(Yazı şahsi kin gütme
yazılarından biridir, edebiyatla alakası yoktur. Şahıs, açlık grevleri için
imza toplarken benden imza istememiştir, twitterda bir yazışmada benim değersiz
bir edebiyatçı olduğumu söylemiştir. Şahsi bir kin gütme yazısı olduğu için
nefsimden bazı şeyler karışacaktır metne, çok da şe etmeyin.)
Merhaba dostlar.
Öncelikle ramazan-ı şerifinizi kutlar hepinize sağlık dilerim. İfşa yazılarımın
bu kaçıncısıdır bilemem ama uzun bir ara verdiğimi düşünüyorum. Ben, yazılarıma
ara verince piyasa gittikçe daha çok şımarıyor, düzey ve düzen perişan bir hale
geliyor. Metnin kalitesi üzerine kalem oynatılabilecek mecraların hepsi çöp
durumda. Kitap ekleri, tezler, dergi sayfaları hepsi çöp. Bu adi herifler
twitterı bile birbirine yaltaklanma mecrası haline getirdi. Kimse kimseye laf
sokamıyor. Fakat benim illetim, bir gün en yakınıma kadar tesir edecek illetim
blogumda çeşitli insanlara bulaşacak, bulaşmaya devam ediyor.
Mustafa Orman’ın ilk
öykü kitabı Derdin İncinmesin 2016
yılında Everest Yayınları’ndan çıktı. Mustafa Orman’ı İzafi Dergisi’nden
tanıyoruz, hani şu az basılan az dağıtılan az çıkan ve altıncı yedinci
sayısında kapanan ama içeriği Notos, Hürriyet Gösteri gibi olan çöp dergi. Merkeze
oynayan bir taşra dergisi, ekip kurmak için değil de kurulmuş bir çeteye dâhil
olma aracı/ makinesi olarak dizayn edilen garip yapı. Antik dünyada kültür
dünyasına dahil olmak için twitter hesabı açıp bioya yazar yazıp entel kişilere
menşın atmak bu şekilde yapılıyormuş demek, şimdi taşları yerine oturtuyorum. Neyse,
adam bir dergi çıkardı. Dergi kimseyi yazar etmedi. Dergi kapandı. Kimse de ah
şöyle bir dergi vardı keşke kapanmasa demedi. Demek ki çöpmüş. Neyse. Gelelim
Derdin İncinmesin’in metin olarak değerine. Bir kere, Derdin İncinmesin’de
bırakın öyküyü, öyküye yaklaşabilecek, öykümsü diyebileceğimiz tek bir paragraf
dahi bulunmamaktadır. Bütün kitabın mantık hataları, maddi hatalar,
cahilliklerle malul olmasını atlayıp söylüyorum bunu. Mustafa Orman Türkçe
bilmiyor. Bunun yanında kullandığı dil, sözdizimi vs şeyler metni okuyanda bir
tiksinti oluşturuyor. Hemen örnek verebilirim 69. Sayfadan: ‘’Merdivenlerden artarak gelen ayakkabı
seslerini dinledim. Zil çalınca ne yapacağımı bilemedim bir an. Sigarayı
küllüğe bastırıp söndürdüm, perdeyi açtım, masanın üzerindeki boş kirli
bardakları mutfağa bırakıp kapıya yöneldim. Kapının kolunu avuçlarımın içine
alır almaz, kolu aşağı çektim. Yüzümün içine tomar tomar düşen çimen yeşili
gözleri, derinime kırbaçlar vurarak yanaklarımda öbek öbek kırmızı elmalar
toplattı.” Beni ve yazılarımı tanıyanlar bu metnin neresiyle dalga
geçeceğimi çok iyi bilir. Evet, haklısınız. Fakat burada bana has bir aşağılama
yöntemini bile uygulayacak kadar Türkçe yok. Yüzümün içine tomar tomar düşen çimen yeşili gözleri, derinime
kırbaçlar vurarak yanaklarımda öbek öbek kırmızı elmalar toplattı’nın
yapaylığından, gereksizliğinden, komikliğinden bahsetmeden evvel skandalların
altını çizmek gerek: Merdivenden artarak gelen ayakkabı sesleri gibi bir cümle
kurmak bir kişinin eğitim seviyesini vermezden önce, o kişinin daha önce
herhangi bir öykü okumadığını gösterir bize. Ayakkabı sesleri değildir o, ayak
sesleridir. Ve gelen bir kişi ise ayak sesleri artarak gelmez, yaklaşır: Merdivenden
yaklaşan ayak sesleri’dir bu cümlenin doğrusu. Sigara küllüğe bastırılıp
söndürülmez. Ya küllüğe bastırılır, ya da söndürülür. Masanın üzerindeki boş
kirli bardaklar olmaz, kirli bardaklar olur, kirli bardak zaten boştur, yarım
olsa bile burada vurgu bardağın kirliliğinde, kaldırılıp götürüleceğinde olduğu
için biz sanatçılar hem boş hem kirli demeyiz. Çünkü ilkokulda Türkçe derleri
almışızdır biz sanatçılar. Kapının kolu
avuçların içine alınmaz, kapı kolları tek avuca sığacak büyüklükte yapılmıştır,
avucun içine alınır. Sonraki tasvirli cümleyi zaten aşağılamaya gerek yok diye
düşünüyordum. Alıntıladığım metni sesli olarak üç kere okuyan bir insanın
birkaç gün okumak ve yazmaktan tiksineceği garantisi tarafımca verilmektedir.