“Birdenbire yaşlandım” dedim yanımdaki yolcuya
Kimse şaşırmıyor artık
Eskiden olsa başka şeyler olurdu
“Dünyaya şaşırmayanın muradı çürüsün”
Derdim işte böyle şeyler
Eski insanlar gibi
Ne giysem yakışırdım caddelere
Dönüp birdenbire yaşlansam
Herkes duyar koşardı
Şimdi bir şey oldu
Kulakları tıka basa dolu
Dünyayı işitmemek için herkesin
Oldukça ürpertici bir giriş “birdenbire yaşlandım” fakat tırnak işareti ve yanına konulan dedim kelimesi henüz en baştan manzumeye çevirmiş metni. Dedim kelimesi şiirden çok bir roman ve öykü kelimesi olduğu için bir de önündeki kelime grubuna konulan tırnak sesi bozmuş. Şiirde sadece harflerin değil, tüm noktalama işaretlerinin ve dize/ kıta atlamaların ritmik bir karşılığı var. Bunları cömertçe kullanmamıza engel olur bu kurallar. Bu kurallar yazılı olmadığı için de bilinmez. Zaten bu kurallar bilerek yazılmaz. Tıpkı papazların o dini çözmesinler diye yazmak yerine halka resim yorumlamaları gibi. Kadın, melek, İsa. ‘“Birdenbire yaşlandım” dedim yanımdaki yolcuya’ romanda bile yapılmıyor artık. En azından tırnaklar kaldırılıyor "dedim", "dedi" kelimelerinden tasarruf edebilmek için. Şiirde ise yasaktır tırnak. Başkasının dizesini alırken belki nezaketen kullanılır o kadar. Diğer türlü, ota boka tırnak atmak şairin, şiirde emanet oluşunun semptomudur. Şiirde misafir olan şahıslar yapar böyle şeyleri. Bunlara mişafir diyelim. Çünkü caka âleminde müteşairliğin bile bir itibarı vardır.
“Birdenbire yaşlandım” dedim yanımdaki yolcuya girişinden sonra insan şiirin tahkiye yolu ile yazılacağını umuyor. Bir Edip Cansever parodisi bekliyor ez azından. Fakat şiir öznesi kafasını yanındaki yolcudan alıyor biz okurlara dönüp “kimse şaşırmıyor artık/ eskiden olsa başka şeyler olurdu” diyor. Epik bir seslenişe geçiyor. Biz şiir kişisinin yanındaki yolcuyu merak ederken şair bizi merak ediyor. Bir saniye yalnız kalamıyor hayal âleminde. Hemen okurcuğuna koşuyor. Okurcuk da şairciğini kucaklıyor. Anlat biz sana kanarız diyorlar. Böyle bir sistem kurulmuş maalesef. Bu sistem şiiri de zehirliyor. Kafa dağınıklığını ve dikkat eksikliğini “dil dışılığı” olarak yutturmaya çalışan bu kişilerin klavye kullanması yasaklanmalı. Daktilo, hesap makinesi, cep telefonu ne varsa el konulmalı. Çünkü bu şahıslar şiiri kelimelerle yazıyor. Şiir kelimelerle yazılmaz fakat. Uydurma bir dil ile kafada kurulur. Kafaları da olmadığı için bunlar tekerlekli sandalyeye muhtaç kötürümler gibi klavye ve kaleme duçar olmuşlar.
Dördüncü dizede tekrar tırnak kullanarak bu kez sanırım alıntı yapmış. Daha kıta bitmeden ikinci tırnak da gelmiş oldu böylece. Tırnaklı pide gibi izliyoruz. Beşinci dizede ise artık perme perişan bir vaziyet alıyor metin. “derdim işte böyle şeyler” gibi bir dize kurulmuş. Derdim kelimesi üst dizeden dize kırma yoluyla aşağı çekilmiş. Şiirin zamanı değişmiş. Dili geçmiş zamandan geniş zamana atlamış. Kara murat gibi on on beş tane Bizans askerinin üzerinden atlıyor defalarca ama her seferinde atladığı figüranlar aynı. Bir insan eğer bilinci açıksa nasıl olur da sadece 20 kelimelik bir alanda hem hitap ettiği kişileri, hem edebi türü hem de zamanı birbirine karıştırır? Anlamak mümkün değil gerçekten. Şu üçünü aynı anda ele alın bakalım nasıl mideniz bulanıyor:
Eskiden olsa başka şeyler olurdu
“Dünyaya şaşırmayanın muradı çürüsün”
Derdim işte böyle şeyler
Cihat Duman
İyi vurmuşsun abi, içimden, şiire yeni başlayışıdır inşallah, dedim. Bak, tırnak yok :). Sahi, şiire başlamadan önce neleri bitirmek gerekir? Bitirmek gerekir mi?
YanıtlaSilİyi vurmuşsun abi, içimden, şiire ilk başlayışıdır inşallah, dedim. Bak, tırnak yok :). Sahi, şiire başlamadan önce neleri bitirmek gerekir? Bitirmek gerekir mi?
YanıtlaSil