Bu Blogda Ara

11 Mart 2013 Pazartesi

Jîn, insan özgürlüğü ile ilgili bir film.


Bi dava dilekçesi yazacaktım. Günümü dava dilekçesine bağışlamıştım. Ama içimde bir kaç kelime var. Onları paylaşmadan edemeyeceğim. Bugün bir grup arkadaş Reha Erdem'in Jin Filmi'nin basın gösterimine gittik. 5-10 dakka bu yazı ile uğraşıp işime döneceğim. Jin'in meselesi Kürdistan meselesi değil bir kere. Bunu götümüzden uydurmayalım. Olaya Kürdistan paradigmasından bakacak olursak film zaten çok kötü. Ha, bu filmin kötü olması diğer Kürdistan konulu filmlerin iyi olduğu anlamına gelmez. İzleyebildiğim kadarıyla bütün Kürdistan filmleri maddiyat ya da estetik yetersizlikler yüzünden başarısız. Kürdistan filmi çeken Kürt kendini acındırmadan derdini anlatamıyor, neyse! Reha Erdem'in Jin'inde asıl mesele kadın meselesi de değil. Olaya bakalım. Dağdan sıkılan 17 yaşındaki çocuk bir gerilla şehre inmek istiyor. Şehirde anne var. Anne özlenmiş. Fakat şehre inemiyor. İnme çabaları boşa çıkıyor. Kadınçocuk'un, dağda kolonyalist T.C. ile yaptığı savaş, ovada devam ediyor. Etine göz dikiliyor, emeği sömürülüyor, kimliksiz olduğu için aşağılanıyor. Nihayetinde dağdan inmek, imkansızlaştırılıyor. Bu filmde asıl mesele özgürlük meselesidir. Gerillanın özgürlüğü, askerin özgürlüğüne eşittir. Dikkat ederseniz filmde çobanın sürüsündeki hayvanlara dikkat etmiyoruz. İlgimizi çeken hayvanlar, sahibinden kaçmış yük eşeği, geyik, ayı, vs. Özgür hayvanlar. Ortada bir gerçek var: gerçek, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Rejimi'nin, sınırları içindeki diğer halkları aşağıladığı, asimile ettiği ve sömürdüğü gerçeğidir. Bu mahvetme politikasından en çok etkilenen, kendilerini güvenlerini kaybeden çoğunluk Kürtlerdir. Kürtler, son kalkışmayla Kürdistan üzerindeki haklarını savunmuş, bir çok hakkını kazanmıştır. Dikkat edilirse bu savaş bizi bir özgürlük problemine götürmektedir. 2013 yılında gençler, ellerinde silah, soğuk havada, dağ başında birbirine girmektedirler. Vazgeçen, ihanet etmiş sayılır, ihanet eden ölür. Her iki taraf için de konuşuyorum. Ben şu an bilgisayarımın başında oturup bir yandan Twitter'a bakarak bu yazıyı yazma özgürlüğüne sahibim. Birazdan çıkıp tur atacağım. Sahte de olsa bir özgürlüğüm var. Ama ezilenin, askere alınanın, gerillaya kaçanın, 8-5 mesai yapanın, evli olanın özgürlüğü yok. Hele ateş bölgesinde hiç yok. Anladığım kadarıyla Reha Erdem bunu anlatmaya çalışmış. Tabii kendi diskoğrafisine ihanet etmeden. Az önce söylediğim gerçekler ise filmle filan aktarılamaz. Ezilen eyleme gider, dağa çıkar, isyan eder, örgüt kurar. Ezilenin kurmaca ile işi olmaz. Yani PKK'nin vizyon ve misyonu, kampa gidilip birebir çekilecek görüntülerle aktarılır insana. Kurmaca ile değil. 

Gelelim film ile ilgili düşüncelerime. Bu film Reha Erdem'in Kozmos'tan sonra bir duraklama devrine girdiğini gösteriyor. Yani Reha Erdem, sinemasına yeni bir şey eklememiş. PKK örgütü üyesi bir kadın üzerinden özgürlükle ilgili film çekmesi takdire şayan. Cesaret isteyen bir iş. geri kalan bütün ayrıntılar bizi, Reha Erdem ile ilgili daha evvel yazılmış yazılara, varılmış yargılara götürüyor. Ama kızın mavi yeleği çok güzel.  

1 yorum:

  1. en azından avukatları çokmuş. bu kadar ezilme lafı etmek idealsiz demekle eş gerçi. zaten gerçekliğine inandığım tek filim sırlar dünyası.

    YanıtlaSil

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı.

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı kavunlara haksızlık oldu. Cadde-i Kebir’e bir damla kan düşmesin diye yapıldığını farz ettiğim ku...