Bu Blogda Ara

26 Eylül 2011 Pazartesi

İdeal Kadın Yapım Çalışması

bozuk gözlüm’e bir törpü

burnu bur’dan sökelim bu burun tam Fatmalık
profiline koyar ve baktırıcıdır ve
Yasemin’den aldığın boyu Gül’e uyarla
ah Nergis’in su içerken akan gülüşü yok mu ona karışma
Sümbül’ün mesenesi çok kalabalık ondan biraz saç kopar
ürkek ürkek bakış dene Ceylan’a
                                                  Ahu’yu daralt
kızı olunca adı Üzüm olacak
ruhsal bir şey ekleme! [ruhsal bir şey ekleme]
Gonca’nın dudakları tam Defnelik ama Nergis’in memişleri
Yaprak’tan serçe parmak kopar Sümbül’e düzelt
                                Fatma oluşuyor
kaburga kemiğinden fırça yaptık nerde o
Menekşe’den bir kalça çiz Zambak Hanım’a
eti dişle çiçek koksun bu kusmanı engeller
bu burun delikleri çok feci intihal kokuyor Lâle kazı biraz da
onun omzu daha dik Ahu’ya ekle
diz kapakları eşit işte bur’da botanik sessiz sessiz ağlıyor
ruhsal bir şey ekleme!
yüzü beceremiyorsan aşağ’lara özen göster
kollar sarılınca birleşir sosyalizmden getir
topuk gözükecektir patik giymemişse Gonca
Kumru şişman oldu Menekşe’den de boy ekle
biraz bacak lazım Gül’den alabilirsin
Fatma’nın kalp nakli parasını unut
böyle bir dize yazılmış olsa da unut
farkına varsan gidip öpebilirsin unut
ipi, Japon yapıştırıcısını, terlikleri unut
sarkan yerleri kalplerine bağışla unut
sarkan yerleri beyin bilir kalbinle unut
sarkan yerleri tamir ederken çok acıktım unut
sarkan yerleri bitkisel hayat hakim olacak yaşantınıza
bitkisel ölüm sarkan yerleri unutturacaktır
bitkisel ölüm Ukrayna unut onları unut birlikte yaşlanacak
birlikte yaşlanacak herkes unut bunları
kimse kendisinden daha güzel değildir

kalpsiz bir Fatma şiirden bağımsız yapılamıyor
o halde parçalaparamparçaparçalaparça


Cihat Duman, Ücra Dergisi 42
Temmuz - Ağustos 2011

14 Eylül 2011 Çarşamba

Kurmacanın Bir Nadide Gülü Olarak "Bassai Dai"

Karate meşru müdafa sanatıdır. Bizde gelişen bu sanatın Shotokan stilidir. Karate; kihon, kata kumite diye üçe ayrılır. Kihon antreman, kata hayali döğüş (dans gibi), kumite ise döğüşmektir. Karate iyidir. Aşağıda en sevdiğim katanın çizimleri var. Göstergedir. 


12 Eylül 2011 Pazartesi

Atilla Çapraz (AX) Sahiden Yaşıyormuş Patron


ANNENİZİN MEMESİ TEKMİ?, YAPRAKSIZ GÜLÜ DÜDÜKLERİM, GÖZÜMÜN RIZGIYLA ALAY ETTİLER, SEÇİM KURULU SİZİ YORMAK İÇİN SANDIK KURMUŞ, EMPOZE DEĞİL HAK. Aylardır İstiklal Caddesi duvarlarında garip metinler okuyoruz. Çarpıcı, kısa, büyük harflerle yazılan şiirler bunlar. İmla zaten yok. İmlayı metres etmiş. Gayet düzgün, okunur. Değerli metinler. Kağıttan duvara taşması düşündürücü. Özellikle Büyükparmakkapı Sokak etrafında yoğunlaşıyor. Ben tabii aylardır arıyorum bu adamı. Ufak bir soruşturma yaptım. Çaycıdan tarif aldım. Dürümcüden eşkal aldım. Olmadı. Denk gelmedik. 4-5 gün önce de Sancar ile birlilikte dolaştık ve bütün yazılan görsellerini toparladık. Bu yazıların üstüne konacaktım. Ben yaptım diyecektim. “Sancar, adam zayıfmış, savunmasızmış, üstüne çökelim, ezelim.” Fotoları arşive aldık blogda ilan edecektik. Ama bu akşam bu fikrimden vazgeçtim.  Ben, Kadir Yanaç, Ramazan Parladar, Gökhan Göçer ve Mukaddes Akyol dolanırken bu adam geldi yanımızda duvara yazmaya başladı. Tahta kalemiyle yazıyordu. Alemden birkaç kişi bunu görünce benim projem de güme gitmiş oldu. Artık ben yaptım diyemeyecektim. Adamı zorla aldım sorguya çektim. Diğer arkadaşlar da şahit. Zaman zaman tehdit ettim, zaman zaman şiddet uyguladım. Arkadaşlarım da katkıda bulundular sağ olsunlar. Masanın hakkını verdiler. Karşılık verdiği oldu. Sustuğu oldu. Aşırı alkollüydü. Sadece bir adet diş kalmış ağzından çıkan sözcükler anlaşılamıyordu. Özetle şunlar anlaşıldı:



Atilla Çapraz. (AX) 1961 Kastamonu doğumlu. Çiftçi. 1985’ten beri İstanbul’da yaşıyor. Unkapanı’nda ikamet ediyor. DHKP-C üyesi olduğunu ve 1980’den 1984’e kadar Mamak İnfaz evinde kaldığını söyledi. Hiç evlenmedi. Hiç çocuğu olmadı. Biz kızı olsun ister. Küfürlü konuşuyor. Saldırgan bir dili var. Fiziksel saldırıya karşı. Kendini savunmak için bile fiziksel şiddet uygulayamıyor. Çevre esnaf tarafından kollanıyor. Bazen de bıkkınlık veriyormuş. Attila İlhan’ı biliyor. Ece ayhan’ı hiç duymamış. 1.65 boylarında, yarı kel, bıyıklı, 65 kilo civarında, pembe gömleği (temiz ve kumaş pantolunun üzerina salınmış), kaliteli görünümlü kundura ayakkabı, hiç de yabana atılmayacak (en az 5 TL’lik) çorap.

 Soru ve Cevaplar:
-Kabeye gitsen Kabe duvarına ne yazmak istersin?
Cinleri taşlamaya geldim.
-Ölmek İster misin?
Kefenimin rengi beyaz olmasın.
-Hiç çocuğun oldu mu?
Oldu, Mustafa Kemal’in çocuğu hepimizin çocuğu.

Bazı laflar:
Öğle ezanının adı ne? Göz banyosu yapıyorum (Kadınlara baktığı zaman söylediği cümle). Renklerin mezarı.
Konu ile ilgili daha sonra yazacağım. Şimdi siz yazıları bir okuyun hele. Bir kısmını aşağıya ekliyorum. 


4 Eylül 2011 Pazar

İki Şehirden Mektup Kutuma Gelen

İlki Trabzon. Mihrap Aydın. HurdaSanat için bastırdığımız yapışkanlı kağıt, karpuza yapışmış. 
Konu Başlığı: "Market, Ben, Adam ve Hurda Hakkında


İkincisi Malatya Battalgazi'den. Mikail Şahin.
Konu Başlığı "Neizr Gazi türbesinden enstantaneler."





2 Eylül 2011 Cuma

Oğuz Atay’ın Mezarı


Bayramın birinci günü adettir dedim bir mezarlık turu atayım. Eyüp’te Necip Fazıl, Ahmet Haşim; Edirnekapı’da Oğuz Atay, Beylerbeyi Küplüce’de Cahit Zarifoğlu… Otobüsler de ucuzlamıştır, sıcak ama ne yapalım mezarlıklar iyidir. Çıktım Eyüp’te gezimi yaptım, Fatiha mı okudum. Edirnekapı’ya gitmek için (arada 500 metre var) minibüse bindim. Kadına 5 TL uzatıp dergi çıkardım. (Bi önceki cümle dergimizin çıkışı ile ilgili bolca yazışma yapıldığı için yanlış kuruldu.) Kadına 5 TL uzatıp “Mezarlık” dedim. Kadın da “Mezarlık mı?!” dedi, korkunçluk ve şaşırmışlıkla. “Edirnekapı Mezarlığı” dedim. Parayı uzattı. İçimden “he mına koyim mezarlık, ölmeye gidiyoruz, birazdan bu minibüse göktaşı çarpacak hepimiz mevta olacağız, ben de ücretimi ödeyeyim de kimseye borçlu kalmadan gideyim” dedim “hanfendi, o yüzden öleceğimi bildiğim halde minibüse borcumu ödüyorum.”. Yani, 500 metre ötede Edirnekapı Şehitliği var. Bunu bu hatta binen herkes bilmeli.

Koskoca bir kabristan ve etrafta hiçbir görevli yok. Hemen Yavuz’u aradım. “Abi önce otobanın karşı bölümündeki paftaya geç, sonra bir daha karşının karşısına geç, bilmem ne yap.” Yavuz kıbleye göre anlat dedim. Beceremedi. “Dur lan geliyorum” dedi. Ben de Mehmet Akif’in mezarına gideyim dedim. 300 metre yürüdüm. Sonra kulübe gördüm, 250 daha yürüdüm. Yavuz gelemden Oğuz’un adresini alayım dedim. Adam bana 750 metre ilerisini tarif etti. “Sakızağacı Şehitliği, ışıklardan sonra sağa dön. Kime sorsan söyler.” Orda bir cami var, Yavuz beni bekle dedi diye Oğuz Atay’a gayet yakın bir noktada, camiinin önünde beklemeye başladım. Memeyi ve götü belli eden pardösü giymiş tesettürlü kadınlar gördüm. Arkadaşlar. Kocalarının ciplerinden inip büyüklerinin mezarlarına gidiyorlardı.  Cipler mezarlık içinde dar yolları tıkıyordu. Ciple babasının mezarının önüne kadar giden adamlar gördüm. Hatta bir tanesi oturduğum taşın üstünde beni böcek gibi ezecekti. Beni poğ gibi yumuşağ edecekti. Bu uzun topuklu ve makyajlı Müslüman kadınların gözlükleri de vardı. Sanki taze cenazeye gelmişler…

Kuru Otlar Üstüne Üzerine

Yazarın notu: Okuyacağınız yazıda sürpriz bozacak bir yorum bulunmamaktadır. İnsanlar roman okumayı bıraktılar. Film ve dizi izlemeye deva...