Bu Blogda Ara

6 Haziran 2017 Salı

Allah Senin Belanı Versin Mustafa Orman

(Yazı şahsi kin gütme yazılarından biridir, edebiyatla alakası yoktur. Şahıs, açlık grevleri için imza toplarken benden imza istememiştir, twitterda bir yazışmada benim değersiz bir edebiyatçı olduğumu söylemiştir. Şahsi bir kin gütme yazısı olduğu için nefsimden bazı şeyler karışacaktır metne, çok da şe etmeyin.)

Merhaba dostlar. Öncelikle ramazan-ı şerifinizi kutlar hepinize sağlık dilerim. İfşa yazılarımın bu kaçıncısıdır bilemem ama uzun bir ara verdiğimi düşünüyorum. Ben, yazılarıma ara verince piyasa gittikçe daha çok şımarıyor, düzey ve düzen perişan bir hale geliyor. Metnin kalitesi üzerine kalem oynatılabilecek mecraların hepsi çöp durumda. Kitap ekleri, tezler, dergi sayfaları hepsi çöp. Bu adi herifler twitterı bile birbirine yaltaklanma mecrası haline getirdi. Kimse kimseye laf sokamıyor. Fakat benim illetim, bir gün en yakınıma kadar tesir edecek illetim blogumda çeşitli insanlara bulaşacak, bulaşmaya devam ediyor.

Mustafa Orman’ın ilk öykü kitabı Derdin İncinmesin 2016 yılında Everest Yayınları’ndan çıktı. Mustafa Orman’ı İzafi Dergisi’nden tanıyoruz, hani şu az basılan az dağıtılan az çıkan ve altıncı yedinci sayısında kapanan ama içeriği Notos, Hürriyet Gösteri gibi olan çöp dergi. Merkeze oynayan bir taşra dergisi, ekip kurmak için değil de kurulmuş bir çeteye dâhil olma aracı/ makinesi olarak dizayn edilen garip yapı. Antik dünyada kültür dünyasına dahil olmak için twitter hesabı açıp bioya yazar yazıp entel kişilere menşın atmak bu şekilde yapılıyormuş demek, şimdi taşları yerine oturtuyorum. Neyse, adam bir dergi çıkardı. Dergi kimseyi yazar etmedi. Dergi kapandı. Kimse de ah şöyle bir dergi vardı keşke kapanmasa demedi. Demek ki çöpmüş. Neyse. Gelelim Derdin İncinmesin’in metin olarak değerine. Bir kere, Derdin İncinmesin’de bırakın öyküyü, öyküye yaklaşabilecek, öykümsü diyebileceğimiz tek bir paragraf dahi bulunmamaktadır. Bütün kitabın mantık hataları, maddi hatalar, cahilliklerle malul olmasını atlayıp söylüyorum bunu. Mustafa Orman Türkçe bilmiyor. Bunun yanında kullandığı dil, sözdizimi vs şeyler metni okuyanda bir tiksinti oluşturuyor. Hemen örnek verebilirim 69. Sayfadan: ‘’Merdivenlerden artarak gelen ayakkabı seslerini dinledim. Zil çalınca ne yapacağımı bilemedim bir an. Sigarayı küllüğe bastırıp söndürdüm, perdeyi açtım, masanın üzerindeki boş kirli bardakları mutfağa bırakıp kapıya yöneldim. Kapının kolunu avuçlarımın içine alır almaz, kolu aşağı çektim. Yüzümün içine tomar tomar düşen çimen yeşili gözleri, derinime kırbaçlar vurarak yanaklarımda öbek öbek kırmızı elmalar toplattı.” Beni ve yazılarımı tanıyanlar bu metnin neresiyle dalga geçeceğimi çok iyi bilir. Evet, haklısınız. Fakat burada bana has bir aşağılama yöntemini bile uygulayacak kadar Türkçe yok. Yüzümün içine tomar tomar düşen çimen yeşili gözleri, derinime kırbaçlar vurarak yanaklarımda öbek öbek kırmızı elmalar toplattı’nın yapaylığından, gereksizliğinden, komikliğinden bahsetmeden evvel skandalların altını çizmek gerek: Merdivenden artarak gelen ayakkabı sesleri gibi bir cümle kurmak bir kişinin eğitim seviyesini vermezden önce, o kişinin daha önce herhangi bir öykü okumadığını gösterir bize. Ayakkabı sesleri değildir o, ayak sesleridir. Ve gelen bir kişi ise ayak sesleri artarak gelmez, yaklaşır: Merdivenden yaklaşan ayak sesleri’dir bu cümlenin doğrusu. Sigara küllüğe bastırılıp söndürülmez. Ya küllüğe bastırılır, ya da söndürülür. Masanın üzerindeki boş kirli bardaklar olmaz, kirli bardaklar olur, kirli bardak zaten boştur, yarım olsa bile burada vurgu bardağın kirliliğinde, kaldırılıp götürüleceğinde olduğu için biz sanatçılar hem boş hem kirli demeyiz. Çünkü ilkokulda Türkçe derleri almışızdır biz sanatçılar.  Kapının kolu avuçların içine alınmaz, kapı kolları tek avuca sığacak büyüklükte yapılmıştır, avucun içine alınır. Sonraki tasvirli cümleyi zaten aşağılamaya gerek yok diye düşünüyordum. Alıntıladığım metni sesli olarak üç kere okuyan bir insanın birkaç gün okumak ve yazmaktan tiksineceği garantisi tarafımca verilmektedir.

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı.

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı kavunlara haksızlık oldu. Cadde-i Kebir’e bir damla kan düşmesin diye yapıldığını farz ettiğim ku...