Bu Blogda Ara

13 Nisan 2022 Çarşamba

Sadece Beckett okuyarak 12 kilo verebilirsin.

İyi bir edebiyatçı olmayı istemiştin. İyi bir edebiyatçı olma uğruna önce kötü insan, neticeten kötü edebiyatçı oldun. Çocuğunu kaybetmiş anne gibi sağa sola koşuşturuyorsun kalabalıklarda iyi edebiyatı bulmak için. Aldatılıyor, sömürülüyor, dolandırılıyor ve ona ulaşamıyorsun. Sonrasında içinde iyi his adına ne varsa yitiyor. Kötülükle, kinle, nefretle, ihtirasla dolup taşıyor damarların. Güzel sözler ürettiğin için şöhret, para, cinsellik istemen doğal fakat sen bunlara ek olarak bir de övgü istiyorsun. Hem de övgünün en paha biçilemez olanından, yüzüne edileninden talep ediyorsun. Sadece iyi yazmak seni teskin etmiyor, edebiyat tarihi de okumaktasın. Felsefe kitaplarına dalıyorsun estetik ilmini kavrayabilmek için. Filoloji, antropoloji tahsil ediyorsun insanı daha iyi tanıyıp daha güzel yazmak için. Dine merak salıyorsun bir ara. Doğu dinlerine. Brahmanizm, Hinduizm, Maoizm, Budizm, kübizm… Allah ne verdiyse işte araştırıyorsun.

Ölü edebiyatçılardan çok yaşayan edebiyatçılarla ilgilisin çünkü bir ölünün gücü seni övmeye yetmeyebilir. Kitabın çıkınca yaşayan edebiyatçının seni övmesini bekliyorsun. Kitabın çıkıyor ama kimse seninle söyleşi yapmıyor. İşlerin başka türlü türlü yürüdüğünü utanarak keşfediyorsun. Keşif biter bitmez utanma duygun kayboluyor. Övülebilmek için her gün insan övmeye başlıyorsun sosyal medyada. Övdüğün insanlar başka kitapçıların yazarları olunca senin kitabını neşreden kitapçı üzülmüş gibi yapıyor ama aslında aba altından sopa gösteriyor. Sezgilerin bu tehdidi algılayacak kadar güçlü. Sadece sana sahip olan kitapçının yazarlarını övüyorsun böylece. Devrin bütün dâhileri sizin yayınevinizden çıkıyor. Fakat ne yaparsan yap sivrilen birkaç yazarın seviyesine ulaşamıyorsun katiyen. Çıkardıkları kitap henüz dağıtılmadan tanıtım yazıları çıkıyor gazete eklerinde, kültürel web sitelerinde, bilumum mecralarda. Yaptıkları duyuru 130 RT 672 beğeni alırken senin duyuruna sadece 51 RT geliyor. Beğenenleri teker teker stalklıyorsun. Aralarında yazar varsa takibe alıyorsun onları hemen tavşan gibi. Onlarla aynı kitapçının çatısı altında birleşmek yetmiyor demek ki kapak tasarımlarının da aynı olması gerekir diye bir fikre kapılıyorsun. Kitapçına rica ediyorsun kapakları onların kapakları gibi yapması için. Sonra bunun da kâfi gelmeyeceği anlaşılınca onlarla aynı şeyi yazıyorsun. O arada moralin aşırı bozuluyor. Rakip çalışan ilk baskının üzerinden henüz bir ay geçmemişken maalesef ikinci baskıyı yapıyor. Yazar mutlu, yayıncı mutlu, okur gururlu.

İnternette dolaşırken, haset yumağında başkalarının takipçilerini sayarken, kimin imza gününe kimler gitmiş diye gözlerini patlatırken profil fotoğrafı bile olmayan biri senin kitabın hakkında “çığır açıcı bir eser”, “kafamı kitaptan kaldıramadım”, “kelimelerle dans etmiş adeta”, “herkese öneriyorum” diye havadan bir pas atıyor sana. Yüksek bir pas bu. Seni aşabilir. Derhal tüm defans oyuncularını kontrol ediyorsun. İkisi durumlarını korurken rakip kaleye en yakın olan oyuncu bir adım kadar yerinen kıpırdıyor. Bu taktiği biliyorsun. Böylece rakip kaleye en yakın yazar sen olmuş olabilirsin. Emin değilsin. Fakat o da ne? Takım arkadaşın hızını almış vaziyette geriden çapraz koşmaya başlamış bile. Onun koşu yoluna atılmış bir top da olabilir bu top diyorsun. Topla buluşsa kaleciyle karşı karşıya kalacak. Tüm yayınevi kazanacak. Sen dokunsan ofsayt olabilir. Tüm bu ihtimallere rağmen duraksamıyorsun. Bir umut takım arkadaşının yerine sen topla buluşuyor ve onun yerine kaleciyi sen çalımlıyorsun. Top ağlara sen gönderiyorsun. Muhteşem bir gol. Artık yeni kahramanımız sensin. Kaleci yan hakeme bakarak elini havaya kaldırıyor. Tüm defans zaten “eller havaya” vaziyetinde. Yan hakem artık pozisyon bitmiş olduğu için ofsayt bayrağını kaldırmış oluyor. Gol sevincin kursağında kalıyor. Başında beklettikten birkaç saniye sonra bu kez yüzünü gizliyorsun ellerinle. Takım arkadaşın sana sitem ediyor. Pası atan mütereddit. Teknik direktör kudurmuş. Seni derhal oyundan alıp yerine genç santraforu koyuyor. Pasın sen ofsaytta olduğun için depar atan yazara atıldığından emin oluyorsun evde özetleri izlerken. Kimseyi kandırmana gerek yok. Ofsaytta olduğunu biliyordun. Bir buçuk yıldır depar atanı kıskandığını biliyoruz.

Bırak artık bu işleri. Gel sen de benim gibi sadece yazar ol. Edebiyatçı olma, şair olma, entel olma. Yazmaya önem ver göstermeye değil. Okumaya zaman ayır ki başka yazıcılarla pişti olmayasın. Bak haftaya, 13 Nisan 2021 Beckett’in doğum günü. Bir pasta al. Eşini dostunu çağır. Mum dikin. Üfleyin. Sonra bütün eserlerini okuyun. Beckett sana belli bir yerde ve belli bir zamanda varoluşunu devam ettirirken ne yazman gerektiğini öğretecektir. Ölü ustaların senden borç isteme ihtimali yok. Hadi.

 

Kafkaokur Nisan 2021 Cihat Duman

Kuru Otlar Üstüne Üzerine

Yazarın notu: Okuyacağınız yazıda sürpriz bozacak bir yorum bulunmamaktadır. İnsanlar roman okumayı bıraktılar. Film ve dizi izlemeye deva...