Bedensel aşk şiiri
yazmak aşk mektubu yazmaya benzemez, gösteriye kaçtığı için bazı kurallara tabi
olur. Aşk şiiri “bakın nasıl da seviyorum, en güzel ben seviyorum”un sanatın
aracı kılınarak anlatılmasıdır. Bedensel aşk, şiirden bağımsız olarak da kafamızı
karıştıran bir durumdur. Bedenlerin birbirine değdiği anda ağızdan kontrol içi
ya da kontrol dışı çıkan sözler/ ses grupları herhangi bir sanatın nesnesi olabilir
mi sorusunu da getirir ki bu sorunun cevabı oldukça zordur. Arıca konu beden
olunca yapılan/yazılan şeyler vuslat aracı olarak mı kullanılmış yoksa firak ağıtı
olarak mı kullanılmış, bu da önemli ve deneyi etkileyen bir şey. Tüm bu farklı
olasılıklar yapılan/yazılan metnin gerçekle bağını ve estetik değerini
etkiliyor. Bu değeri metnin dönemi içinde değerlendirince bazı neticelere ulaşabiliyoruz.
Cemal Süreya, aşkın,
erotizmin, bazı bambaşka hislerin/ hasletlerin şairi olarak biliniyor.
Gerçekten de bedensel aşkın şairi midir yoksa manita peşinde koşan bir erkek
midir bilemeyiz, ama yaklaşabiliriz, yaklaşınız. Cemal Süreya’nın bütün
şiirlerinin toplandığı Sevda Sözleri adlı 329 sayfa kitapta birçok şiir var ve
aşk şiirleri bu toplamın %70’ine tekabül ediyor. Bu şiirlerden sadece 3 tanesi
(3 sayfa, İngiliz, Şarkı ve Yağmurun Yağması İyidir adlı şiirler) bizi
inandırıyor ve kışkırtıyor, diğer şiirlerin şiir değeri düşük olmakla birlikte
sanki bu metinler birilerini tavlamak, sakinleştirmek, gönendirmek için
yazılmış gibi. Daha açalım ve yaklaşalım. Eğer ekmek peşinde olmak için yazılmamışsa
bile bu kez şunu söyleyebiliriz: Cemal Süreya şiirden anlamıyor. Çünkü şiirden
anlayan biri bütün kitaplarında birinci tekil şahıstan ikinci tekil şahsa hitap
eden bir şiir yazmaz. Ara sıra başka şeyler dener. Epik şeyler dener. Fakat
Süreya bir kadına yazılacak aşk teklifi mektubunu ya da ayrılık sonunda
verilecek ağıt mektubunu aynı zamanda okura da gösteriyor. Kadını sadece
yazdığı güzel sözcüklerle etkilemeye çalışmıyor, aynı zamanda “bak sana
yazdığım bu güzel sözcükleri başkaları da okuyor, tarihe mal oldun, bi tanem”
diyerek etkiliyor. Ve büyük pislik burada başlıyor. Cemal Süreya, kadını razı
etmek için şiir okurunu tepe tepe kullanıyor. Şiir, Cemal Süreya’da, olması
gereken anlamından çıkıp bir seks oyuncağına dönüşüyor. Nedir şiirin anlamı, ya
halk için yapılanından bir anlam çıkarırız ya da sanat için yapılanından. Fakat
burada karı kız için yapılanından hiçbir anlam çıkaramıyoruz. Süreya, sürekli
kendi içinde geçirdiği bir cinsel devrimin reklamını yapıyor şiirle, kadınları çağırıyor
yatağına, sene 1957, ama burada devrim oldu, koşun diyor. Fakat bakir. Bence
bakir. Oğuz Atay’ı tiksindiriyor. Kaçırıyorlar ortamdan. Hele 60 darbesinden
sonra yaptıkları kaçış edebiyatı Oğuz gibileri iy’ce tiksindiriyor. Kaçış
edebiyatı denebilir mi o da şüpheli tabii. Attila İlhan kaçtılar diyor. Bence
Cemal Süreya kaçmadı. Neydiyse oydu. “Aşk” şiirini ele alalım, 1954, 23 yaşında.
Aşk şiirinde giden bir sevgiliye sözle ya da yazıyla söylenecek bazı sözler
bulunur. Fakat şiir yayımlandığı için bizler de okur olarak bu sözleri görür/
duyarız. Şimdi sen kalkıp gidiyorsun.
Git./ Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler. Diye başlar ve
ortada “Ki Karaköy köprüsüne yağmur
yağarken/ Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti/ Çünkü iki kişiydik”
der. Baştan ayağa yanlış kurulmuş bir çatı. Eğer bir kişi sevgilisi gitmesin
diye yalvarıyorsa o birlikteyken gittikleri köprü ortadan kalkar, tüm ikilikler
ortadan kalkar ve 1 olunur, 1’e övgü olur. Gök, altında bulunanların iki kişi olduğunu
görüp ikiye bölünmez, Karaköy ve Eminönü birleşir, doğu ve batı bir olur,
birliği kutlar. Ama Süreya heyecandan burada hata yapmış ve göğü ikiye bölmüş. Şöyle
yapsa anlardım: Sen gidince gök ikiye bölünecek
falan filan, senin gökyüzün benim
gökyüzüm hesabı, olurdu öyle, ama böyle olmamış. Bir önceki şiir de aynen
şöyle başlıyor: Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların,
sonraki şiir Memelerin vardı memelerin
kahramandı sonra. İki önceki Gül
adlı şiir: Ellerini alıyorum sabah
kadar seviyorum/ Ellerini beyaz
tekrar beyaz tekrar beyaz. Bir sonraki şiir yine manitaya hitap: Önce bir ellerin vardı yalnızlığımla benim aramda, Üvericinka şiiri: Lâleli’den
dünyaya doğru giden bir tramvaydayız/ Birden nasıl oluyor da sen yüreğimi elliyorsun. Balzamin şiiri şöyle giriyor: Sen
el kadar bir kadınsındır vesaire
vesaire. El organı üzerinden kurulan bir şiir, kadın eli. Gül şiirine gidiyoruz: Kösnüllüğün zirve
yaptığı ve bütün eleştirmenlerin gülmek fiili üzerinden değerlediği dizeye: Gülün tam ortasında ağlıyorum. Elbette
bu dizedeki gül çiçek olmamakla birlikte gülmek fiili de değildir. Bur’daki
Gül, vajinadır. Şair gülün tam ortasında ağlamak tabiriyle vajinaya boşalma
olayını anlatmıştır. Süreya, kösnül gibi durmayan şiirlerinde bile mecazlarını
cinsellik üzerinden ustaca kurar. Ama şiir okuruna değil tabii ki, kadına,
taliplisi olduğu kadına. Tabii, okur kim ki… Cemal Süreya’nın bu şiirle
günümüze kadar gelebilmesi adeta bir mucize. Bugün yapı Kredi Yayınları’ndan
baktım kitabın 55. baskısı yapılmış. İyi gelmiş vallahi. Necip Fazıl bile o
kadar ideolojik koltuk değneğine rağmen günümüze kadar gelemedi. En son 2009’lara
gelmişti, sonra ne oldu bilmiyorum. Cemal Süreya çıkardığı dergilerle, yazdığı
yazılarla şiirini kabul ettirmiş birine benziyor. Tabii bu arada övdüğü
kişilerin çoğu çürük kişilerdi ve maalesef günümüzde bu küçücük cümleleri
kaynak göstererek kendilerini Cemal Süreya’nın halefi gösterebiliyorlar. Hatta
haleften de öte kendilerini şiir otoritesi olarak görüyorlar cahil herifler. Ya
sen Cemal Süreya’nın halefi olsan ne olacak! Vasat herif. Sen git parayla şiir
kitabı bas, sen git şiir ödülü düzenleyip yatacağın kadınlara ödül ver. Puşt! Böyleyken
böyle. Cemal Süreya’nın yazdığı her bedensel aşk şiirinin birinci tekilden
ikinci tekile hitap şeklinde olduğunu, hitap şiirinin güzel bir tür olmadığını,
çok fazla yapılmasının insanı tiksindirdiğini, okuru röntgenci pozisyonuna
soktuğunu Cemal Süreya’nın bu pislikten sadece 3 şiirde kurtulduğunu, o 3
şiirin de iyi şiirler olduğunu, hatırlatıp daha sonra karşılaşmak ve yorumu
tamama erdirmek dileğiyle.
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilBakış açına martılar konsun. anladın onu
YanıtlaSilpislik dediğin şey için sevmiyorlar mıydı zaten yada anlamadan okuyorlarmış. iyi ki şiir okuru değilim hiç birini anlamazdım. tivıtırda yazdıklarına bakınca böyle bir tepkiyi neden verdin anlamadın.
YanıtlaSilolmamış, otur sıfır!
YanıtlaSilNazım'ın aşk şiirlerine de bi' el at allasen.İkisi de samimiyetten uzak, dürüstlükten nasipsiz kendini öne sürmek, temize çıkarmak için yazmış durmuş.Çapkınım, her kadına bi' el atasım var ama hisliyim, derinim, romantiğim ayaklarında.Lan senin aşkından ne olur dümbelek diye diye sinir buhranı geçirdiğim çok olmuştur.Alıcısı çok çünkü zaten hayatın yüzde doksanı bu adamlardan oluşuyor, şaşırmamalı.
YanıtlaSilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilKahkahalarla okudum. Cemal Süreya'yı tanıyan bir siz değilsiniz iyiki. Geçen yüzyılki Türk edebiyatı Cemal Süreya'yı tanıdı. Cemal Süreya'yı anlamak için size gelmeden okunacak binlerce şair, yazar var neyseki. Ki siz şair bile değilsiniz değil mi?
YanıtlaSil"Eğer bir kişi sevgilisi gitmesin diye yalvarıyorsa o birlikteyken gittikleri köprü ortadan kalkar..." bu sizin fanteziniz galiba mesela benim fantezimde şöyle ayrılmışlar artık iki kişiler, bitti.
El ve memeniz yok galiba, korkuyor musunuz bu organlardan?
Her gül kelimesini vajina olarak görüyorsunuz galiba.
Cemal'imiz, Atlas Okyanusu'nda Fırat'ın salı, Zap suyunda Alp Çiçeği'ydi. Biz onun şiirini çok sevdik.