”)

Düşünmek istemek pera’da
Goygoycularla düşünmek istemek
Gücüme giden kanlı nigâr’ı (“Kanlı Nigâr”)

Döverdi kızlarını bir çaça yarım ağızla. (“Ortodoksluklar XI”)

Bir körlüğün de beyaz sesi tiz
Ayvansaray tezgâhlarında kalafalanmıştır (“Kendi Kendinin Terzisi Bir Kambur”)

Devletin ve fazla devlet adamlarının (bunlar kimlerse?) pek tıkırına gelmez değil mi?
Ve şirketlerin, işadamlarının ya kulampara olmaları? Evet, Holdinglerin hesaplarına neden hiç geçmemiş olabilir? (… Şiirleri’nden)10

Örnek dizelerde geçen tapon (değersiz), goygoycu (laf ebesi, geveze), çaça (kabadayı), kalafatlanmak (cinsel ilişkide duhul hali), kulampara (pezevenk) kelimeleri tüm laubali anlamlarına rağmen şiiri daha ciddi ve hüzünlü göstermektedir. Çünkü Eloğlu’nın aksine Ece Ayhan şiirinde kendini tamamen unutmaz, karakterlerini geniş ya da bilinmez bir zamanda konuşturur. Yargı daha fazladır. Konuşan bizzat şaibeli hayatına rağmen Ece Ayhan’dır.

b) İzzet Yasar

İktidar, kimi zaman sarih, kimi zaman zımni bir biçimde kullarının tepkisiyle karşılaşır. Tanrı kavramını kendisine var oluş biçimi seçmiş şairlerde de gördüğümüz bu tepkinin (olumlu/olumsuz) temel nedeni hükmedilmektir. İzzet Yasar şiirinde göze en fazla çarpan, devlet iktidarını yıkıcı bir satirle zedelemek ve bundan aldığı haz ile yetinmek duygusudur. İzzet Yasar bahsettiğimiz bu hazzı adeta şiirinde bilerek hissettirmektedir. İyi şiirde aranılan özellikse mevcut zamanda tam da budur: Canlılık. Yasar, bu canlılığı muhafaza etmek için öz farkındalık, biçimsel deney, bazen de argo/küfür yoluna başvurur.

Alın bu bonoları kıçınıza sokun (“Resim”)

Saçlar açık edeblice bağlı
etekler diz altında yakalar kolalı
cumhuriyet kızları korosu söylüyor
apışlarından egemenlik suları boşalıyor: (“Anıt Yapıt”)

Körpe et için uç uçabildiğine
iri dalga varınca kaç kaçabildiğine
yarım inçlik incir tatlıydı değil mi ey pûşt (“Üçüncü Bin Yıl Marşı”)11

Bu kıleftede apışına sokulmuş kelle hesabı tutulmaz (“Örf”)

Gelmişini geleceğini tek fincanda görüyorum
sana dombay kamışlı bir kamutay doğuyor
çok partili ve tek darbede (“Fal”)12


c) küçük İskender

Cinsel organların, cinsel eylemlerin, uyuşturucu madde kullanımının pervasızca geçtiği şiirlerine rastladığımız bir şairdir küçük İskender. İskender’i diğer argoculardan ayıran özellik ise şiirde zekâyı ve ‘yeraltı ile bezeli bir üstdil’i kullanmasıdır. Bundan dolayı şiirlerinde kullandığı küfürler daha mekanik ve itici durmaktadır. Şiirlerinde dile gelen özne megaloman bireyi temsil etmektedir. Bu durumda varacağımız sonuç, İskender’in küfür barındıran şiirlerinin diğer sağlam şiirlerine oranla artistik durması olacaktır.


5- Sonuç

Yapısalcı bir düşünce bizi, argo kelimenin bir gösteren olarak şiirdeki görevini düşünmeye zorlar. Akıl gülü (argo anlamı: çokbilmiş kadın) metaforunu ele alalım. Akıl gülü diye bir gül türü yoktur. Akıl gülü tabirini bir arkadaşımızın ağzından, bir şiirden ya da bir düzyazıdan duyduğumuz zaman zihnimiz/muhayyilemiz farklı gardlar almak zorunda kalacaktır. Tabiri, arkadaşımızdan duyduğumuzda veya bir düz yazı metninde okuduğumuzda hemen açıklama bekleriz. Fakat bunu bir şiirde okuduğumuzda akıl gülünün anlamından (gösterilenden) ziyade şiirdeki konumuna bakarız. Dizeye uyumunu, sentaksını inceleriz. Bir gösteren olarak kabul eder ve üstüne gitmeyiz. Aynı durum Sezai Karakoç’un “Köşe” şiirindeki “sen geldin benim deli köşemde durdun” dizesindeki ‘deli köşe’ için de geçerlidir. Karakoç’un ‘deli köşe’si muhtemelen kendi iç dünyasındaki tehlikeli yerdir. Belki de kalbinden bir köşedir. ‘Deli köşe’, estetik bakımdan güzel bir tamlama, edebi sanat olarak latif bir istiaredir. Fakat ne anlama geldiği okuru pek fazla ilgilendirmektedir. Şimdi burada sormamız gereken soru şudur: Akıl gülü bir argo ifade olarak hazır kalıptır. Paketlenmiş bir metafordur. Deli köşe ise şairin ürettiği bir metafordur. Akıl gülü göstergesinin, çokbilmiş kadın anlamına gelmesi itibariyle gösterilen yanı ağır basmaktadır. Bu durum şiirselliği etkiler mi? Aynı soruyu 1956 yılında Cemal Süreya, “Folklor Şiire Düşman” adlı denemesinde yanıtlamıştı: “Halk deyimlerinin havası şiirin kanat çırpmasına imkân vermeyecek kadar dar bir havadır. Bir halk deyimi içindeki kelimeler o deyimdeki anlam dizisinde kaynaşmışlardır. O kelimelerden o deyimlerdekinden ayrı işlemler, ayrı güçler aramayın artık. Çünkü donmuşlardır.”13 Okunduğu gibi Cemal Süreya da, şiirdeki bir göstergenin, gösterilen tarafının ağır basmasını eleştirmiştir.

“Bu tür şiiri ne modern sanat içinde seçkin bir yere oturtmak, ne de marjinal söyleyişlere, argo ve küfre, yerleşik ve alışılmış söz dağarı ve söz dizimine iltifat edilerek kendi öznel dünyasını kurmuş, kendi şiir dilini yaratmış sayarak gerçek anlamdaki postmodern sanat içinde görmek mümkündür.”14 diyen Sevinç Ergiydiren ise bu tür şiiri kitsch olarak yorumlamıştır. Herkes tarafından beğenilmek kaygısıyla yapılan bir sanat olarak kitsch, postmodern sanat tartışmalarında sıklıkla bahsedilen kavramlardandır. Fakat okurun metinle girdiği ilişkiyi -yapısalcıların aksine- metinden bağımsız, okurun performansıyla açıklayan post-yapısalcılar gibi düşünecek olursak, bu tür şiiri daha özel bir yere koymamız gerekecektir.

En nihayetinde argonun, kaba konuşmanın, küfrün farklı bir söz dağarcığı olması ve bunun mizahi yönü bizi Enis Akın’ın samimi bir tespitine götürecektir: “Kendiyle dalga geçen, davranan ve davranışının sorumluluğunu sırtlanan, kendi sözünün son söz olmadığını bilen, söz dağarcığının hayatın anlamlandırılmasında en ileri noktayı işaretlemediğinin gayet farkında, mevcut söz dağarcıklarını gülünç kılmakta becerikli, eğlenceli ve güçlü bir şiir kurtarabilir bizi. Yeni kuşak bunun kavgasıyla büyüyecek.”15







Kaynaklar ve Notlar

1- Olumsallık, İroni ve Dayanışma, Richard Rotry, Ayrıntı Yayınları, 1995, İstanbul.
2- Büyük Argo Sözlüğü, Hulki Aktunç, YKY, 2010, İstanbul
3- a.g.e.
4- “Anonim Bir Halk Edebiyatı Ürünü Olarak Argo”, Öykü Terzioğlu, Milli Folklor, S. 71.
5- Kavram Bergson’a ait. Gülme, Ayrıntı Yayınları, 2003, İstanbul.
6- İçli Dışlı, Metin Eloğlu, haz. Turgay Anar, YKY, 2010, İstanbul.
7- Yine, Metin Eloğlu, Adam Yayınları, 1982, İstanbul.
8- a.g.e.
9- İçli Dışlı, Metin Eloğlu, Haz. Turgay Anar, YKY, 2010, İstanbul.
10- Bütün Yort Savular!, Ece Ayhan, YKY, 2008, İstanbul.
11- Asla Yazamayacaksın O Şiiri, İzzet Yasar, Komşu Yayınları, 2007, İstanbul.
12- Dil Oyunları, İzzet Yasar, Sel Yayınları, 2002, İstanbul.
13- Şapkam Dolu Çiçekle, Cemal Süreya, YKY, 2006, İstanbul.
14- Günümüz Şiirinde Argo, Sevinç Ergiydiren, (Türk Kültüründe Argo, Emine Gürsoy Naskali, Sota, Haarlem, 2003.)
15- Kekeme Türk Şiiri, Enis Akın, Ebabil Yayınları, 2009, Ankara.


*Aktaran; Jean Baudrillard, Baştan Çıkarma Üzerine, Ayrıntı Yayınları, 2005, İstanbul.

** RTÜK’ün internet sitesinde bulduğum ve Zahid Akman’ın bir programında geçen ‘bok’ sözcüğü için kullandığı karşı oyun gerekçesi konumuzla ilgisi bakımından dikkate değer: “Haber Türk logosuyla yayın yapan kuruluşun 27 Aralık 2009 tarihinde yayınladığı ‘Teke Tek Özel’ adlı programının 3984 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin 1’inci fıkrasını ihlal ettiği gerekçesiyle müeyyide uygulanmasına çoğunluk oyuyla karar verilmiştir. Söz konusu yayında geçen ihlale konu ifade kaba konuşma dilinde geçen argo (açb) bir ifadedir. Bu nedenle söz konusu yayının 3984 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin (h) bendinde yer alan ‘Türkçenin; özellikleri ve kuralları bozulmadan konuşma dili olarak kullanılması; millî birlik ve bütünlüğün temel unsurlarından biri olarak çağdaş kültür, eğitim ve bilim dili halinde gelişmesinin sağlanması.’ ilkesinin ihlali neticesini doğurduğu kanaati ile 3984 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin 1’inci fıkrasını ihlal ettiği gerekçesiyle müeyyide uygulanmasına dair çoğunluk görüşüne katılmıyorum. Dr. Zahid Akman, Üst Kurul Üyesi”
*** Aynı şekilde Baki Asiltürk, “Modern Türk Şiirinde Argo” adlı makalesinde Eloğlu’nun “To Be Or Not To Be” adlı şiirinde meslek, grup, sınıf argosu değil, “kaba laf, sokak ağzı olarak argonun” söz konusu olduğunun altını çizer.





 Cihat Duman (Hece Dergisi, Eylül 2010)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kuru Otlar Üstüne Üzerine

Yazarın notu: Okuyacağınız yazıda sürpriz bozacak bir yorum bulunmamaktadır. İnsanlar roman okumayı bıraktılar. Film ve dizi izlemeye deva...