Bu
Defa Çok Fena hakikaten
Mesele şiir olunca aslında iyi şiir
okumaktan başka çaremiz yoktur. İyi şiir okursun ve ilham alabilirsen yazarsın.
İlham verebilen şiir, iyi şiirin bir özelliğidir zaten. Şiirin ne olduğu belli
olmasa bile ne olmadığı az çok bellidir. Bir mekânda o an yazılan şiiri incelediğimizde
hangi tür şiirin iyi olduğunu, hangi şairlerin başı çektiğini azıcık bir
dikkatle ortaya koyabiliriz. Şimdi koyamazsak bile bir iki kuşak sonra ortaya
konacaktır bu gerçek. İkinci Yeni’nin, ortaya çıktığı 50’li yıllarda değil,
80’lerden sonra benimsendiğini bir kez daha belirteyim yeri gelmişken. İkinci
Yeni güzel bir kaynak. Elbette modası da geçmiş bir şiirdir. İkinci Yeni’nin ne
aşılması gereken bir “baba”, ne de şiirin aslı ve özü olduğuna inanıyorum. Bu
kadar büyütmemek lâzım. İkinci Yeni hoştur diyip geçmek lazım. İkinci yeniden
sonra problemli bir 80 kuşağı ve nihayetinde 80 sonrası bir şiir var. Uzun uzun
tasnif edip can sıkmak istemiyorum. Konuma döneceğim. 80 kuşağı şairlerinden
sayılabilecek küçük İskender ortaya çıktığı yıllarda (80-90) arası güzel bir
çıkış yapmış. Gözlerim Sığmıyor Yüzüme
sadece sol çevrelerce değil, İslamcılar tarafından da olumlu karşılanmıştır. Şimdi
burada küçük İskender’in peşinde düşmeye, dergilerdeki macerası için
kütüphaneye kapanmaya, hakkında yazılanlara tek tek bakmaya gerek yok.
Akademisyen değiliz çok şükür. Elimizde onun Sel Yayıncılık tarafından Kasım ayında basılan Bu Defa Çok Fena adlı şiir kitabı var. Kitap aynı ay içerisinde 3. baskısını
gerçekleştirerek yaklaşık 5.000 kişiye ulaştı. Normal bir şiir kitabının
yaklaşık 40 katı kadar satmış gözüküyor.
Evvela bütün samimiyetimle söylemek
isterim ki küçük İskender’in yazdığı metinler birer şiir değil, manzumedir.
Günümüz şiirinin çok gerisinde metinlere imza atmış hazret. Kendini her
fırsatta marjinal şair olarak pompalayan, eşcinselliği gözlere gözlere sokan,
uyuşturucu bağımlısı olduğu imajını vermekte bir beis görmeyen bir insandan
daha fazlası beklenemez çünkü. Sanatla boşalamayan insanın kaderidir hayatla
boşalmak. Neyse; şiire dönelim: küçük İskender’in şiir problemleri nelerdir.
Sonrasında da ortaya çıkan metinler hangi şahıslar tarafından piyasaya
pazarlanmaktadır.
Seslendirilmek
üzere şiir yazmak:
İskender, düzenli aralıklarla
gerçekleştirdiği şiir gecelerinde okunması için şiir yazmaktadır. Şiire günlük konuşma
dilinin ustaca sızmasından bahsetmiyorum. Tam tersine Bedirhan Gökçe tarzı
“ritimli” bir manzume dilinden bahsediyorum. Yoksa dille problemi olan bir
insan şu metinleri “şiir” diye yazabilir mi?
Susmak,
tanrıya da bir gün kitap ineceğine inanmak gibi! (s.9)
Devasa
duman ve ecel arasında, bitmiş bir aşk gibi kayboldu (s.9)
Oturup
tanrının kesik kesik öksürmesini bekledik (s. 10)
Çatıya
gel gece, şişe şişe alkol dökeceğim şehre (s.12)
2009
yılında İstanbul’da Leonard Cohen’i canlı dinlemek (s.18)
Ben
aşkımı o beni hiç sevmedi diye sevdim galiba (s.19)
Bana
dildodan başka ne alırsan al (s.20)
Tüketilmiş
aşklar ele geçirilecek hack’lenen bir internet sitesinde (s.35)
Gel
şiirler okuyup ölesiye öpüşelim (s.54)
Tanrıya
doğru yola çıkarsan seni peygamber ezer (s.55)
Biraz
daha alengirli hap çak! (s.39)
Ümit Yaşar Oğuzcan kıvamında Cezmi
Ersöz’e çalan bu dizeler İskender’in kendine has arabeskliğini yansıtıyor.
Aslında İskender’den örnek verdiğim bu dizeler günümüz gençlerinin düştüğü
ortak hataları da gün yüzüne çıkrıyor. Bu vesile ile söz konusu dizelerle
ilgili yorum yapmak gerekir. Marjinallik, şiirde alkollü içeceklerin geçmesi,
narkotik bunalımların çokça barınması, yerli yersiz tanrı kelimesinin yırtık
dondan çıkar gibi çıkması, cinselliğin pespayeliğe düşürülerek ima edilmesiyle küçük
İskender yukarıdaki örneklele birlikte düşünüldüğün oranda marjinaldir. E tabii
bizim bu zokayı yutmamız için daha evvel Orhan Veli, Can yücel, Ece Ayhan,
Metin Eloğlu, İzzet Yasar, Mustafa Irgat okumamış olmamız gerekiyor. Ya da
günümüz dergilerinde şiiri ve şiirle ilgili düşünce yazılarını takip etmememiz gerekiyor.
2009 yılında İstanbul’da Leonard Cohen’i
canlı dinlemek gibi bir pespayeliğe aldanmamız için daha evvel hiç ekşi
sözlük başlığı okumamış olmamız gerekecektir. Üretimin en kolay yolu olan
birinci tekilden ikinci tekil şahsa yazılmış hitap cümlelerini şiir diye
yutmamız için daha evvel hiç şiir yazmamış olmamız gerekir ayrıca. İskender’in bu
tarzı son otuz yılın dilin felsefi gelişimini takip etmeyen gençlerin yazdığı
şiirlerde de birebir gözlemlenebiliyor.
Yeni okur, küçük İskender’i, hakkında
yazılan övücü yazılar ile kitap eklerinden ve eşcinselliği malzeme edilerek
konuk edildiği gazete sayfalarından tanımaktadır. Yeni eleştirmenler dahil
olmak üzere İskender’in kuşağına mensup eleştirmenlerin bu pespayeliklerle ilgili
sustuğunu biliyoruz. Kendi kuşağı, İskender’e arkadaşlık yapmış, suç ortaklığı
yapmış insanlar. Belki de acıyorlar. Atsan atılmaz, satsan satılmaz bi gözle
bakıyorlar. Genç eleştimenler zaten kafayı takacak bu kadar kaliteli şairler
varken İskender’in durumlarını yazmaya gerek görmüyor, üşeniyorlar.
Çok basit bir dil kullanacağım: Ne
anlatıldığı, nasıl anlatıldığı hiç önemli değildir. Önemli olan “neyin nasıl
anlatıldığı” ya da bir şeyin anlatılıp anlatılamayacağı ile ilgilidir. Bunun
ızdırabını taşımayan metinler ne olursa olsun bu devirde şiir sayılmazlar.
Kelimeleri birinci anlamlarında kullandıktan sonra art arda dizerek dize oluşturulmaz
ve bunları alt alta sıralamakla şair olunmaz. Metinde, öznenin kendiyle
boğuşmasının yanı sıra dille boğuşma çabası da gözlemlenmelidir. Tam da burada sözdizimsel
önemi hatırlatmakta fayda var: Şiir metnini oluşturan parçaların birbiriyle
sağlam/tekdüze ilişkisinden daha önemli olan şey Deleuzyen bir mantıkla bu
parçaların birbiriyle kurdurulduğu parçalı ilişkidir. Yapıyı mesele etmeyen,
sökmeye teşebbüs etmeyen hiçbir çabaya şiir diye yaklaşmıyoruz. Her ne kadar
şüpheyle yaklaşılan bir kavram olsa da postmodernizmden bihaber sanatçının
eserlerine önyargıyla yaklaşmak gerekir. Günümüz şiirinde küçük İskender’in de
içinde bulunduğu kitlenin en dikkat çeken özelliği budur. Denemekten korkmak.
Kendine sonsuz iman etmek. Kuşkuya düşmemek. Ben aşkımı o beni hiç sevmedi diye sevdim galiba diyebilmenin başka
bir sebebi olabilir mi?
Sonuç olarak şiir âleminde kendinden söz
ettirmiş bir insanın önünde birtakım engeller vardır. Parayı ya da karşı cinsi
bulup uzaklaşmak. Pes etmek. Şiir yazmanın bir heves olduğunun anlaşılıp
uzaklaşılması. Âlemde yer edinip kendini tekrar ederek asıl şiir okurundan
uzaklaşıp kitle şairi olmak. Son söylediğim İskender’i tanımlıyor. Şöhretini
istinat noktası eyleyerek kitleyi tatmin eden manzumeler ortaya koymak
suretiyle şiirden erken emekli olmak.
Bu acıklı durumu minör şiire inanan kamuoyu
ile paylaşmayı da bir görev bilirim.
Cihat Duman
HURDAsanat Elektrikli Dergi, Sayı 5, Mart 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder