Bu Blogda Ara

5 Ocak 2025 Pazar

Bir Mezarlık Komedisi: Gassal

Hayatta kalırsak su faturasını kim ödeyecek diyen milyonlarca insana sordukları soru gerçekten hokkabazların şanına yakışacak görkemdeydi: Ölünce bizi kim yıkayacak? Halktan alınan bağış ve haraçlarla geçinen devlet televizyonuna bağlı dijital platform, yani devletin ideolojik aygıtı Tabii, bu soruya cevap arıyordu panolarda. İnşallah cevabı Allah’ından bulacak. Ölümü gösterip sıtmaya razı ediyorlar ama bu vatanın halkları birleşip pisliği suyla boğacak. Her nefis nasıl ölümü tadacaksa her bürokrat da azli tadacak. Aygıtımız Osmanlı, Selçuklu, Teşkilat derken işi milletin yaşam mücadelesine de getirdi. Kim yıkayacak? Gördük depremde kimin yıkadığını.  

Sonunu görmediğimiz hikâyelerle ilgili yargı dağıtmak eleştirinin yapıcı yanına ters. Gassal ilk sezonu bitirdi ama hikayenin kaç sezonda anlatılabileceğini bilemiyoruz. Bölümlerin münferit olduğu hesaba katıldığında ana hikâyenin mevcudiyeti de şüpheli. Ama biz yine bu projenin bir başının bir de bu başa uygun sonunun olduğunu farz ederek girişelim yazıya. Her ne kadar neşir mercii şaibeli olsa da işin tekniğine girme nezaketini gösterelim istiyorum.

Yazacağım yazı diziyi izleyenler için bir rehber, izlemeyenler içinse sürprizleri içerdiğinden huzur kaçırıcı olacaktır. Bu yüzden diziyi henüz izlememiş okurlar buradan itibaren ayrılabilir.

Bâki, büyük bir şehirdeki bir ilçeye bağlı kasabanın gassalidir. Annesi çocukken ölmüş, babası 20 sene önce hapse girmiştir. Anne evinde yalnız yaşar. Etrafında cenaze işleri ekibinden ve komşulardan ibaret 10-15 kişi vardır. Meslek icabı ölümü düşünmeye başlayan kahraman, yalnızlığının farkına varır ve etrafının da ısrarıyla evlenmek için çalışmalara başlar. Ölünce kendisini yıkayacak kişiyi düşünür. Cenaze aracı şoförünü bu konuda eğitir. Etrafındakilerin kalabalık hayatı onu yalnızlığıyla yüzleştirmiştir. Arkadaşlarının tavsiyesi ile kız istemeye giderler ve sonuçta hüsrandır kalan gassale. Aşk üzerine düşünmeye başlar. Aforizmalar arka arkaya gelir. Arkadaşı ölür, kendisine araba çarpar, babası hapisten çıktığı gün kız kaçırmaya teşebbüs eder. Çırağı ölülerden korkmaktan vazgeçmediği için ona çilingir dükkânı açar. Gassal değil de bir çöpçü olsa hikayelerin tıkır tıkır işleyeceği bir projedir incelediğimiz. Sıradan memurun, bir tekstil işçisinin de başından geçebilir bu hikâyeler.

Elimizde gassal mefhumunu dolduracak bir senaryo yok. İşte bu bizim ilk hayal kırıklığımız. Dizide arabesk müzikle zoraki yapılan dramla başat giden sense of humour yarım yapılmak zorunda olduğu için paçalardan dökülüyor maalesef. Yarım şaka candan sahte dram imandan ediyor insanı. İşte dozu ayarlanmamış ironi de ikinci sorunumuz. Eserin adı Gassal ama elimize verilen Ahmet Kural. Ve onun hem eski projelerinde hem de gündelik hayatında yaptığı espriler, jestler, biraz da mimikler. Silahın şakası olmaz ama ölümün şakası oluyor. Her kuşun komedisini yaptık bir leylek kaldı. Ama her kuşun eti yenmez değil mi? Mezarlık komedisi, ölüm mizahı yapabilmek için öncelikle düşünceyi hür ifade etmek gerekir. İfade edilen düşünce sonradan sanat yapılabilecektir.

Ben bir izleyici olarak ambülans hekimliği, itfaiyecilik, çöpçülük, tuvaletçilik, tren rayları temizleyiciliği, cerrahlık, fahişelik, gassallik ve benzeri acayip meslekleri merak ediyorum. İnsanın kendisini toplumda var ediş şekli olan meslek, yabana atılamaz. Kan grubu, cinsiyet gibi belirleyicidir. Eğer bir kurmaca bir kişinin başına gelen bir şeye değil de mesleğine dayanarak yazılmışsa sanatçıdan dolandırılmamayı istemek en büyük hakkımızdır. Fakat ben dizide bir gassalin ölü yıkama tekniği dışında bir özelliğini göremedim, kendimi bir gassal ile özdeşleştiremedim doğrusu. Gassallerin sıradan insanlar olmadığını biliyorum elbette. Kendilerini seçilmiş insanlar olarak görüyorlar ve oldukça megalomanlar. Ellerine geçirdikleri bir cenaze üzerinden evreni büküyorlar. İnsanların onlardan tiksinmesi ya da korkması umurlarında değil. Sadece üç şeyden korkuyorlar: Bebek ölüsü, parçalanmış ölü, evde bekleyip kararmış etleri dökülmüş ölü. Bu korkunun sebebi de (özellikle ikinci ve üçüncü tür cenazede) işin uzayacak olması ve cenaze sahipleriyle girilecek polemikler. Parçalanmış bedenin İslam’a göre yıkanmadan gömüleceğine bir türlü inanmak istemiyor halkımız çünkü.

Okuduğum bir tezdeki röportajda bir gassal bazı talepler karşısında artık şoka girmediğini söylüyordu. Cenaze sahipleri yıkamadan artan suyu istiyorlar başka bir akrabalarına içirip alkolü bıraktırmak için. Kısacası mesleğin imkânları, yan hikâyeler için oldukça kullanışlı. Fakat bu dizide bunu göremiyoruz. Bu umutlarla girmiştim diziye fakat modern bir Yeşilçam melodramıyla karşılaştım ve üzülmedim. Sevindim çünkü çok uzun zamandır ucuz işler izliyorum ben. Rambo serisi yeni bitti. Son bir ayda Karate Kid, Mercan Adası hatırladığım işlerden. Ulusal televizyonlarda bile artık bulamadığımız pulp fiction’ların bir dijital mecrada, hem de yeni bir dijital mecrada karşıma çıkması hoş bir sürpriz oldu doğrusu. Evrensel işleri takip ediyorum ve oldukça orijinal buluyorum. Yerel işlere bakıyorum, aynı mantıkla yapılmış sitcomlar, Gibi, Ayak İşleri ve benzeri işler nevaleyi kurtarıyor. Dijital platformlar muayyen bir seviyeye ulaşmış. Ama yepyeni bir dizinin böyle 70’ler tekniği ile halkı ağlatması başlı başına bir performans. Buna gerçekten güldüm ama. Tam bir mezarlık komedisi. Ölü komedi.  

Gassal’ın esprileri, hayata eleştirel bakışı, iğneleyici tavırlarına bakıyorum da sanki karşımda çok özel bir görevle dünyaya gönderilmiş tuhaf bir melek – insan arası yaratık değil de edebiyat dergisi çıkardığım nevrotik arkadaşım var. Entel, konuşkan, retoriğe hâkim, diplomalı. Halkın şımarıklıkları karşısında yer altından gelen kesin kanunların uygulayıcısı yerine bir soytarı görüyorum ekranda. Dili pabuç gibi. Mangalda kül bırakmıyor. Böyle bir gassal olamaz. Gassal konuşmaz.   

Ne zaman üzüleceğimizi çalgıcılar belirliyor. Bu da üçüncü problemimiz. Gökhan Güney. Kadın başkasıyla. Buğulu sesler. Adamın bakışları. Sadri Alışık. Korkunç. Aslında bölüm sonlarında kadraja giren orkestra ve yanık sesli şarkıcı ait oldukları filmlere geri dönseler seyirci belki de ibret alacak zamanı bulacak. Ama nerede o özgüven. Ola ki sinemada burunlar çekilmezse reji rezil olur. Yeni film çekemez hale gelir. Hiçbir sahnede üzülmedim yani katharsis yaşayıp kendimi karakterlerin yerine koyup sarsılmadım. Ama müziği duyunca kendimi koyuverdim bir iki yerde. Ortadoğuluyuz. Müzik tesir ediyor. Bunu biliyorlar maalesef.

Absürtle karşılaşıyoruz. Kadının kardeşi, eniştesini 15 sene sonra bacısını kaçırdığı gerekçesiyle vurup öldürebiliyor. Gassal telefonda babasının üzerinden gasilhaneye kefenleme tarifi verebiliyor. Bunlar toplum içinde anlatılıp gülünecek şeyler değil. Yukarıda, adamı vuran kişi baldız olsa gülerdim mesela. Anladığım kadarıyla bürokratlar, sıra dışı olanın üzerinden bir kere geçiyorlar. Anayasal bir şey oluyor orda. Absürt, aşağı iniyor yukarı çıkıyor oluyor çılgın türk. Bu da dördüncü problem olsun. Trajikomik trajedi ile komedinin karışımı değildir. Eğer denerseniz çorba olur. Helva, aşure.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bir Mezarlık Komedisi: Gassal

Hayatta kalırsak su faturasını kim ödeyecek diyen milyonlarca insana sordukları soru gerçekten hokkabazların şanına yakışacak görkemdeydi: Ö...