Bi dava dilekçesi
yazacaktım. Günümü dava dilekçesine bağışlamıştım. Ama
içimde bir kaç kelime var. Onları paylaşmadan edemeyeceğim.
Bugün bir grup arkadaş Reha Erdem'in Jin Filmi'nin basın
gösterimine gittik. 5-10 dakka bu yazı ile uğraşıp işime
döneceğim. Jin'in meselesi Kürdistan meselesi değil bir kere.
Bunu götümüzden uydurmayalım. Olaya Kürdistan paradigmasından
bakacak olursak film zaten çok kötü. Ha, bu filmin kötü olması diğer Kürdistan konulu filmlerin iyi olduğu anlamına
gelmez. İzleyebildiğim kadarıyla bütün Kürdistan filmleri maddiyat ya da estetik yetersizlikler yüzünden başarısız.
Kürdistan filmi çeken Kürt kendini acındırmadan derdini
anlatamıyor, neyse! Reha Erdem'in Jin'inde asıl mesele kadın
meselesi de değil. Olaya bakalım. Dağdan sıkılan 17 yaşındaki
çocuk bir gerilla şehre inmek istiyor. Şehirde anne var. Anne
özlenmiş. Fakat şehre inemiyor. İnme çabaları boşa çıkıyor.
Kadınçocuk'un, dağda kolonyalist T.C. ile yaptığı savaş, ovada devam ediyor. Etine göz dikiliyor, emeği sömürülüyor,
kimliksiz olduğu için aşağılanıyor. Nihayetinde dağdan inmek,
imkansızlaştırılıyor. Bu filmde asıl mesele özgürlük
meselesidir. Gerillanın özgürlüğü, askerin özgürlüğüne
eşittir. Dikkat ederseniz filmde çobanın sürüsündeki hayvanlara
dikkat etmiyoruz. İlgimizi çeken hayvanlar, sahibinden kaçmış
yük eşeği, geyik, ayı, vs. Özgür hayvanlar. Ortada bir gerçek
var: gerçek, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Rejimi'nin, sınırları
içindeki diğer halkları aşağıladığı, asimile ettiği ve
sömürdüğü gerçeğidir. Bu mahvetme politikasından en çok
etkilenen, kendilerini güvenlerini kaybeden çoğunluk Kürtlerdir.
Kürtler, son kalkışmayla Kürdistan üzerindeki haklarını
savunmuş, bir çok hakkını kazanmıştır. Dikkat edilirse bu
savaş bizi bir özgürlük problemine götürmektedir. 2013 yılında
gençler, ellerinde silah, soğuk havada, dağ başında birbirine
girmektedirler. Vazgeçen, ihanet etmiş sayılır, ihanet eden ölür.
Her iki taraf için de konuşuyorum. Ben şu an bilgisayarımın
başında oturup bir yandan Twitter'a bakarak bu yazıyı yazma
özgürlüğüne sahibim. Birazdan çıkıp tur atacağım. Sahte de
olsa bir özgürlüğüm var. Ama ezilenin, askere alınanın,
gerillaya kaçanın, 8-5 mesai yapanın, evli olanın özgürlüğü
yok. Hele ateş bölgesinde hiç yok. Anladığım kadarıyla Reha
Erdem bunu anlatmaya çalışmış. Tabii kendi diskoğrafisine ihanet
etmeden. Az önce söylediğim gerçekler ise filmle filan
aktarılamaz. Ezilen eyleme gider, dağa çıkar, isyan eder, örgüt
kurar. Ezilenin kurmaca ile işi olmaz. Yani PKK'nin vizyon ve misyonu, kampa gidilip birebir çekilecek görüntülerle aktarılır
insana. Kurmaca ile değil.
Gelelim film ile ilgili düşüncelerime. Bu film Reha Erdem'in Kozmos'tan sonra bir duraklama devrine girdiğini gösteriyor. Yani Reha Erdem, sinemasına yeni bir şey eklememiş. PKK örgütü üyesi bir kadın üzerinden özgürlükle ilgili film çekmesi takdire şayan. Cesaret isteyen bir iş. geri kalan bütün ayrıntılar bizi, Reha Erdem ile ilgili daha evvel yazılmış yazılara, varılmış yargılara götürüyor. Ama kızın mavi yeleği çok güzel.
en azından avukatları çokmuş. bu kadar ezilme lafı etmek idealsiz demekle eş gerçi. zaten gerçekliğine inandığım tek filim sırlar dünyası.
YanıtlaSil