Bayramın birinci günü adettir dedim bir mezarlık turu atayım. Eyüp’te Necip Fazıl, Ahmet Haşim; Edirnekapı’da Oğuz Atay, Beylerbeyi Küplüce’de Cahit Zarifoğlu… Otobüsler de ucuzlamıştır, sıcak ama ne yapalım mezarlıklar iyidir. Çıktım Eyüp’te gezimi yaptım, Fatiha mı okudum. Edirnekapı’ya gitmek için (arada 500 metre var) minibüse bindim. Kadına 5 TL uzatıp dergi çıkardım. (Bi önceki cümle dergimizin çıkışı ile ilgili bolca yazışma yapıldığı için yanlış kuruldu.) Kadına 5 TL uzatıp “Mezarlık” dedim. Kadın da “Mezarlık mı?!” dedi, korkunçluk ve şaşırmışlıkla. “Edirnekapı Mezarlığı” dedim. Parayı uzattı. İçimden “he mına koyim mezarlık, ölmeye gidiyoruz, birazdan bu minibüse göktaşı çarpacak hepimiz mevta olacağız, ben de ücretimi ödeyeyim de kimseye borçlu kalmadan gideyim” dedim “hanfendi, o yüzden öleceğimi bildiğim halde minibüse borcumu ödüyorum.”. Yani, 500 metre ötede Edirnekapı Şehitliği var. Bunu bu hatta binen herkes bilmeli.
Koskoca bir kabristan ve etrafta hiçbir görevli yok. Hemen Yavuz’u aradım. “Abi önce otobanın karşı bölümündeki paftaya geç, sonra bir daha karşının karşısına geç, bilmem ne yap.” Yavuz kıbleye göre anlat dedim. Beceremedi. “Dur lan geliyorum” dedi. Ben de Mehmet Akif’in mezarına gideyim dedim. 300 metre yürüdüm. Sonra kulübe gördüm, 250 daha yürüdüm. Yavuz gelemden Oğuz’un adresini alayım dedim. Adam bana 750 metre ilerisini tarif etti. “Sakızağacı Şehitliği, ışıklardan sonra sağa dön. Kime sorsan söyler.” Orda bir cami var, Yavuz beni bekle dedi diye Oğuz Atay’a gayet yakın bir noktada, camiinin önünde beklemeye başladım. Memeyi ve götü belli eden pardösü giymiş tesettürlü kadınlar gördüm. Arkadaşlar. Kocalarının ciplerinden inip büyüklerinin mezarlarına gidiyorlardı. Cipler mezarlık içinde dar yolları tıkıyordu. Ciple babasının mezarının önüne kadar giden adamlar gördüm. Hatta bir tanesi oturduğum taşın üstünde beni böcek gibi ezecekti. Beni poğ gibi yumuşağ edecekti. Bu uzun topuklu ve makyajlı Müslüman kadınların gözlükleri de vardı. Sanki taze cenazeye gelmişler…
Yavuz geldi. Şu tarafta olacak dedi. Aradık abi. Yarım saat boyunca aynı 500 metrekare içinde yaklaşık 3 KM dolaştık. Adam daha önceden ziyaret ettiği mezarı bulamıyor. Tekrar taaa ötedeki grevliye gitmek de olmaz. Hava sıcak, vücut terli, sinirler gergin. Yavuz’la ayrılıp ayrı ayrı aramaya koyulduk. Dermanım kesildi bir mezarın başında çöktüm. Elimi dayadım mezarın duvarına. Adamın biri elinde bidonla geldi “Bayramınız mübarek olsun” dedi. Elindeki suyu önünde durduğum mezara boşaltmaya başladı. Üzüldüm. Adamın yakının mezarında lakayt kaldığım için beni uyarmaya bunu da su dökerek göstermeye çalıştığını sandım. Çeki düzen verdim vücuduma. Bir gözümün bebişine baktı. İşte o an durumu anladım. Para isteyecekti keriz. Mezarı benim sanmıştı. Ama ben de ilk etapta mezarı onun sanarak yüksek bir empati, hassasiyet göstermiştim. Ne kadar inceyim. İntikamım acı oldu: “Başınız sağ olsun bir yakınınız mı?” dedim. JJ Keriz oğlu keriz!! Aklınca beni yiyecek mezarlıkta. “Yoo” dedi. Hemen atladım. “Ben Oğuz Atay diye bir yazarı arıyorum. Yorulduğum için bu mezara çöktüm. Bilir misiniz onun mezarı nerde acaba? Yo dedi kerizliğin verdiği üzüntüyle, suyu boşa akıtmanın… Kaçtı gitti lavuk. Tesettürlü erotiklerden sonra mezarlık simsarlığı makamıyla da tanışmış olduk.
Nihayet Yavuz buldu mezarı. Abi taşın bi tarafında Oğuz Atay yazıyo diğer tarafında Emekli Hakim Cemil Atay Ailesi bilmem neyi yazıyo. Biz de hep diğer taraftan baktık taşa. O yüzden etrafında dönmüş durmuşuz keleboş gibi. Ben bi bidon buldum. Hemen ilerde su doldurmaya çalışırken biizm keriz elinde bidonla geldi. Suyu dökmeye yeltenince Yavuz engel oldu. Bi kendi işimiz kendimiz yaparız dedi. Keriz sinirlenip kaçtı bu sefer benim yanıma geldi. Bi şeyler söylenip kayboldu. Ben suyumu doldurdum çiçeklerimi suladım. Biz çok çile çektik. Şimdi siz çekmeyin diye mezarı tarif ediyorum.
Edirnekapı Şehitliğinde Sakızağacı Şehitliği diye ayrı bir bölüm var. Bu bölüm haritaya göre kuzey batıda kalıyor. Haliç ve Gop istikametinde yani. Buranın içinde bir cami var. Minaresi belli. 5. Ada, 4. Cadde üzerinde ise Oğuz’un kabri var. Hatta hemen çaprazında ahşaptan özenerek yapılmış türbe gibi bir şey var. Üzerinde Ali Haydar Hazretleri Yazıyor. Oğuz bu hazretin hemen güney batısında, ona 20 metre uzaklıkta yatıyor.
Sonra ordan metrobüse binip Beylerbeyi’ne gittik. Cahit Zarifoğlu’na. Onu bulmak kolay. Tabela filan koymuşlar. Ki geçen sene de gittiğim için biliyorum. Fakat Oğuz Atay’ı bulmak hakikaten zor. Sanırım Mezarlıklar müdürlüğüne başvurup birkaç levha yaptıracağım. Cahit’in mezarında da aynı tip bi keriz geldi. Kadındı. Mezara yaklaştırmadım. Hemen karşımızda biz gidene kadar inatla dikilip durdu. Eşşek kadar insanlar. Yani yalnız kalıp ağlamak istesen ağlatmazlar. Para her yerde. Para her yerde.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil"bütün ölüler unutulur yaşayanlar kalır tek başlarına"-(evi mezarlığa bakan biri olarak ayıb etmişin)
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil"bu yazarın hatası değildi ki, insanlığın hatasıydı."
YanıtlaSilMezarlık, kıble, Oğuz Atay, minibüs, göktaşı, para, ağlamak, kendini üç km. okutturuyor. Valla öyle. Edebiyat her şeyde. Edebiyat her şeyde.
YanıtlaSilada, sokak no gibi bilgilerin sunuluyor olması lazım hakikat.
YanıtlaSilNe güzel ziyaret etmiş ve anlatmışsınız.En sevdiğim yazardir Oğuz Atay.İnsallah ben de ziyaret ederim bir gün.
YanıtlaSil