Bu Blogda Ara

14 Ekim 2012 Pazar

Bir Osman Sınav Komedisi: Uzun Hikaye


Mustafa Kutlu’nun Uzun Hikâye adlı kitabını yanlış hatırlamıyorsam 2005 yılında arkadaşım Aydın’ın tavsiyesi üzerine okumuştum. Kitabı çok sevmiştim. Hatta kitabın ilk bölümünde belediye otobüsünde hüngür hüngür ağladığımı, bu densizliğimden dolayı utandığımı şimdi bile utanarak hatırlıyorum. Sonraki yıllarda zaman zaman o bölümü açıp ağlardım. O Aydın, geçen beni aradı ve Uzun Hikaye’nin gösterişe girdiğini söyledi. Hatta bana bilet bile ısmarlayacaktı. Nitekim sözünü tuttu ve biz bugün Atlas Sineması’nın büyük salonunda filmi izleme talihsizliğine uğradık. Evet, üzülerek belirtmeliyim ki bu büyük bir talihsizlik. Mustafa Kutlu’nun küpe çiçeği gibi güzel eseri resmen sinemaya uyarlanırken rezil rüsva edilmişti. Sanatta kitsch dediğimiz şey resmen vücut bulup perdeye yansımıştı. Bu suça başta senarist Yiğit Güralp, yönetmen Osman Sınav, kelle oyuncular Kenan İmirzalıoğlu ve Tuğçe Kazaz olmak üzere diğer yeteneksiz oyuncular ve ekip ortaktır. Filmin ilk yarısında çıkacaktık lakin belki devamında ele avuca gelir bir şeyler bulmak ümidiyle izledik.

Sanat disiplinleri arası geçişler çok mühim. Hele de bir novellayı perdeye aktarıyorsanız bayaa bi taşaklı olmalısınız. Uyarlama dediğimiz şey çoğu uyarlayıcının kepaze olduğu bir yöntemdir. Uzun Hikâye, dili ve anlatımıyla güzel bir öykü. Öykünün kendine has bir bütünlüğü, tekniği, akışı var. Fakat öykü senaryo haline getirilirken bunun izleyici tarafından (sinema izleri) alımlanacağı hiç hesaba katılmamış. Senarist hazıra konmuş. Hiç acı çekmemiş. Zaten öykü formatında okura verilen şeyi bu kez ham senaryo şeklinde izlere vermeye çalışmış. Yani izler, filmden çıktıktan sonra, sıkıcı bir çekim senaryosu okumuş hissine kapılıyor.

Oyuncular ise tamamen kendi oyunlarını oynuyorlar. Sen, Deli Yürek’ten sıyrılamayan bir İmirzalıoğlu’nu alıp buraya koyarsan, Kutlu’nun güzelim Alisi’ni aynı mimik ve tavırlarla oynar. Mide bulandırır. İmirzalıoğlu gerçekten yakışıklı bir beyefendi. Tuğçe Kazaz’da aynı şekilde güzel bir kadın. Fakat Uzun Hikâye’de anlatılan kahramanları canlandıracak tipten yoksunlar. Ez azından mızıkayı arkadaki fon sesiyle birlikte emen bir kahraman istemiyoruz. Ya hiç çalmasın. Ya da gidip mızıka çalışsın. Hikayede mızıka çalınıyor diye İmirzalıoğlu’nun ağzına mızıka vermek zorunda değiliz. Yakışmıyor da zaten. Gelelim Tuğçe Kazaz’a. Dizi film oyuncusu sanırım. Çünkü sermayeye köle olan dizi oyuncularının sahip olduğu tüm sahteliklere sahip. Sahte mimikler, sahte jestler, oturmamışlık, hamlık… Sayarım daha. Neyse Allah’tan filmin başında öldü de kurtulduk. (Az önce internetten araştırdım oyuncu değilmiş. Güzelmiş. Güzellikten asgari ücret alarak geçiniyormuş, yani ettiğimiz lafların hepsi boşa gitti.) Filmin diğer oyuncularına gelince. Ben en çok sakat çocuğu oynayan Taner Ölmez’i beğendim.

Dekora değinelim biraz da. Film 1950’lerde geçiyor. Eski daktilo, eski rakı şişesi, eski şimendifer, vs. Ne güzel. Ne güzel de o hapishane sahnesi neydi öyle. Girişi okul girişi gibi. Elini kolunu sallayarak girip çıkabiliyorsun. Hatta Ali, hapishanede bile kravatla yaşıyor. O da yetmiyor bir oda tahsis edilmiş içinde daktilo (ne ilginç değil mi solculuktan içeriye atılmış bi köşe yazarının hapishanede bile daktiloya sahip olması J), sehpa, işlemeli örtüler, karısının vesikalık fotosu… Yok yok hapishanede. İnsanın içine girip tefekkür edesi geliyor. Baba ve oğul rahatça, babanın yattığı hücrede oturup konuşuyorlar. Çocuk utanmasa o gece yatıya kalacak babasında. Böyle değil. Şimdi değil. Eskiden de değildi. Hapishaneye elini kolunu sallaya sallaya giremezsin. Hadi girdin. Görüşme salonu vardır. Ancak orada görüşebilirsin. Açık görüş vardır. Kapalı görüş vardır. Bunları bilmek için benim gibi avukat olmak gerekmiyor. Çağa çoluğun bildiği numaralar bunlar. Ayrıca savcının gidip polise yalvarmasını gördük. Tek partili dönemde, savcı, en büyük adli amir olduğu halde altındaki polise yalvarıyor. Yeğenimi hoş görün, bi daha olay çıkarmayacak diyor. Polis de savcıya fırça çekiyor. REZİLLİK. Savcı kendisine gelen evrakı geri gönderir, ya da iddianame hazırlamaz olur biter. Hiçbir savcı gidip altındaki polise yalvarmaz. Böyle bir vesayet ilişkisi yok Türkiye’de. 1950’de olmadı! Mantığa aykırı.

Sonuç: Filme gitmeyin. Ben gittiğim için pişmanım. Tekrar Uzun Hikaye’yi okuyacağım. Bir de temizlenmek için birkaç tane Reha Erdem ve Lars Trier filmi izleyeceğim. 

10 yorum:

  1. :( bütün okulu götürüyorum. Üstelik Once kitabı aldırdım okudular. Ve bil bakalım cok kutlu mustafa kutlu kitabın kapağına neyi bastırmış ;( filmin afişini.

    YanıtlaSil
  2. ancak fragmanı izlenir...kitabı uzun yıllar önce okumuştum korktum söylediklerinden gitmeyeceğim...milletin ekmeğiyle oynama.

    YanıtlaSil
  3. gitmeyin diye yazdık zaten.

    YanıtlaSil
  4. Ben senaryoyu okudum du ordan biliyorum keşke bir de kitabı okusaymıştım. film olmamış mı ya hay allah. içeriden aldığım bilgiyi aktarıyorum, mustafa kutlu, osman sınav'ın ekibi senaristi çaycısı kapının önündeki ispark görevlisi ve tüm mahalle, senaryoyu bitirdikten sonra bile okumuyormuş. çekin siz, ben izlerim diyormuşmuş. bakmıyormuş sonra kavga çıkıyormuş. valla kendi senaristleri anlattı. ben filmi izlemedim ki ama olsun yazılanı okudum. kız ölüyormuş. neyseki türk filmlerinde sonda olanı ortada yapmışlar. farklılık gibi bişiy. sonra ben dedim zaten gidin bu kaz dağından diye.

    YanıtlaSil
  5. gözü doyanın çenesi acıkıyor. hiç bir filim hakkında bir paragrafı geçen yorumu okumam.göbeğini kaşıyarak iki 2 saat geçiriyorsun bir sürü laf ediyorsun. said nursinin filmi için de beğenmediğini yazmıştın ben de bir türk milliyetçisi said nursiyi nasıl yazmıştır acaba diye merak ermiştim sen okuyup yazmamıştın. niye merak etmediğimiz şeyler hakkında yazı yazıyorsunuz ki.

    YanıtlaSil
  6. gözü doyanın çenesi acıkıyor. hiç bir filim hakkında bir paragrafı geçen yorumu okumam.göbeğini kaşıyarak iki 2 saat geçiriyorsun bir sürü laf ediyorsun. said nursinin filmi için de beğenmediğini yazmıştın ben de bir türk milliyetçisi said nursiyi nasıl yazmıştır acaba diye merak ermiştim sen okuyup yazmamıştın. niye merak etmediğimiz şeyler hakkında yazı yazıyorsunuz ki.

    YanıtlaSil
  7. peki ben neden gitmek istiyorum, o halde?

    YanıtlaSil
  8. gittim, gördüm ama kitap daha güzel haklısın...
    da osman sınav da haksız değildir
    de mesele hak meselesi miydi
    ben onu karıştırdım.

    YanıtlaSil

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı.

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı kavunlara haksızlık oldu. Cadde-i Kebir’e bir damla kan düşmesin diye yapıldığını farz ettiğim ku...