Sosyal medya diye bir
şey çıktı. Ben buna maskeli çarşı diyorum. Yani yeni buldum bu tamlamayı. Bir masken,
kostümün ve seni anlatan kısa bir pankart alarak, Üsküdar Çarşı’ya çıkıyorsun. Çarşının
durumuna göre cebinden çıkardığın kalemle çarşıda bulunan yığına (kitle ya da
halk demiyorum) düşüncelerini yazıyorsun, pankartlar birikiyor vs. konunun
şiire ve şairliğe değen yönünü daha evvel (2011) yazmıştım. Şimdi biraz da
avamın anlayacağı şekilde buradaki insanı inceleyelim. Buradaki insan bedensiz
bir insan, bedeninin fotoğrafını koysa bile 3 boyutlu değil ve ayrıca ebatları
anlaşılmıyor. Buradaki insan bir yazar. Bu insanın diksiyonu, hitabeti, ses
tonu/güzelliği yani onun fizyonomisi anlaşılmıyor. İnsan ilişkilerinde başı
çeken fizyonomi, sosyal medyada, maskeli çarşıda yok. Düşünce önem kazanıyor. Analitik
düşünce ve dili güzel kullanma becerisi öne çıkıyor. Zaten tweetin sanata
değdiği nokta da bura. Ama konumuz bu da değil.
Sosyal medyayı
kartvizit olarak kullananlar var. Adı soyadı ve fotoğrafıyla burada. Onu gerçek
hayatta tanıyanlar maskeli çarşıda da tanıyor ve iletişim kurabiliyor. Bu insanlar
bazen bir yerlerde çay içme keyfi yapar, saftır, boşboğazdır, duyarlıdır,
temizdir, çoğu tuvalete gittiğini gizler ve tuvalette paylaşımda bulunmaz. Sağlıklı
bireyler.
Kimileri de felsefi
bir kavram ya da uydurulmuş bir rumuzla, anonim bir fotoğraf ya da ünlü birinin
yüzüyle sahneye çıkar. Mesela Cemalettin ağaçkakan isminde biri olsun, profil
fotoğrafında bir kuş, biyografi kısmında da harcı alem bir vecize. Kimileri
böyle sessiz sessiz ortamda durur, ara sıra eğlenir. Kimileri de götüne kazık
sokulmuş gibi fenomen olmak için asar, takipçi sayısını arttırdıkça arttırır,
gündem maddesinden gündem maddesine koşar, bunu yaparken de muhakkak yanından
yöresinde bir şıracıyla dolaşır. Hatta bunlar çakal sürüsü gibi 30-40 kişi
sürekli birbirleriyle rtleşerek genel rtleşme içinde paylarını yüksek tutarlar.
Okuduğu iki genel kültür kitabıyla birbirinden gördüğü yarım yamalak bilgileri
harmanlayıp, bu böyleyse şu şöyledr o vakit o öyledir yöntemiyle bi kere türk
soluna bi kere kürtlere bi kere kadın cinayetlerine bi kere Sakarya depremine
uygular, sabahlara kadar birbirlerini kandırırlar. Bu 30 kişi ne hikmetse
adlarını maskeleyerek anarşistliğin kralını yaparlar ama en ufak bir meselede
fikir ayrılığına düşmezler. Zaten bir olay çıktığında hepsi ilk yorumu yapmak
ve taraf almak için birbirini bekler. Biri rengini hafif belli edince diğerleri
de deli gibi abanır. Çünkü fikirleri yoktur, sadece binlerce takipçileri
vardır. O sakat personalar, gerçek bir kişi kendilerine sataştığında ise sanki
şahıs haklarına saldırılmış gibi tepki verir, küser, adam toplar intikam
alırlar. Kırılgandırlar. Hukuken ve vicdanen bir hakları varmış gibi
hissederler. İçine girdikleri maskeyle bütünleşmiş ve kendilerini
kaybetmişlerdir. Bu maske içinde artık kadın, erkek, pkkli, gezici, yaşlı genç
vs olamayacaklarını anlayamazlar. O kadar ki bunların takipçileri de onları
gerçek sanar ve bir mefkure yükler, maske ile et sıkı sıkıya bağlanır, “merhaba
en azut, senden bu erkek egemen dili beklemezdim”. Nerden biliyorsun adamın
erkek olduğunu, belki erkeklik organı yok ve bunun yerini eril dille
dolduruyor, bu özürlünün bu hareketini eleştiremezsin ki, sakatın değnek
kullanmasını ateşli silahlı kanunlara bağlamak gibi bir saçmalık olur bu? “Eski
sevgiliniz mi neden adı soyadı yüzü belli olmayan bu personayı sırf 50.000
takipçisi olduğu için ciddiye alıyorsunuz? O zaman siz kezosunuz? Hiç tanımadığın
hatta hiç olmayan birini burnundan çıkardığı sümüğü kanepenin altına sürdüğü
için yargılayamazsın. İşte 20 Aralık 2013 tarafından bu şahıslara geçen diyaloglarım.https://twitter.com/cihatolog/status/414005386572599296
Timuru tebrik etmek lazım.
YanıtlaSil