Bu Blogda Ara

14 Haziran 2015 Pazar

İzdiham Dergisi Bizi Neden Kandırdı

Edebiyat ve sanat dergileri bir fikrin cemiyet içinde yahut fikir dünyası içinde yayılması için kurulurlar. Mesela Papirüs dergisi bir şiir fikrinin o dönemde yayılması ve taraftar bulması için çıkarıldı. Birikim dergisi bir fikrin dolaşımda kalmasına sebep oldu. Dergâh Dergisi, Varlık Dergisi, Heves Dergisi, hatta ve hatta Âlâ Dergisi bile bir düşünceyi yayar, der ki: “Sen de insansın ve pahalı giyinmeye hakkın var, Müslüman olsan da.”  Kadro Dergisi mesela, Atatürk yüceltilsin diye çıkarılmıştı. Biz Yeniyazı’yı çıkarırken dedik ki eleştiri ve şiir aynı anda olsun. Akademi ve sokak aynı yerde. Öyle oldu. HurdaSanat’ı çıkarırken dedik ki, mizah ve sanat aynı yerde olsun. Hatta yaş sınırı koymuştuk. Ve sesli sanatları da gömmüştük embed olarak. Natama’yı çıkarırken dedik ki bu dergi mizanpajı ile bile bambaşka yerde dursun ve ötekicil olsun. Kürdistan sayısı ile başladık. Ve hiç yazar fotoğrafını büyük basmadık. Bize göre o hareket magazin dergisinin işiydi. Umut Sarıkaya tek başına dergi yapıyor adı Naber. İçinde tek kelime siyaset yok. Ama yazı ve karikatürleri okuduğumuzda tat alma yoluyla fikrin bize geçtiğini müşahede ediyoruz. Para kazanmak için çıkan dergiler var mesela OT. Bu bilgiler burada dursun biz biraz da günümüz şairlerine gelelim.

Günümüzde şair olabilmeniz için bir başkasının size şair demesi yeterlidir. Eleştiri mekanizması tamamen pert olduğu için böyle diyorum. Yani iki insan eğer anlaşıp birbirlerine “sen şairsin” derse mesele çözülüyor. Aslında çok iyi bir başlangıç bu. Birini bulman gerekecek. Peki, şair olmak ne kazandırıyor? Şair olarak adımızın anılması bize seks, arkadaş ve eğlence kazandırıyor. Şiirimizi eğer bir dergi basarsa bir derece, ikinci bir dergi basarsa iki derece seviniyoruz. Eğer eleştiri olsaydı, dergicilik olsaydı şair sayılmanız için yazdığınız şiirin kalitesine, özgünlüğüne bakılır hatta şiirden önce şiir hakkında ne düşündüğünüze bakılır idi. Ama napalım? Kaderimiz böyle. Bize şair diyen birilerini bulmak zorundayız, dedirtmeliyiz. Bu faydalı bilgiler de burada dursun bir alt basamağa, üçüncü paragrafa geçelim.

İzdiham Sitesi’ni yıllardır bilirim. Canı sıkılan gençlerin toplanıp hazırladığı bir proje. Bu gençler de hoş muhabbet insanlardır, yani yapacakları bazı hatalarda, benim nezdimde affedilmeyi hak edecek maharetleri var. Seni mütebessim kılan insana kolay kolay kırılamazsın. Canı sıkılan insanların hazırladığı projenin mükemmel olmasını bekleyemezsin. İdare edersin, hüsnüniyet kaideleri çerçevesinde müsamaha gösterirsin. İzdiham az önce yukarıda andığım şair olmayı isteyen insanlara kucak açtı. Dergilere, ekiplere, çetelere giremeyen gençlere kucak açtı. Alternatif bir havuz oldu. En azından 2010’lara yaklaşırken böyle idi. O dönem birbirini yiyen, kendi estetiğini dayatan hiçbir ekiple kavga etmedi. Aksin bu düşman ekiplerin şairlerinin şiirlerini yayımladı. Bu anlamda Türkiye’nin gördüğü en konformist oluşumdur. Ben tüylerim diken diken olduğu halde sesimi çıkarmadım. Çünkü canı sıkılan insanların elinden son imkânı da alır ya da daraltırsan onlar intihar ederler. Hayriye Ünal ile Arslanbenzer kavga ediyo, birbirlerine bir sürü hakaret ediyorlar mesela kendi bloglarından. İzdiham ertesi gün bu iki insanın şiirini basıyor. Bir gün sağcı ertesi gün solcu şiiri basıyor. Sonraki gün şiir olmayan bir metni şiir gibi basıyor. Yeni yepyeni birini daha şair yapmak için. Dedik ya, şair olman için birine ihtiyacın var. Bunlar hepsi kendi bağlamında komik olduğu için oturduk izledik ve uyarmadık. Arkadaşlar iyidir hesabı. Delidir ne yapsa yeridir hesabı. Kakara kikiri. Fakat bir şey ortaya çıktı, bir gerçek kendini belli etti: Bu arkadaşlar deli değilmiş, çünkü ben şimdiye kadar iktidara secde eden bir deli görmedim.

Gezi Parkı isyanından sonra işin rengi değişti. Bu deli arkadaşlar AK Parti’nin hazırladığı bildiriye imza attılar. 17-25 Aralık olaylarında “büyük oyunu” görüp taraf oldular. Ha bu arada da herkesin uzlaştığı alanlarda, tehlikesiz patikalarda mesela soma tekmesi, Murat Menteş’in imza gününün Ak Belediyece iptal edilmesi vesaire şeylerde ühü ühücülük oynadılar. Kürt anneleri ağlamasın ühü ühü, roboski ühü ühü. Hepimiz biliyoruz ki Kürt meselesine kafayı takan biri net olmalıdır. Kürdistan diye bi yer olduğunu düşünüyor musun? Barzani hakkında ne düşünüyorsun? Apo hakkında ne düşünüyorsun? Roboski’yi bombalayan komutanın adı ve soyadı hakkında bir tahminin ya da kesmeye çalıştığın bir bilek var mı? Bunları netleştirmeden ühü ühü diyemezsin. Ben bunları ara ara açtım fakat cevap alamadım. Kardeşim neden hem Zaman hem de Yenişafak’a röportaj veriyorsunuz dedim cevap olarak ama Milliyet’e de verdik dediler. Vatan haini olarak gördükleri Zaman’a neden röportaj verdiklerini algılayamadım. Gücün ve görünme hırsının bir tezahürü olabilir mi bu kaypaklık, neden olmasın? Diyorum ve Yalçın Küçük gibi ekliyorum, burada dursun.

İzdiham’ın söylemlerinde anarşizanlık da görürüz. Logosu karga hayvanıdır. Kullandığı simgeler umumiyetle sekülerdir. Slogan sevilir. Pozculuk hâkimdir. İçeriğinde de çoğu zaman islam öğeleri kullanılmaz ya da yerinde kullanılır. Özgürlük eşitlik falan filan, sanat estetik şiir sinema falan filan. Devrim kelimesi çok kullanılır. Saldırgandır fakat en büyüğe, herkesin anlaşma halinde olduğu kişilere, Senai Demirci’ye, Elif Şafak’a. Fakat yapılan işe baktığımızda bunlar söner, yerini kitch ve Tayyip’e tapmak kalır. Kürt deyip Kürd’ü sömürmeye devam etmek düzeni kalır. İktidara saygı duymak başkadır, iktidarı savunur halde kalmak başkadır. İktidar, ancak kendi aygıtları tarafından ya da halk tarafından savunulur. Kendi aygıtları bknz: Dil ve Edebiyat Dergisi, Türkiye Yazarlar Birliği. Bağımsız bir dergi ya da şair iktidarı savunamaz. Haklı görse de savunamaz. Çünkü siyasi iktidarın haklı olma ihtimali yoktur. Hele hele anrşistçilik oynayan bir dergiye, iktidar savunmak yakışmaz. Biz bu savununun altında başka manalar ararız. Acaba bunlar da mı para aldı? Tahakküme karşı yumuşak başlılık sanatın ve delilerin tıyneti değildir. Çünkü senin fikrin yok, tarzın taklit, bununla birlikte fikirsizliği mubah gösterecek deliliğin ve nihilistliğin de yok. Ne var peki?


İzdiham Dergisi deliliği sayesinde yumduğumuz gözü tayyibi överek açtı. Seçimlerden sonra kaybeden tayyibe seni yalnız bırakmayacağız dedi. Artık deli olmadığı net ve yaptığı her şeyin bir desise olduğu ortaya çıkıyor. İzdiham, kulübe kabul edilmemişleri/ zavallıları “gel seni şair yapacam” deyip vasatın çoğunluğunu ele geçirince bunu siyasi irade olarak yansıtan bir tüccar. Benden söylemesi, gemiyi erkenden terk etmek vicdani bir görevdir. Yok ya da. Etmeyin de hepiniz boğulun, ağır olsun hemen batsın. Şiir ortamı bir güzel temizlensin. 

(Karikatür: Umut Sarıkaya)

4 yorum:

  1. ne bekliyordunuz ki? tamamen apolitik bir tutum mu? evet, belki edebi ve sanat dergilerine en çok yakışan şey bu ama değiller diye de böylesi karşı tutum almak yanlış bence.

    karikatür dergilerinin keza, hemen hepsinin oturmuş bir politik görüşü var, bunu okuyucu kitlesi dahi benimsemişse, buna rağmen hala o dergileri farklı insanlar okuyabiliyorsa bu izdiham için de geçerli olmalıdır bence.

    YanıtlaSil
  2. ne kadar saçmalık var ya bu yazıda, bilmem kaç yüz bin trajı olan gazeteler kiminle röportaj yaptığını düşünmüyor dergi yazarı düşünsün deniliyor. o gazetelerin edebiyat yazılarını toplasan kaç tane izdiham eder. boş bir dergicilik eleştirisi. kötü şair, seks, asosyallik ve intihar eşleştimesi de hikayeden. kadın şair sövüyor da olabilir senin gibi, daha dünkü adliye kavganda kelimecilik yapıyordun ama derginde yazanı retorik uğruna harcamışsın. türkistanı da aşan ziya gökalp büyük şair mi şimdi yani.

    YanıtlaSil
  3. ben kendime şairim diyorum şair oluyorum; birileri size şair dedi diye başlayan sunumlara fırsat vermeyin. başka sakat tarafları da var bu yazının yazayım mı

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı.

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı kavunlara haksızlık oldu. Cadde-i Kebir’e bir damla kan düşmesin diye yapıldığını farz ettiğim ku...