32. İstanbul Film Festivali başladı.
İlk etkilendiğim film Jeon Kyo-hwan'ın Yük (Weight) adlı filmi
oldu. Jung, terzilikle geçimini sağlayan bir ailede yetişen ve
hayatını morg görevlisi olarak kazanan kambur bir vatandaş.
Çirkin. Yalnız. Ölü yıkıyor. Mariyuana içiyor. Aseksüel.
Resim yapıyor. Ölüleri yıkıyor. Ölülerden para kazanıyor.
Rüşvet alıyor. Ölülerden akmaya devam etmekte olan kanı beze
topluyor. Bezi sıkıyor. Bezi sıkınca bezden kan akıyor. Kova kan
doluyor. Tekrar ölüye sürüyor bezi. Ölü tertemizleniyor. Tabuta
çivi çakıyor. Bükük neşe taşıyor. Çaydanlıktan su içiyor.
Çaydanlıktan su içiyor. Çaydanlıktan ağzına su boşaltıyor
çünkü kambur ve suyu bizim gibi içemiyor. Gassalın kardeşi ise
dişi bir hermafrodit. Mutsuz, organını kestirip tam bir kadın
olmak istiyor. Anne var. Buna izin vermiyor. Anne terzi, anne baskın,
anne faşist. Anne sevilmiyor. Kardeşler ise zaten çoktan
kızkardeşleşmişler. Yardımlaşıyorlar, dertleşiyorlar. Benimle
intihar eder misin Jung, bedenlerimize baksana, belki daha iyi
bedenlerde dünyaya geliriz. Diyor kardeş, morgda, Jung'a. Kendi
Kendinin Terzisi Bir Kambur. Ece Ayhan'ın iyi şiiri.
Sırtını bacaya dayamış gece
görevlisi bir ölü
yıkayıcısının yorgunluğu
artıyor
Bilir misiniz kendisi yeryüzünden yanadır hayatta
Jeon Kyo-hwan çok
zeki, çok kurnaz, çok piç bir adam. İşi biliyor. Ece Ayhan
okuyup film çekiyor. Bedenindne dolayı bükük neşe ile yaşayan
bu insanları kadraja aldığı neslerle anlatmaya çalışıyor.
Nesne fetişliği yapıyor. Maddenin görünüşüyle manayı bükmeye
hevesleniyor. Kırmızı televizyon, çaydanlık, bisiklet, dikiş
makinesi, kirli lavabo... Nesneyi özenle çekiyor. Bedenin hıncını
almaya çalışıyor, zorla alıyor. Ölüye mermi sıkmak, ölüye
tecavüz, tabancadan çıkan kelebeklerle karşılanıyor. Festivalde
iki kez daha gösterilecek film.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder