Yavuz Türk: 2007’den beri şiiri, şairleri tanıma adına bence iyi bir mesafe kat ettin. Özellikle çok dergi takip eden ve çok okuyan biri olduğunu biliyorum. Bunun sebebi neydi? Bu ivmeyi açıklayabilir misin?
Cihat Duman: Sanat ve üretme dediğimiz şey -ben üretim diyorum; üretim-tüketim belki biraz kapitalistçe bir ifade ama işe kutsiyet atfetmemek adına üretim diyorum- hayatımızla çok yakından bağlantılı ve paralel yürüyor. 2005’te okulu bitirip serbest meslek hayatına atıldığım zamanlarda bir kopuş yaşamıştım. Ailemden uzak yaşamayı seçmiştim ve insanlara güvenmiyordum. Evde hayvan da besleyemiyordum. Bu sebeple okumak ve yazmak benim için bir tatmin aracıydı. Felsefi ve dini metinlerle de arama bilerek mesafe koydum. Çünkü bu tür metinler daha evvel beni değişik anaforlara sokmuştu. Bu yüzden estetik bir üretime giriştim. Bunu yaparken de bu işi ciddiyetle ve hakkıyla yerine getiren insanların olduğunu gördüm. Kepaze olmamak adına da bazı şeylere önem gösterilmesi gerektiğini anladım. Bilinmesi gereken şeyleri bilmek, yazılması gereken şeyleri yazma becerisi göstermek önemliydi. Bu yüzden dergileri yakından takip ettim. Dergiler edebiyatın kalbi gibidir. Hareketlidir. Takip ettiğim yazarların okudukları kitapları okumaya çalıştım. Bunu yaparken de yazara yaklaşmamak gerektiğini ve sadece yazdıkları ile ilgilenmem gerektiğini düşündüm. O yüzden o kopuş sürecinde okumaya önem gösterdim.
İlk şiirin nerde ve ne zaman yayımlanmıştı?
2007’de Varlık dergisinde.
Erken yaşlarından bu yana bu işle ilgilenmiyorsun bildiğim kadarıyla? Şiir yazma isteğin nerden geldi? Biraz bodoslama girdin gibi…
Bizde şiir okunmaz. Dini metinler okunur ve yorumlanır. Böyle yetiştirildik. Ama üniversitede birkaç arkadaşın tavsiyesiyle Sezai Karakoç, Cemal Süreya okumaya başlamıştım. Bana komik geliyordu. Hoş geliyordu. Bu adamların bizim yaşadığımız şeyleri yaşadığını anladım şiirlerinde. Hayattan aldıklarını sanata aktarıyorlardı ve ben etkileniyordum. Demek ki ben de birilerini etkileyebilirdim. Etkileniyorsan etkileyebilirsin de…
Bir nevi şöyle diyebiliriz: Ben de böyle metinler üretebilirim, düşüncesi…
Demek ki etkilenmeyen insan etkileyeceğini düşünemez. Poptan etkilensem gitar kursuna giderdim. Ne bileyim? Müzikten etkilensem… İlkokulda pastel, guaş boya bulup okula kepaze olmadan gidebilseydik resme merak salabilirdik.
En masrafsızı edebiyat…
Hah! Ondan dolayı etkileyebileceğimi düşündüm.
Sonlarda sormam gereken bir soru ama; kendi şiirini nasıl görüyorsun. Senin yazdığın şey nedir?
Benim yazdığım şey farklı değildir bir kere. Röportajlar, eleştiri ve şiir metinlerinden aktaramayacağımız şeyleri aktarmak için de bir bahanedir. Daha önce söylemiştim, şimdi tekrar edeyim: Ben şair değil nükteciyim. Ben şiir yazdığıma, şiir yazıyor olduğuma inansam bile farklı olduğuma inanmıyorum. İddiam yok. Benim iddiam, çağdaşlarımı etkileyebilecek gündelik metinler üretmemdir.
Patlayan şeyler?
Patlayan şeyler. Anlık etki yapan şeyler demek istedin her halde. Çünkü birazdan bunu nereye getireceğini biliyorum, ha ha ha. Metin Eloğlu’nun bir sözü var: “Geleceğe kalmak istemiyorum. Bugün okunmak istiyorum,” diye. Geleceğe kalma kaygısının bencillik olduğuna inanırım. Geleceğe dönük yapılan şeyler geçmişe gömülecek. Şiir meselesinde de…
Buraya bir şerh düşüyorum. Bugün anlaşılmak kaygısı. Bunun üzerine konuşacağız. Kendi şiirine nasıl baktığınla ilgili devam et.
Kendi metinlerimin geçmişteki büyük şairlerimizin gölgesinde kaldığını hissediyorum. Ama bu aşamayacağım anlamına gelmez. Belki de bu düşünceyi diri tutarak hırs yapıyorumdur. Nihayetinde amacımız tımarhaneye düşmemektir.
Aklımızı biraz daha koruyabilmek.
Ve insanlara zarar vermeden yaşayabilmek. Çünkü böyle bir yarık olmasa başka yerlerden daha şiddetli, daha negatif durumlarla karşı karşıya kalabilirim.
Senin için sinirli diyorlar. (Gülüyor)
Sinirli. Yani irsi bir sinirlilik var. Mesleğim de çok stresli bir meslek. İster istemez fevriliğe neden oluyor. Benim birçok durumda neşeli gözükmemin sebebi sinirimi örtmek içindir. İlk müdahaleyi kendime kendim yapıyorum anlayacağın. Ama yazışarak tehditleşmeyi sevmem. Meseleleri yüz yüze çözme taraftarıyım. Edebiyat dünyasında sıklıkla, kalem oynatarak yapılan polemikler bana samimiyetsiz geliyor. Aynı adamı sokakta defalarca görüyorsun halbuki… Doksan kuşağı bu kaypaklığı çok gösterdi zamanında. Neyse…