Bu Blogda Ara

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Günümüz Genç Şairi


Çukurova Sanat Günleri Kapsamında 21.03.2012 Mersin’de yaptığım konuşmanın güncelleştirilmiş hali olan bu yazının tamamı Karayazı Edebiyat Dergisi'nin 19. Sayısında neşredildi.  

Burada bulunmamın sebebi genç ve şair olmam. Genç olduğumu, annemin bana söylediği doğum tarihini 2012’den çıkardığımda ortaya çıkan 28 rakamından anlıyoruz. 28, toplum tarafından genç olarak tanımlanan bir yaş. Şair olduğumu ise evvela edebiyat dergilerinin şiirlerimi yayımlamasından, (i)kinci olarak künyesinde “şiir” yazan bir kitaba malik olmamdan anlıyorum. Yoksa hiçbir zaman şair olduğumu anlayamayacaktım. Şairliği ötekilere, genç olmayı da sanırım zamana borçluyum. İkisine de buradan teşekkür etmek istiyorum. Genç şair olduğumu göre genç şairlik müessesi hakkında konuşma hakkına da sahibim demektir.

Geç yaşta roman ya da öykü yazmaya başlanabiliyor. Etrafımızda ve edebiyat tarihimizde bunların örnekleri var. Ben geç yaşta şiire başlayan ve edebiyat tarihine kazınan bir şair duymadım. Bu bağlamda da gençlik ve şairlik çok özel bir durumda kardeş oluyorlar. Şiir, diğer sanat türlerine göre gençlikle daha sıkı bağlantılı. Sezai Karakoç’un şiir yazmayı bırakmasını, İsmet Özel’in kötü şiirler yazmasını, Ataol Behramoğlu ve Özdemir İnce gibi yaşlı şairlerin bizi güldürmelerini başka nasıl açıklayabiliriz? Edebiyatın kalbi olan dergilere baktığımızda iyi şiirlerin gençler tarafından yazıldığına şahit oluruz. Turgut Uyar’ın 1956’da dediği gibi ben de “Efendimiz Acemilik” diyorum. Acemilik, melezlik, heterojenlik ve kaos gibi durumları gençler daha rahat fark ediyor olmalı. Günümüz genç şairini diğerlerinden ayıran, onları yontan ne savaş, ne göç ne de aşk. Günümüzde ne Dada’yı doğuracak bir 2. Dünya Savaşı, ne de 2. Yeni’yi doğuracak bir baskı rejimi var. Buna benzer toplumsal olaylar olsa bile –ki Güneydoğu’yu ve Recep Tayyip Rejimini aklımızın bir kenarında tutmak gerekiyor- bunun etkisi kesinlikle internetin etkisini geçemez. Recep Tayyip rejiminin sanatçıyı bastırdığını hiç düşünmüyorum. Eğer öyle olsa okuduğum birçok değerli şairin gözaltına alınması gerekirdi. Bunların adlarını anıp hedef göstermek istemiyorum. Aynı şekilde memleketteki Güneydoğu Savaşı’nın da hâlâ şiire bir etkisi bulunmamakta, savaş, bir tema olarak ara sıra şiirde kendine yer bulmaktadır.

Sokrat’ın gençleri yoldan çıkardığı gerekçesiyle idam edilişi de dâhil olmak üzere (idamdan ziyade intihardır aslında) gençlik hak ettiği ilgiyi her zaman gördü. Genç nüfusunun çokluğu ile övünmek bir devlet geleneğidir mesela. Edebiyat dergileri: Umumiyetle gençler tarafından çıkarılır ve ilk amaçları arasında genç kalemler ortaya çıkarmak vardır. Ulusal basından kaçtığı nispette gençleri yanına çekmekte yahut onlarla birlikte gözükmeyi bir yöntem olarak uygulayan şairler vardır. Ya da gençlerle mesafeli olmalarına rağmen gençleri etkileyecek şiirler yazanlar. Buradaki kurnazlığı iyi tahlil edelim.

Bir de her devrin popüler şairi vardır. Ay içerisinde çıkardığı şiir kitabı bahanesiyle bütün gazetelerin kültür sanat sayfalarına çıkan popüler bir şair o ay içinde 3.000, o yıl içinde 5.000 satar. Ve o şair azala azala satar. Fakat 10 yıl sonra satamaz. Hele öldükten sonra hiç! Bu rakamları günümüz için söylüyorum. 1980 öncesi, edebiyatın başrolü oynadığı bir kültür ortamı için geçerli değil bu rakamlar. Ya bizim garipler? Hiçbir kültür sanat sayfasına çıkmaz yahut tesadüfen birkaç yerde görürüz. Kitabı 200-500 arası satar. Ama ölükten sonra da satmaya devam eder. İyi şairlere bakalım. Şimdi diyeceksiniz ki çok satmak mıdır mesele? Yok, mesele o değildir: Ahmet Arif öldü ama hala çok satıyor. Slogancı şiir yazdı ve politik olması hasebiyle gündemde kaldı. Aynen bir Attila İlhan gibi. Cemal Süreya bile YKY’de 42. Baskısı yapılmasına rağmen kan kaybettiği gözlemleniyor. E çok satsınlar bakalım. Peki, bu isimler günümüz gençlerinden biri olan benim kalbimde nerde? Aynı dönemde yazmalarına rağmen Sezai Karakoç, Metin Eloğlu, Ece Ayhan, Cahit Zarifoğlu gibi isimleri Attila İlhan, Cemal Süreya, Ahmed Arif, İlhan Berk, Fazıl Hüsnü gibi şairlerden ayırıp önemli kılan husus ne?  İlki iyi şiir elbette. İkincisi ise bu adamların şiirinde gençleri ayartan başka bir damarın, sahici, riyakâr olmayan bir damarın bulunması. Yaşantısı hakkında fikir sahibi olmadığım bir Sezai Karakoç’tan sırf Hızırla Kırk Saat’i yazdığı için nefret edebilirdim. Fakat Karakoç’un hayatına baktığımızda bütün yazdıklarını sahici ve haklı buluyoruz. Bunlar gençlik alametidir. Olduğu gibi görünmek. Göründüğü gibi olmak. Hesapsızlık, eyvallahsızlık, gereksiz şovlardan kaçınma, dille olan mesafesini ayarlama, dilin kendisini mesela yapabilmeyi becerebilme. Çok satmak kendi başına belirleyici değil demek ki. Tıkandığımda hemen Cahit Zarifoğlu’nu açıp ilham alıyorsam hiç kusura bakmayın Zarifoğlu gençtir. Yazdığı şiirle ilham veren her şair gençtir (Eluard’ın Ozan esinlenenden çok esinleyendir sözünü hatırlamak.) Bir silsile örenği verecek olursak; Hilmi Yavuz’u bırakalım, Vural Bahadır Bayrıl’dan, hadi onu da geçelim Can Bahadır Yüce’den ilham alabileniniz var mı? İsmet Özel’in son şiirlerinde düştüğü, ümit beklediği durum ortada. Ve elbette birebir İsmet Özel kopyası şairlerin yaşadığı korkunç şaşkınlık. Mesela ismi az çok bilinen gençlerden Onur Caymaz, Alper Gencer… (Burada Bâki’nin 2011 YKY Şiir Yıllığını açıp genç şairlere bakacağım ve isimleri öyle sayacağım. Çünkü isimler aklıma gelmiyor. Şimdi yıllıkta 1991 doğumlu Fırat Demir’den başlayarak 1980 doğumlulara kadar ilerleyeceğim. Harun Atak, Didem Gülçin Erdem, Efe Murad, Davut Yücel, İlkay Aşık, Gökben Derviş, Ertan Yılmaz, Emre Varışlı, Utku Kaygusuz Zafer Özgekağan, Cem Kurtuluş, A.Barış Ağır, Mustafa Altay Sönmez, Engin Özmen, Mehtap Meral, Senem Gökel, Caner Ocak, Yusuf Uğur Uğurel, Gonca Özmen, Onur Sakarya, Efe Duyan, Esra Elönü, Taner Cindoruk, Halil İbrahim Polat, Belgin Günay, Yavuz Altınışık. Yaşları 20 ile 30 arasında olan bu 28 genç şair arasından, bu yıllığa alınmış olan şiirlerden Caner Ocak, Emre Varışlı ve Yavuz Altınışık’ın şiirlerinden başka ilham verici bir şiir yok.) Bunlar sadece örnekler. Şiirde ustası yaşlı olanın kendisi de yaşlı olur. Şimdi bu isimler üzerinde biraz arkeoloji yaparsak kimin Hilmi Yavuz’dan doğduğunu kimin, Veysel çolak’tan oluştuğunu ve kimin küçük İskender’den damladığını ortaya koyarız. Ama kalsın şimdilik. Genç şair ise ne doğurur ne de doğrulur. Lem yelid ve lem yuled yani. Diğer şairlerle kendini eşit tutar, şiirini kurtarmaya çalışır. Mesela Hakan Arslanbenzer’in gayri meşru çocukları şair diye ortalıkta gezinebilirler. Fakat onlar şimdi ve sonra ancak ve ancak Hakan Arslanbenzer’in gayri meşru çocuğu olarak tanınabilirler. Yediiklim Dergisi’nde şiir editörü olan Zafer Acar’ın genç şair Aykut Nasip Kelebek tarafından yazılan ve Zafer Acar’ı en büyük şair ilan eden şiiri yayımlamasının şiirle bir ilgisi olmasa gerek.

Ustalık Meselesi
Sincan İstasyonu’nun geçtiğimiz aylarda yaptığı soruşturmaları okumadım. Usta-çırak ilişkisi (bundan sonra UÇ diye yazacağım) üzerine biz dizi gence sormuşlardı. UÇ ile ilgili saçma sapan şeyler okuyacağım korkusuyla hiç bakmadım metinlere. Fakat şu sorunun cevabını belirtmeden geçemeyeceğim: Genç şairin ustası kimdir ve nasıldır? Genç şairin ustası okuyup en çok etkilendiği şairdir. Hayır hayır tam tersinden cevaplamak istiyorum: Genç şairin ustası, onun kitabını basan veya bastıran ‘büyük şair’ değildir. Genç şairini ustası genç şair hakkında yazılar yazan, zar atan ‘büyük şair’ değildir. Genç şairin ustası, genç şairi ortaya çıkararak daha sonra o genç şairin etinden sütünden faydalanma niyetinde olan ‘büyük şair’ değildir. Bunlar şiir tarihi ideolojisidir. Ayak oyunlarıdır. Konumuz şiir olunca, çırak ustasını görmez. Tornacı mıyız? Torna aletinin başına geçen ustamız bize manderen takmasını mı öğretecek? Değil. Şairiz. Nasıl şiir yazılacağını ise ustanın ağzından değil, yazdıklarından anlarız. Özü okumak olan bir işte ustanın dizinin dibinde durmaya gerek yok yani. Şimdilerde kimin şiirini sevsek, selamımızı esirgemesek hemen bize abilik yapıyor. Abilik devirleri geçti. Dergim varcılık, yayınevim varcılık devirleri çoktan geçti. Şimdi internet var artık. Yazdığınız herhangi bir şeyi bir kuruş ödemeden ve kimseye bel bükmeden insanlara, büyük kitlelere ulaştırabiliyorsunuz. 

Genç Şairin Karşı Karşıya Kaldığı Tehlikeler

1-Kötü şiir yayımlayarak satışlarını arttırmayı düşünen çapsız edebiyat dergileri.
Bu dergiler her sayı, popüler bir şairden şiir ya da yazı isteyerek kendisini kitleye önemli göstermek niyetinde olur. Genellikle kötü edebiyatçılar tarafından çıkarılırlar. Bu edebiyatçılar aynı zamanda tüccardır. Kişisel ilişkilerini üst düzeyde tutarak bir yandan popüler şairlerle ticaret yaparlar diğer yandan gençlerin umutlarını sömürürler. Her bir sayısında torbayla şiir bulunur.

2-Para karşılığı şiir kitabı basan yayınevleri.
Bu acı durum kendisine mizah dergilerinde de yer buldu. Ersin Karabulut, 24.04.2012 tarihli Uykusuz Dergisi’nde yayımlanan karikatüründe, birçok yayıncı tarafından geri çevrilen romanını, ev almak için biriktirdiği parasını bankadan çekip, 5 TL’lik banknotlara çevirdikten sonra onlara yazıp parayı dağıtmasını konu edinmiş. Tedavüle girmesi ve okunması, şairinin parasına bağlı olan şiir kitapları, gençlerin şiir algısını etkilemektedir. Bu kitapları gençlerimizin ulaşabileceği yerlerde yok etmeliyiz.

3-İnternet sayesinde bilginin kolay ulaşılabilir olması.
Bilgi, günümüz internet personasının kolay ulaşabileceği ve devredebileceği bir konumda artık. Bu konuşmayı dinleyen ya da yazıyı okuyan bir kişi Google arama motoruna Ersin Karabulut yazarak 30 saniye içinde bilgi sahibi olabilir. Hatta hiç tanımadığı halde 1 dakka sonra onu tanıyormuş numarası yapabilir. “Evet, güzel çizimleri var, gerçeğe yakın çiziyor, çizgileri gayet net, genç bir çizer…” Günümüzde sadece imge bombardımanına tabi tutulmuyoruz. Aynı zamanda bir bilgi saldırısı da var. Dolayısı ile şiir yazan genç sistemli bir şekilde bilgiye ulaşmaya muhtaç kalmıştır. Bilgi, ona dağınık, düzensiz yollarla ulaşmaktadır. Dolayısı ile bilmediği şeyleri biliyormuş gibi hissedip davranabilecektir. Bu da okumalarını etkileyecek ve dolayısı ile şiirini besleyen kaynaklardan birinin daha önü kesilmiş olacaktır.  

Özet:
Günümüz genç şairi açık vermemelidir.

** Çukurova Sanat Günleri Kapsamında 21.03.2012 Mersin’de yaptığım konuşmanın güncelleştirilmiş halidir.




Cihat Duman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı.

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı kavunlara haksızlık oldu. Cadde-i Kebir’e bir damla kan düşmesin diye yapıldığını farz ettiğim ku...