Bu Blogda Ara

25 Şubat 2013 Pazartesi

Kelebeğin Rüyası


Şiirim ilk kez Varlık Dergisi'nde yayımlandığında, gençken, Mephisto'da görmüştüm. İlk kez şiir yayımlıyordum. 2006 olması gerekiyor. O şiiri sonra kitaplarıma almadım. Cadde boyu sevinçle koşmuştum. Tasdik edilmiştim. Param olmadığı için dergiyi satın alamamıştım. Ev arkadaşım sonra dergiyi alıp hediye etmişti. Platonik aşkına para karşılığı şiir yazdığım ev arkadaşım. Şimdi savcı. Ara sıra telefon açıp beni aşağılıyor. Yılmaz Erdoğan'ın filmi Kelebeğin Rüyası'nda böyle bir sahne var. Sene 1941. Rüşdü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu'nun şiirleri yayımlanmıyor. Parasızlar. Veremler. Aynı kıza aaşıklar. Sonra bir gün ikisinin de şiirleri çıkıyor Varlık'ta. Seviniyorlar. Veremi bile unutuyorlar. Aşkı unutuyorlar. O sırada, arka koltukta oturan çiftin kadın olanından ses geliyor: Nooluyo yani, şiiri çıkınca para mı veriyorlar? Ben ağladım sinemada. Film çok güzel diye değil. Aynı sahne Semih Kaplanoğlu'nun Süt filminde vardı. Yusuf, şiiri çıktığı için sevinçten koşuyordu. Sevinçten koşmak. Şiir böyle bir şey: Sevinçten Koşmak.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı.

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı kavunlara haksızlık oldu. Cadde-i Kebir’e bir damla kan düşmesin diye yapıldığını farz ettiğim ku...