Mustafa Kutlu’nun Uzun Hikâye adlı kitabını yanlış
hatırlamıyorsam 2005 yılında arkadaşım Aydın’ın tavsiyesi üzerine okumuştum.
Kitabı çok sevmiştim. Hatta kitabın ilk bölümünde belediye otobüsünde hüngür
hüngür ağladığımı, bu densizliğimden dolayı utandığımı şimdi bile utanarak
hatırlıyorum. Sonraki yıllarda zaman zaman o bölümü açıp ağlardım. O Aydın,
geçen beni aradı ve Uzun Hikaye’nin gösterişe girdiğini söyledi. Hatta bana
bilet bile ısmarlayacaktı. Nitekim sözünü tuttu ve biz bugün Atlas Sineması’nın
büyük salonunda filmi izleme talihsizliğine uğradık. Evet, üzülerek
belirtmeliyim ki bu büyük bir talihsizlik. Mustafa Kutlu’nun küpe çiçeği gibi
güzel eseri resmen sinemaya uyarlanırken rezil rüsva edilmişti. Sanatta kitsch
dediğimiz şey resmen vücut bulup perdeye yansımıştı. Bu suça başta senarist
Yiğit Güralp, yönetmen Osman Sınav, kelle oyuncular Kenan İmirzalıoğlu ve Tuğçe
Kazaz olmak üzere diğer yeteneksiz oyuncular ve ekip ortaktır. Filmin ilk
yarısında çıkacaktık lakin belki devamında ele avuca gelir bir şeyler bulmak
ümidiyle izledik.
Sanat disiplinleri arası geçişler çok mühim. Hele de bir
novellayı perdeye aktarıyorsanız bayaa bi taşaklı olmalısınız. Uyarlama
dediğimiz şey çoğu uyarlayıcının kepaze olduğu bir yöntemdir. Uzun Hikâye, dili
ve anlatımıyla güzel bir öykü. Öykünün kendine has bir bütünlüğü, tekniği,
akışı var. Fakat öykü senaryo haline getirilirken bunun izleyici tarafından
(sinema izleri) alımlanacağı hiç hesaba katılmamış. Senarist hazıra konmuş. Hiç
acı çekmemiş. Zaten öykü formatında okura verilen şeyi bu kez ham senaryo
şeklinde izlere vermeye çalışmış. Yani izler, filmden çıktıktan sonra, sıkıcı
bir çekim senaryosu okumuş hissine kapılıyor.
Oyuncular ise tamamen kendi oyunlarını oynuyorlar. Sen, Deli
Yürek’ten sıyrılamayan bir İmirzalıoğlu’nu alıp buraya koyarsan, Kutlu’nun
güzelim Alisi’ni aynı mimik ve tavırlarla oynar. Mide bulandırır. İmirzalıoğlu
gerçekten yakışıklı bir beyefendi. Tuğçe Kazaz’da aynı şekilde güzel bir kadın.
Fakat Uzun Hikâye’de anlatılan kahramanları canlandıracak tipten yoksunlar. Ez
azından mızıkayı arkadaki fon sesiyle birlikte emen bir kahraman istemiyoruz.
Ya hiç çalmasın. Ya da gidip mızıka çalışsın. Hikayede mızıka çalınıyor diye
İmirzalıoğlu’nun ağzına mızıka vermek zorunda değiliz. Yakışmıyor da zaten.
Gelelim Tuğçe Kazaz’a. Dizi film oyuncusu sanırım. Çünkü sermayeye köle olan
dizi oyuncularının sahip olduğu tüm sahteliklere sahip. Sahte mimikler, sahte
jestler, oturmamışlık, hamlık… Sayarım daha. Neyse Allah’tan filmin başında
öldü de kurtulduk. (Az önce internetten araştırdım oyuncu değilmiş. Güzelmiş. Güzellikten
asgari ücret alarak geçiniyormuş, yani ettiğimiz lafların hepsi boşa gitti.)
Filmin diğer oyuncularına gelince. Ben en çok sakat çocuğu oynayan Taner Ölmez’i
beğendim.
Dekora değinelim biraz da. Film 1950’lerde geçiyor. Eski daktilo,
eski rakı şişesi, eski şimendifer, vs. Ne güzel. Ne güzel de o hapishane
sahnesi neydi öyle. Girişi okul girişi gibi. Elini kolunu sallayarak girip
çıkabiliyorsun. Hatta Ali, hapishanede bile kravatla yaşıyor. O da yetmiyor bir
oda tahsis edilmiş içinde daktilo (ne ilginç değil mi solculuktan içeriye
atılmış bi köşe yazarının hapishanede bile daktiloya sahip olması J), sehpa, işlemeli örtüler, karısının
vesikalık fotosu… Yok yok hapishanede. İnsanın içine girip tefekkür edesi
geliyor. Baba ve oğul rahatça, babanın yattığı hücrede oturup konuşuyorlar.
Çocuk utanmasa o gece yatıya kalacak babasında. Böyle değil. Şimdi değil. Eskiden
de değildi. Hapishaneye elini kolunu sallaya sallaya giremezsin. Hadi girdin.
Görüşme salonu vardır. Ancak orada görüşebilirsin. Açık görüş vardır. Kapalı
görüş vardır. Bunları bilmek için benim gibi avukat olmak gerekmiyor. Çağa
çoluğun bildiği numaralar bunlar. Ayrıca savcının gidip polise yalvarmasını
gördük. Tek partili dönemde, savcı, en büyük adli amir olduğu halde altındaki
polise yalvarıyor. Yeğenimi hoş görün, bi daha olay çıkarmayacak diyor. Polis
de savcıya fırça çekiyor. REZİLLİK. Savcı kendisine gelen evrakı geri
gönderir, ya da iddianame hazırlamaz olur biter. Hiçbir savcı gidip altındaki
polise yalvarmaz. Böyle bir vesayet ilişkisi yok Türkiye’de. 1950’de olmadı! Mantığa
aykırı.
Sonuç: Filme gitmeyin. Ben gittiğim için pişmanım. Tekrar
Uzun Hikaye’yi okuyacağım. Bir de temizlenmek için birkaç tane Reha Erdem ve
Lars Trier filmi izleyeceğim.
:( bütün okulu götürüyorum. Üstelik Once kitabı aldırdım okudular. Ve bil bakalım cok kutlu mustafa kutlu kitabın kapağına neyi bastırmış ;( filmin afişini.
YanıtlaSilancak fragmanı izlenir...kitabı uzun yıllar önce okumuştum korktum söylediklerinden gitmeyeceğim...milletin ekmeğiyle oynama.
YanıtlaSilgitmeyin diye yazdık zaten.
YanıtlaSilBen senaryoyu okudum du ordan biliyorum keşke bir de kitabı okusaymıştım. film olmamış mı ya hay allah. içeriden aldığım bilgiyi aktarıyorum, mustafa kutlu, osman sınav'ın ekibi senaristi çaycısı kapının önündeki ispark görevlisi ve tüm mahalle, senaryoyu bitirdikten sonra bile okumuyormuş. çekin siz, ben izlerim diyormuşmuş. bakmıyormuş sonra kavga çıkıyormuş. valla kendi senaristleri anlattı. ben filmi izlemedim ki ama olsun yazılanı okudum. kız ölüyormuş. neyseki türk filmlerinde sonda olanı ortada yapmışlar. farklılık gibi bişiy. sonra ben dedim zaten gidin bu kaz dağından diye.
YanıtlaSilmit misin?
YanıtlaSilgözü doyanın çenesi acıkıyor. hiç bir filim hakkında bir paragrafı geçen yorumu okumam.göbeğini kaşıyarak iki 2 saat geçiriyorsun bir sürü laf ediyorsun. said nursinin filmi için de beğenmediğini yazmıştın ben de bir türk milliyetçisi said nursiyi nasıl yazmıştır acaba diye merak ermiştim sen okuyup yazmamıştın. niye merak etmediğimiz şeyler hakkında yazı yazıyorsunuz ki.
YanıtlaSilgözü doyanın çenesi acıkıyor. hiç bir filim hakkında bir paragrafı geçen yorumu okumam.göbeğini kaşıyarak iki 2 saat geçiriyorsun bir sürü laf ediyorsun. said nursinin filmi için de beğenmediğini yazmıştın ben de bir türk milliyetçisi said nursiyi nasıl yazmıştır acaba diye merak ermiştim sen okuyup yazmamıştın. niye merak etmediğimiz şeyler hakkında yazı yazıyorsunuz ki.
YanıtlaSilpeki ben neden gitmek istiyorum, o halde?
YanıtlaSilcanının götürdüğü yere git
Silgittim, gördüm ama kitap daha güzel haklısın...
YanıtlaSilda osman sınav da haksız değildir
de mesele hak meselesi miydi
ben onu karıştırdım.