Bu Blogda Ara

20 Temmuz 2014 Pazar

maskeli çarşıda premodern insanın davranış biçimleri

bu yazıyı okumadan 2011 tarihli bu yazıyı oku

Sosyal medya diye bir şey çıktı. Ben buna maskeli çarşı diyorum. Yani yeni buldum bu tamlamayı. Bir masken, kostümün ve seni anlatan kısa bir pankart alarak, Üsküdar Çarşı’ya çıkıyorsun. Çarşının durumuna göre cebinden çıkardığın kalemle çarşıda bulunan yığına (kitle ya da halk demiyorum) düşüncelerini yazıyorsun, pankartlar birikiyor vs. konunun şiire ve şairliğe değen yönünü daha evvel (2011) yazmıştım. Şimdi biraz da avamın anlayacağı şekilde buradaki insanı inceleyelim. Buradaki insan bedensiz bir insan, bedeninin fotoğrafını koysa bile 3 boyutlu değil ve ayrıca ebatları anlaşılmıyor. Buradaki insan bir yazar. Bu insanın diksiyonu, hitabeti, ses tonu/güzelliği yani onun fizyonomisi anlaşılmıyor. İnsan ilişkilerinde başı çeken fizyonomi, sosyal medyada, maskeli çarşıda yok. Düşünce önem kazanıyor. Analitik düşünce ve dili güzel kullanma becerisi öne çıkıyor. Zaten tweetin sanata değdiği nokta da bura. Ama konumuz bu da değil.

Sosyal medyayı kartvizit olarak kullananlar var. Adı soyadı ve fotoğrafıyla burada. Onu gerçek hayatta tanıyanlar maskeli çarşıda da tanıyor ve iletişim kurabiliyor. Bu insanlar bazen bir yerlerde çay içme keyfi yapar, saftır, boşboğazdır, duyarlıdır, temizdir, çoğu tuvalete gittiğini gizler ve tuvalette paylaşımda bulunmaz. Sağlıklı bireyler.

Kimileri de felsefi bir kavram ya da uydurulmuş bir rumuzla, anonim bir fotoğraf ya da ünlü birinin yüzüyle sahneye çıkar. Mesela Cemalettin ağaçkakan isminde biri olsun, profil fotoğrafında bir kuş, biyografi kısmında da harcı alem bir vecize. Kimileri böyle sessiz sessiz ortamda durur, ara sıra eğlenir. Kimileri de götüne kazık sokulmuş gibi fenomen olmak için asar, takipçi sayısını arttırdıkça arttırır, gündem maddesinden gündem maddesine koşar, bunu yaparken de muhakkak yanından yöresinde bir şıracıyla dolaşır. Hatta bunlar çakal sürüsü gibi 30-40 kişi sürekli birbirleriyle rtleşerek genel rtleşme içinde paylarını yüksek tutarlar. Okuduğu iki genel kültür kitabıyla birbirinden gördüğü yarım yamalak bilgileri harmanlayıp, bu böyleyse şu şöyledr o vakit o öyledir yöntemiyle bi kere türk soluna bi kere kürtlere bi kere kadın cinayetlerine bi kere Sakarya depremine uygular, sabahlara kadar birbirlerini kandırırlar. Bu 30 kişi ne hikmetse adlarını maskeleyerek anarşistliğin kralını yaparlar ama en ufak bir meselede fikir ayrılığına düşmezler. Zaten bir olay çıktığında hepsi ilk yorumu yapmak ve taraf almak için birbirini bekler. Biri rengini hafif belli edince diğerleri de deli gibi abanır. Çünkü fikirleri yoktur, sadece binlerce takipçileri vardır. O sakat personalar, gerçek bir kişi kendilerine sataştığında ise sanki şahıs haklarına saldırılmış gibi tepki verir, küser, adam toplar intikam alırlar. Kırılgandırlar. Hukuken ve vicdanen bir hakları varmış gibi hissederler. İçine girdikleri maskeyle bütünleşmiş ve kendilerini kaybetmişlerdir. Bu maske içinde artık kadın, erkek, pkkli, gezici, yaşlı genç vs olamayacaklarını anlayamazlar. O kadar ki bunların takipçileri de onları gerçek sanar ve bir mefkure yükler, maske ile et sıkı sıkıya bağlanır, “merhaba en azut, senden bu erkek egemen dili beklemezdim”. Nerden biliyorsun adamın erkek olduğunu, belki erkeklik organı yok ve bunun yerini eril dille dolduruyor, bu özürlünün bu hareketini eleştiremezsin ki, sakatın değnek kullanmasını ateşli silahlı kanunlara bağlamak gibi bir saçmalık olur bu? “Eski sevgiliniz mi neden adı soyadı yüzü belli olmayan bu personayı sırf 50.000 takipçisi olduğu için ciddiye alıyorsunuz? O zaman siz kezosunuz? Hiç tanımadığın hatta hiç olmayan birini burnundan çıkardığı sümüğü kanepenin altına sürdüğü için yargılayamazsın. İşte 20 Aralık 2013 tarafından bu şahıslara geçen diyaloglarım.https://twitter.com/cihatolog/status/414005386572599296

1 yorum:

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı.

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı kavunlara haksızlık oldu. Cadde-i Kebir’e bir damla kan düşmesin diye yapıldığını farz ettiğim ku...