Bu Blogda Ara

10 Şubat 2015 Salı

Cemal Süreya Şiiri Seks Oyuncağı mı?

Bedensel aşk şiiri yazmak aşk mektubu yazmaya benzemez, gösteriye kaçtığı için bazı kurallara tabi olur. Aşk şiiri “bakın nasıl da seviyorum, en güzel ben seviyorum”un sanatın aracı kılınarak anlatılmasıdır. Bedensel aşk, şiirden bağımsız olarak da kafamızı karıştıran bir durumdur. Bedenlerin birbirine değdiği anda ağızdan kontrol içi ya da kontrol dışı çıkan sözler/ ses grupları herhangi bir sanatın nesnesi olabilir mi sorusunu da getirir ki bu sorunun cevabı oldukça zordur. Arıca konu beden olunca yapılan/yazılan şeyler vuslat aracı olarak mı kullanılmış yoksa firak ağıtı olarak mı kullanılmış, bu da önemli ve deneyi etkileyen bir şey. Tüm bu farklı olasılıklar yapılan/yazılan metnin gerçekle bağını ve estetik değerini etkiliyor. Bu değeri metnin dönemi içinde değerlendirince bazı neticelere ulaşabiliyoruz.


Cemal Süreya, aşkın, erotizmin, bazı bambaşka hislerin/ hasletlerin şairi olarak biliniyor. Gerçekten de bedensel aşkın şairi midir yoksa manita peşinde koşan bir erkek midir bilemeyiz, ama yaklaşabiliriz, yaklaşınız. Cemal Süreya’nın bütün şiirlerinin toplandığı Sevda Sözleri adlı 329 sayfa kitapta birçok şiir var ve aşk şiirleri bu toplamın %70’ine tekabül ediyor. Bu şiirlerden sadece 3 tanesi (3 sayfa, İngiliz, Şarkı ve Yağmurun Yağması İyidir adlı şiirler) bizi inandırıyor ve kışkırtıyor, diğer şiirlerin şiir değeri düşük olmakla birlikte sanki bu metinler birilerini tavlamak, sakinleştirmek, gönendirmek için yazılmış gibi. Daha açalım ve yaklaşalım.  Eğer ekmek peşinde olmak için yazılmamışsa bile bu kez şunu söyleyebiliriz: Cemal Süreya şiirden anlamıyor. Çünkü şiirden anlayan biri bütün kitaplarında birinci tekil şahıstan ikinci tekil şahsa hitap eden bir şiir yazmaz. Ara sıra başka şeyler dener. Epik şeyler dener. Fakat Süreya bir kadına yazılacak aşk teklifi mektubunu ya da ayrılık sonunda verilecek ağıt mektubunu aynı zamanda okura da gösteriyor. Kadını sadece yazdığı güzel sözcüklerle etkilemeye çalışmıyor, aynı zamanda “bak sana yazdığım bu güzel sözcükleri başkaları da okuyor, tarihe mal oldun, bi tanem” diyerek etkiliyor. Ve büyük pislik burada başlıyor. Cemal Süreya, kadını razı etmek için şiir okurunu tepe tepe kullanıyor. Şiir, Cemal Süreya’da, olması gereken anlamından çıkıp bir seks oyuncağına dönüşüyor. Nedir şiirin anlamı, ya halk için yapılanından bir anlam çıkarırız ya da sanat için yapılanından. Fakat burada karı kız için yapılanından hiçbir anlam çıkaramıyoruz. Süreya, sürekli kendi içinde geçirdiği bir cinsel devrimin reklamını yapıyor şiirle, kadınları çağırıyor yatağına, sene 1957, ama burada devrim oldu, koşun diyor. Fakat bakir. Bence bakir. Oğuz Atay’ı tiksindiriyor. Kaçırıyorlar ortamdan. Hele 60 darbesinden sonra yaptıkları kaçış edebiyatı Oğuz gibileri iy’ce tiksindiriyor. Kaçış edebiyatı denebilir mi o da şüpheli tabii. Attila İlhan kaçtılar diyor. Bence Cemal Süreya kaçmadı. Neydiyse oydu. “Aşk” şiirini ele alalım, 1954, 23 yaşında. Aşk şiirinde giden bir sevgiliye sözle ya da yazıyla söylenecek bazı sözler bulunur. Fakat şiir yayımlandığı için bizler de okur olarak bu sözleri görür/ duyarız. Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git./ Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler. Diye başlar ve ortada “Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken/ Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti/ Çünkü iki kişiydik” der. Baştan ayağa yanlış kurulmuş bir çatı. Eğer bir kişi sevgilisi gitmesin diye yalvarıyorsa o birlikteyken gittikleri köprü ortadan kalkar, tüm ikilikler ortadan kalkar ve 1 olunur, 1’e övgü olur. Gök, altında bulunanların iki kişi olduğunu görüp ikiye bölünmez, Karaköy ve Eminönü birleşir, doğu ve batı bir olur, birliği kutlar. Ama Süreya heyecandan burada hata yapmış ve göğü ikiye bölmüş. Şöyle yapsa anlardım: Sen gidince gök ikiye bölünecek falan filan, senin gökyüzün benim gökyüzüm hesabı, olurdu öyle, ama böyle olmamış. Bir önceki şiir de aynen şöyle başlıyor: Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların, sonraki şiir Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra. İki önceki Gül adlı şiir: Ellerini alıyorum sabah kadar seviyorum/ Ellerini beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz. Bir sonraki şiir yine manitaya hitap: Önce bir ellerin vardı yalnızlığımla benim aramda, Üvericinka şiiri: Lâleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız/ Birden nasıl oluyor da sen yüreğimi elliyorsun. Balzamin şiiri şöyle giriyor: Sen el kadar bir kadınsındır vesaire vesaire. El organı üzerinden kurulan bir şiir, kadın eli. Gül şiirine gidiyoruz: Kösnüllüğün zirve yaptığı ve bütün eleştirmenlerin gülmek fiili üzerinden değerlediği dizeye: Gülün tam ortasında ağlıyorum. Elbette bu dizedeki gül çiçek olmamakla birlikte gülmek fiili de değildir. Bur’daki Gül, vajinadır. Şair gülün tam ortasında ağlamak tabiriyle vajinaya boşalma olayını anlatmıştır. Süreya, kösnül gibi durmayan şiirlerinde bile mecazlarını cinsellik üzerinden ustaca kurar. Ama şiir okuruna değil tabii ki, kadına, taliplisi olduğu kadına. Tabii, okur kim ki… Cemal Süreya’nın bu şiirle günümüze kadar gelebilmesi adeta bir mucize. Bugün yapı Kredi Yayınları’ndan baktım kitabın 55. baskısı yapılmış. İyi gelmiş vallahi. Necip Fazıl bile o kadar ideolojik koltuk değneğine rağmen günümüze kadar gelemedi. En son 2009’lara gelmişti, sonra ne oldu bilmiyorum. Cemal Süreya çıkardığı dergilerle, yazdığı yazılarla şiirini kabul ettirmiş birine benziyor. Tabii bu arada övdüğü kişilerin çoğu çürük kişilerdi ve maalesef günümüzde bu küçücük cümleleri kaynak göstererek kendilerini Cemal Süreya’nın halefi gösterebiliyorlar. Hatta haleften de öte kendilerini şiir otoritesi olarak görüyorlar cahil herifler. Ya sen Cemal Süreya’nın halefi olsan ne olacak! Vasat herif. Sen git parayla şiir kitabı bas, sen git şiir ödülü düzenleyip yatacağın kadınlara ödül ver. Puşt! Böyleyken böyle. Cemal Süreya’nın yazdığı her bedensel aşk şiirinin birinci tekilden ikinci tekile hitap şeklinde olduğunu, hitap şiirinin güzel bir tür olmadığını, çok fazla yapılmasının insanı tiksindirdiğini, okuru röntgenci pozisyonuna soktuğunu Cemal Süreya’nın bu pislikten sadece 3 şiirde kurtulduğunu, o 3 şiirin de iyi şiirler olduğunu, hatırlatıp daha sonra karşılaşmak ve yorumu tamama erdirmek dileğiyle. 

9 yorum:

  1. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Bakış açına martılar konsun. anladın onu

    YanıtlaSil
  3. pislik dediğin şey için sevmiyorlar mıydı zaten yada anlamadan okuyorlarmış. iyi ki şiir okuru değilim hiç birini anlamazdım. tivıtırda yazdıklarına bakınca böyle bir tepkiyi neden verdin anlamadın.

    YanıtlaSil
  4. Nazım'ın aşk şiirlerine de bi' el at allasen.İkisi de samimiyetten uzak, dürüstlükten nasipsiz kendini öne sürmek, temize çıkarmak için yazmış durmuş.Çapkınım, her kadına bi' el atasım var ama hisliyim, derinim, romantiğim ayaklarında.Lan senin aşkından ne olur dümbelek diye diye sinir buhranı geçirdiğim çok olmuştur.Alıcısı çok çünkü zaten hayatın yüzde doksanı bu adamlardan oluşuyor, şaşırmamalı.

    YanıtlaSil
  5. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  6. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  7. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  8. Kahkahalarla okudum. Cemal Süreya'yı tanıyan bir siz değilsiniz iyiki. Geçen yüzyılki Türk edebiyatı Cemal Süreya'yı tanıdı. Cemal Süreya'yı anlamak için size gelmeden okunacak binlerce şair, yazar var neyseki. Ki siz şair bile değilsiniz değil mi?

    "Eğer bir kişi sevgilisi gitmesin diye yalvarıyorsa o birlikteyken gittikleri köprü ortadan kalkar..." bu sizin fanteziniz galiba mesela benim fantezimde şöyle ayrılmışlar artık iki kişiler, bitti.

    El ve memeniz yok galiba, korkuyor musunuz bu organlardan?

    Her gül kelimesini vajina olarak görüyorsunuz galiba.

    Cemal'imiz, Atlas Okyanusu'nda Fırat'ın salı, Zap suyunda Alp Çiçeği'ydi. Biz onun şiirini çok sevdik.

    YanıtlaSil

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı.

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı kavunlara haksızlık oldu. Cadde-i Kebir’e bir damla kan düşmesin diye yapıldığını farz ettiğim ku...