Bu Blogda Ara

30 Eylül 2021 Perşembe

Devrim Horlu şiir analizi.

Şiirlerini merakla takip ettiğim Devrim Horlu internetsitesinin birinde bu akşam şiir neşretti. Daha önce yazdığı çığır açıcı ve benzersiz şiirleriyle bize ışık tutan Horlu’nun bu şiiri biraz zayıf gibi geldi bana. Kalemim oynadığınca aktarmaya çalışayım. İlk kıtasını vermeden önce söylemeden geçemeyeceğim: şiiri basıldığı şekilde aktarmak daha saygılı bir tavır. Dizeleri düz yazı sanatı biçimine uydurup / işaretiyle ayırmak çirkin bir tavır. Bu sebeple her ne kadar düz yazı sayfamı bozacak olsa da şiirin ilk kıtasını aşağıya alıyorum:

“Birdenbire yaşlandım” dedim yanımdaki yolcuya
Kimse şaşırmıyor artık
Eskiden olsa başka şeyler olurdu
“Dünyaya şaşırmayanın muradı çürüsün”
Derdim işte böyle şeyler
Eski insanlar gibi
Ne giysem yakışırdım caddelere
Dönüp birdenbire yaşlansam
Herkes duyar koşardı
Şimdi bir şey oldu
Kulakları tıka basa dolu
Dünyayı işitmemek için herkesin

Oldukça ürpertici bir giriş “birdenbire yaşlandım” fakat tırnak işareti ve yanına konulan dedim kelimesi henüz en baştan manzumeye çevirmiş metni. Dedim kelimesi şiirden çok bir roman ve öykü kelimesi olduğu için bir de önündeki kelime grubuna konulan tırnak sesi bozmuş. Şiirde sadece harflerin değil, tüm noktalama işaretlerinin ve dize/ kıta atlamaların ritmik bir karşılığı var. Bunları cömertçe kullanmamıza engel olur bu kurallar. Bu kurallar yazılı olmadığı için de bilinmez. Zaten bu kurallar bilerek yazılmaz. Tıpkı papazların o dini çözmesinler diye yazmak yerine halka resim yorumlamaları gibi. Kadın, melek, İsa. ‘“Birdenbire yaşlandım” dedim yanımdaki yolcuya’ romanda bile yapılmıyor artık. En azından tırnaklar kaldırılıyor "dedim", "dedi" kelimelerinden tasarruf edebilmek için. Şiirde ise yasaktır tırnak. Başkasının dizesini alırken belki nezaketen kullanılır o kadar. Diğer türlü, ota boka tırnak atmak şairin, şiirde emanet oluşunun semptomudur. Şiirde misafir olan şahıslar yapar böyle şeyleri. Bunlara mişafir diyelim. Çünkü caka âleminde müteşairliğin bile bir itibarı vardır.

“Birdenbire yaşlandım” dedim yanımdaki yolcuya girişinden sonra insan şiirin tahkiye yolu ile yazılacağını umuyor. Bir Edip Cansever parodisi bekliyor ez azından. Fakat şiir öznesi kafasını yanındaki yolcudan alıyor biz okurlara dönüp “kimse şaşırmıyor artık/ eskiden olsa başka şeyler olurdu” diyor. Epik bir seslenişe geçiyor. Biz şiir kişisinin yanındaki yolcuyu merak ederken şair bizi merak ediyor. Bir saniye yalnız kalamıyor hayal âleminde. Hemen okurcuğuna koşuyor. Okurcuk da şairciğini kucaklıyor. Anlat biz sana kanarız diyorlar. Böyle bir sistem kurulmuş maalesef. Bu sistem şiiri de zehirliyor. Kafa dağınıklığını ve dikkat eksikliğini “dil dışılığı” olarak yutturmaya çalışan bu kişilerin klavye kullanması yasaklanmalı. Daktilo, hesap makinesi, cep telefonu ne varsa el konulmalı. Çünkü bu şahıslar şiiri kelimelerle yazıyor. Şiir kelimelerle yazılmaz fakat. Uydurma bir dil ile kafada kurulur. Kafaları da olmadığı için bunlar tekerlekli sandalyeye muhtaç kötürümler gibi klavye ve kaleme duçar olmuşlar.

Dördüncü dizede tekrar tırnak kullanarak bu kez sanırım alıntı yapmış. Daha kıta bitmeden ikinci tırnak da gelmiş oldu böylece. Tırnaklı pide gibi izliyoruz. Beşinci dizede ise artık perme perişan bir vaziyet alıyor metin. “derdim işte böyle şeyler” gibi bir dize kurulmuş. Derdim kelimesi üst dizeden dize kırma yoluyla aşağı çekilmiş. Şiirin zamanı değişmiş. Dili geçmiş zamandan geniş zamana atlamış. Kara murat gibi on on beş tane Bizans askerinin üzerinden atlıyor defalarca ama her seferinde atladığı figüranlar aynı. Bir insan eğer bilinci açıksa nasıl olur da sadece 20 kelimelik bir alanda hem hitap ettiği kişileri, hem edebi türü hem de zamanı birbirine karıştırır? Anlamak mümkün değil gerçekten.  Şu üçünü aynı anda ele alın bakalım nasıl mideniz bulanıyor:

Eskiden olsa başka şeyler olurdu
“Dünyaya şaşırmayanın muradı çürüsün”
Derdim işte böyle şeyler


İşte kelimesindeki şiirsel iltihap, şeyler tekrarındaki ishal, derdimdeki dert! Devam ediyor. Sekizinci dizede bu kez şiirin ilk dizesi ile alakasız ama tekrarmış gibi gözüken ve şiirsel değeri arttırdığı sahteliği taşıyan bir şey var: Dönüp birdenbire yaşlansam. Ya bu şiirin konusu öznenin durduk yere tanımadığı bir yolcuya birdenbire yaşlandım demesi değil miydi? Bu söylemin saçmalığı değil miydi? Alınamayan cevap! Bu hitabın ve cevapsızlığın özneden yarattığı acı değil miydi. Konu oradan ta “sokakta birdenbire yaşlanmaya” nasıl evrildi? Kadir İnanır mı bu özne?  Ah çok sıkıldım. Bu yazıyı blogumda neşredip şiirin devamını tefrikalar halinde yorumlayacağım. 30.09.2021


Cihat Duman

 

 

 

 

 

 

 

 

 

15 Temmuz 2021 Perşembe

Devrim Horlu şair değildir.


Canınız ferahlamak istiyor ve şiirlerinizi paylaşmak zorunda kalanları kontrol ediyorsunuz. Adınızı yazıp aratıyorsunuz. Hangi dizelerin insanları çarptığını görüp eğleniyorsunuz. Sözün değer görmesi kıvanç verici. Bugün adımı arattım Mazlum Mengüç diye biri “cihat duman ve aveneleri” diye tweet atmış. Ardında yeterince anlaşılır olmadığı düşüncesiyle olsa gerek “en büyük varlığı abisinin koltuğunun altında olmak olan dalyaraklar sessizce köşelerine çekilebilir mi lütfen” diye bitirmiş. Yav ne alaka arkadaşım. Beş dakikada nereden nereye geldik. Ben kimim? Avenelerim yani yardakçılarım kim? Kendisini işten atmayayım diye bana yağ çekme ihtimali olan stajyerim bile yok ki. Yalnız başıma avukatlık yapıyorum. Müzik grubum yok. Şirketim yok. Kim, neden bana yardakçılık yapsın? Ben AKP miyim? Suç örgütü müyüm? Taşralı, hayatında İstanbul kültür ortamı görmemiş, gece hayatı nedir bilmeyen, sosyal medyayı kaynak zanneden yerel yazar ve şairlerin, tefsircilerin, kalpazanların, komplocuların, dedektiflerin, ilahiyatçıların hayatıma özendiklerini yıllardır edindiğim tecrübeye istinaden biliyorum. Daha evvel kopyalarını gördük. Yabancılarla arkadaş olmadığımız için de aramıza almadık bunları. Fakat bu yüzsüzler her fırsatı kullanıp bir şekilde arkadaşımız olmaya çalışıyor. Olamayınca da arkadaşlarıma avene deme küstahlığını gösteriyor. Oysa benim içinde olduğum arkadaş grupları tabii gruplardır. Edebiyat yapmak için toplanmamışlardır. Bilakis edebiyat onları toplamıştır. Şiirini bir diğerine kabul ettirmek bizde çok ayıp olduğu için karşılıklı yaltaklanma görülmez. Oluşumu on yılı bulan, bariyerli, kapalı gruplardır. Diyarbakır’dan gelip giremezsin içine. Önce kapısında 4-5 yıl beklemen gerekir. Yani özetle edebiyatçı arkadaşlığının nasıl olmaması gerektiğini anlatır etrafa benim dâhil olduğum arkadaş grupları. Karşılıklı eleştiri küslük getirmez. Tabii olmayan övgüler ayıptır.

Biraz araştırma yaptım bu Diyarbakırlı genç Mazlum Mengüç geçen gün şiir kitabı çıkarmış. Kitabı İthaki Yayınları basıyor. Şiir dizisini yöneten kişinin adı Devrim Horlu. Bu şahıs iki üç sene önce Nişantaşı’nda bir yazarın yeni kitap kutlama partisinde yanıma gelip “ben sizi çok seviyorum” demiş sonra sosyal medyadan eklemişti. Oradan şiir kitabının olduğunu öğrenmiştim. Sizi çok seviyorum deyip saygı ile yaklaşınca oldukça ürkmüştüm. Tanımadığım birinin bana sevgi ve saygı duymasına katlanamam. Hadi biraz dertleşmiş olayım. Herhangi birinin bana sevgi ve saygı duyması hoşuma gitmez. Bu bir hastalık belirtisi olabilir. Bana da düzgün gözükmüyor bu hasletim pek. İlgi görmekten hoşlanmam. Fakat birinin ya da birilerinin bana uzaktan ilgi duyduğunu hissetmek oldukça rahatlatıcı bir duygudur. Tanımadığım birinin bana sevgi ve saygı duyması ürkütücü fakat bu kişinin şair olması hele de genç şair olması göğsümü sıkıştırır. Yarı ölürüm. Yarı durur. Çünkü Şeyh Galib’i sevip sayamazsın. Okursun. Anlıyor musunuz? Hayran olursun. Örnek alırsın. Sevmek ve kısmen saymak ise bedenle ilgilidir arkadaşım. Sen benim bedenimle daha önce muhatap olmadın ki beni sevesin. Belki de ben bok gibi bir insanım. Özetle salt şiir yazdığı için bir insanı sevme, sayma, onunla arkadaş olma, borç alıp verme gibi alışkanlıklarım yoktur. Devrim kendi çapında çalışıyor. Adam topluyor. Ve sanırım kendi etrafına adam topluyor. İşte bizim yıllardır eleştirdiğimiz hareket. Varsa kitabın getir basayım mantığından çevre üretmek. O çevre sonra editörlerin başını yiyor tabii. Siz çocuksunuz bilmezsiniz. Ağababalarıyla güreşmişiz biz.

Şiir kitabı basmak kötü bir şey değil. Arada bir tane iyisi çıksa on beş kötüyü affettirir. Fakat şiir kitabını bastığın birisi salt bu sebeple şiir ortamına girdiğini ve söz sahibi olabileceğini sanıyorsa cezalandırılmayı paylaşacaksınız demektir. Hele hele iftira ve boşeleştiri en sevmediğim eylemlerdir. Ben bu akşam açıktan Devrim’e bu yüzden Mazlum’un yukarıda yazdığı iftiraları silmesi için baskı yapıp bir saat de mühlet verdim. Benimle dalga geçtiler. Ben de işi şahsi alıyorum artık.

Cevdet Karal 11 Temmuz 2021 günü tweet atıyor: “Dün akşam bir şiir yazdım diyen, ya şiir yazmamış ya da oturduğu yerden bir ahkâm kesmiştir. Şiir, günler boyu oluşur. Ve bir gün olur, oturur yazmaya başlarsın. Bu da günlerce sürer. Şiirin istekleri için oradan oraya gidersin. Süt bile sabırla bekliyor yoğurt olmak için.” Benim de katılmadığım bir fikri serdetmiş Sayın Karal. Ben tepki göstermedim çünkü benim ilgimi çeken konulardan değil şiirin yazılma süresi. Basit buluyorum bu süreyi mesele yapmayı. Ben şiirde persona, hitap, drama, ses üzerine çalışıyorum. Genç şairler, genç şairler demeyelim onlara bir takım şair taklitleri, sinir hastalığından mustarip solgun yüzlü ve sakallı ergenler, ayaktakımı Karal’ın bu fikrine karşı ağza alınmayacak hakaretler, gereksiz istihzalarla mukabele ediyorlar. Bu cahil cühela takımı, kendini solcu ve muhalif zanneden haşerattan beşerler Cevdet Karal'ı İsmail Kılıçarslan gibi bir şey zannediyor sanırım. Yandaş medyada yazan çizen, karaktersiz, omurgasız, şahsiyetsiz, tabiatsız, mayası bozuk bir televizyoncu olarak da sanmış olabilirler. Laf attıkları şahsın gerçekten iyi bir şair olduğunu bilmiyorlar çünkü okumamışlar. Açıp bakmamışlar ki laf atmadan evvel. Karal inançlı bir şairdir o kadar. AKP propagandası yaptığına şahit olmadım. Yav olsam da fikrim değişmez zaten. İzzet Yasar ile ilgili fikrim değişti mi ki bu da değişsin. Ben estetik değere bakıyorum. Matematik gibi bir şey oldum zaten.

Gelen tepkilerin şoke ettiği Karal bu kez: “Yahya Kemal şiirin istediği kelimeyi bulmak için 2 Osmanlı asrı beklemiş. Dıranas bir şiirini tamamlamak için 1,5 Cumhuriyet yüzyılı. Muhabbeti iyiydi! İsmet Özel’in olmayan şiirlerinin niçin adları var? Kolaycılık garantili ilham kutsalınıza mı dokundum çocuklar. Eşitiniz miyim?” diyerek yine görüşlerine katılmadığım bir şeyler zırvalıyor. Aynı cahil cühela, çete bile olamayacak kadar hukuksuz, sanatsız, gerici güruh hiç tanımadıkları ve kendilerinden üç kuşak eski bu adamı aşağılıyorlar. Nasıl zevk alıyorlar görmelisiniz. Herkes herkesi beğeniyor rt ediyor. Adeta bir şenlik. Bir katharsis. Sanırsın şiirin en büyük sorunu çözüldü, AKP gitti, Kanuni Esasi tekrar ilan edildi. İstihzayı israf ediyorlar. Yanlış kişiden hesap soruyorlar. Bunlardan biri şu yukarıda beni çok seven Devrim Horlu: “Allah senin belanı versin Cevdet. Allah, kendini nimetten sayan tüm fasulyelerin belasını versin. Ama Allah önce senin belanı versin Cevdet.” Diyor. Bunun üzerine “Sizi tanımıyorum. Fasulyenin kırılıp kenara atılacak parçası kadar olduğunuz zaman tanırım. O zaman bir fikre, tutuma tavır alırken gerekli yetişkinlikte de belki olursunuz.”  Şeklinde kibarca cevap veren Cevdet Karal’a “10 A sınıf üçüncüsü Cevdet Karal cevap vermiş. Ne diyelim, Allah belanı versin Cevdet.” Şeklinde kendine yakışır şekilde cevap veriyor. Ya şimdi akıl var izan var. Karal ünlü bir şair değil, şiir dünyasında da bir etkisi yok, çetesi yok, siyasi tesiri yok. Bu adama bu kadar kuralsız çatmanın size ne faydası olabilir ya? Herkesin herkesi aşağılama hakkı vardır. Fakat bu da bir sanattır. Devrim Horlu’nun şahsi meselemiz olduğu için kitabını eleştirirken “Allah belanı versin” demiş olduğum Mustafa Orman’dan özür dilemesi gerekir. O yazıda şahsi meselemi açıklamış ve bu sebeple kendi tetikçiliğimi yapacağımı söyleyerek beddua etmiştim. Ya ben tenkit sanatındaki bu yenilikleri sizin gibi laf ebeleri yanlış kullansın diye mi yaptım ya? İnsan tanımadığı ve önemsiz olan birine sanatla ile ilgili bir fikri yüzünden nasıl beddua edebilir arkadaşım? Bu nasıl aşağılıkça, kimliksiz, renksiz bir tavırdır? Ve bu aşağılıkça tavır karşısından Karal’ın asil duruşu hiç mi utandırmadı bunları? Merakımdan soruyorum yemin ederim retorik olsun diye değil. Böyle biri şair olabilir mi? Yanlış lafı yanlış kişiye yanlış şekilde sokan birinin o lafla şiir yapması mümkün mü?  

Şiirde polemik hep olmuştur. Kalem savaşı, söz dalaşı olmazsa olmazımızdır. Fakat bu şahsıların daha önce herhangi bir polemik okuduğundan şüpheliyim. En basitinden bir zemzeme demdeme tartışmasını bilir insan. O kadar uzağa gidilemeyecekse doksanlardaki ve iki binlerdeki tartışmalar okunur. Zamanın dergilerine bakılır.

Peki hiç umurumda olmayan bunca gelişme nasıl oldu da benim olaydan bihaber arkadaşlarımı yardakçım yaptı? Enes Kurdaş, Devrim’e tepkisinin aşırı olduğunu yazıyor. Bence haklı. Devrim bu kez Enes’i aşağılıyor. Bunu gören Mazlum Çimen de saygıdeğer editörünün ve patronunun o çok muhteşem twetlerini favlamayan Enes’i benim avenem ilan ediyor. Enes Kurdaş benim hemşerim. Bu kadar. Bitti. Tweet bitti bu kadar. Hemşerim olduğu için arkadaşım. Şairliği umurumda değil. Benim öğrencim değil. Hiç şiir konuşmadık. Düzgün bir olduğu için de bana zarar vermeyeceğini düşünüyorum. Menfaatim bu kadardır. Eminim o da benimle ilgili bunları düşünüyordur. Ta Diyarbakır’dan benim haneme burnunuzu uzatırken elinizdeki başkasına ait taşağı serbest bırakırsanız hareket kabiliyetiniz artar ve burnunuzu daha çok sokarsınız çevreme. Ve içinde olduğunuz boklu çukurdan farklı olduğunu –eğer zekanız yeterse- anlarsınız. Tavsiyem bu.

Peki Devrim önemli biri mi? Değil. Hakkında yazı yazılacak kadar önemli değil. Beni tanımadan seven birinin düzgün biri olma ihtimali yoktur. O kendisine verilen minicik imkanı sonuna kadar değerlendirip etrafına yetim ve öksüz toplamak niyetinde. Ama benim için önemli olan insanlara zarar vermek üzere olduğunu görüp uyarmak istiyorum onları: Devrim’in seçicilik yaptığı şiir dizisine kitabını kaptırmış olan Kaan Koç, Gökhan Arslan, Tuba Bozkurt arkadaşlarım ve diğer şairler yukarıda yazdığım şekilde davranan bir şahsın eninde sonunda kendilerine de zarar vereceğini bilmelidirler. Zarar vermese bile bulundukları şiir dizisinin itibarı iki paralık olmuştur. Yayıncılıkta itibar aramam pek ama şiirin olduğu yerde asgari seviyede asalet şart. Özellikle son olayda Cevdet Karal’a yapılan terbiyesizlik karşısında susmaları onların da sonu olur. Cevdet Karal önemsiz biridir ama şairdir. Bunun bir hukuku olmalı. Bu çapulcuların yılların besleyip büyüttüğü eleştiri geleneğini şahsi emellerine alet etmeleri dizinin şairlerine zarar verir. Polemik tüccarlığı yapanlarla aynı safta olmamalıdırlar. Bunu bilmeliler. Deve kuşu gibi kafasını kuma sokan şairlerin sonu devekuşu yayıncılık limitet şirketidir.

Peki bunların sebebi sadece gerizekalılık ve sinir hastalığı mı? Değil elbette. Siyasi koşullar hepimizi aptallaştırdı. Aktivizm ile trollük birbirine karıştı sonra bu ikisi sanat eleştirisi ile karıştırıldı. Kadın, kadını kadın olduğu için okuyor iyi bir yazar olduğu için değil. Kadın kadını kadın olduğu için savunuyor haklı olduğu için değil. Adam adamı aynı partiye inandığı için okuyor. Adam adamı kendisini okuduğu için okuyor beğendiği için değil. Sonra bunlar kalabalıklaşıyor. Bir şekilde aramıza giriyorlar. Kirlerini bize bulaştırıyorlar. Kötü sanat ve beceriksizlik görüldüğü yerde imha edilmedikçe bunların düşük mümessilleri bize bir şekilde musallat olacak. Lütfen.   


Cihat Duman   

Kuru Otlar Üstüne Üzerine

Yazarın notu: Okuyacağınız yazıda sürpriz bozacak bir yorum bulunmamaktadır. İnsanlar roman okumayı bıraktılar. Film ve dizi izlemeye deva...