Vasatı kaşıyarak
vasata tesir edebilirsin. Vasata tesir etmenin ekspermental bir yönü de var. Dedikodu
yazısı yazıyorsun, twitterda eleştiri diye paylaşıyorlar. Yazının içinde,
yazının eleştiri olmadığı belirtildiği halde, yorum olduğunun altı çizildiği
halde yapıyorlar, duramıyorlar, durduramıyorsun. Bir süre vasatı kaşımaya vasat
yazılarımla devam edeceğim. Neyse. Eskilerin
politik gerçekçilik/ toplumcu gerçekçilik adı verdiği bir sanat akımı var.
Doğru kullanılmadığı halde insanı rezil edebilecek, bıçak sırtı bir mecra, nice
koç yiğitler gerçekçiliğe giderken elindeki romantizmden de oldu. Dal daşşak
geri döndüler.
Türkiye gibi
bütünlemeye kalmış ülkelerde ağır abi gibi görünmek sanatçıyı cezbeder. Bu abi,
tarihten, felsefeden, coğrafyadan, hatta fizikten, iktisattan, seksten anlamak
zorundadır; anlamıyorsa anlamış gibi yapmakla mükelleftir. Cinsel partnerini
böyle bulur, yayın dünyasında ihtiyaç duyduğu hürmeti böyle temin eder. Tarihte
olduğu iddia edilen kitlesel tüm hareketlerden bir şekilde nemalanır. Kavimler
mi göçtü hoop ordan 10 kuruş telif, Kadeş Antlaşması mı imzalandı, hoop ordan
bir metrekare toprak mülkiyet, Ekim Devrimi mi oldu hoop hesaba 10 ruble kan
parası falan filan. Kızılderili mi öldürüldü hoop gözyaşı, Filistinliler mi
katledildi hoop lanetli dilekler. Derken şiir ortamı, siyasetçi olamayacak
kadar yeteneksiz ya da talihsiz olanların doluştuğu politik pozcu pazarına
dönüyor. Birbirine benzeyen duyarlı bir sürü şair. Al birini, öp ötekinin
kalbini. Estetik ile etiği, sanat ile siyaseti, politka ile poetikayı birbirine
karıştırıp sıvıyor. Lirik, romantik şiire attığı politik imgelerle heterojen
bir karışım sunuyor, heterojen ve sırıtkan. Naratif olmak istiyor, fakat
beceremediği için yeni epik bir tarzda kalıyor. Vasat bunu anlamıyor, basıyor
rtyi, vuruyor alkışı, eleştirmen de olmadığı için ortamda, diğer şairler kafa
sallıyor ve şairimiz kendi kendini aldatarak devam ediyor şiire.
Ellerin ne kadar da politik. Bu dize Güven Adıgüzel’in Kadraj Hataları adlı kitabından.
Bu ay İzdiham Yayınları’ndan çıktı. Boşboğazlık bu. Eller politik olamaz. Ellerin
yaptığı iş politik olabilir. Gözler politik olamaz. Bakış politik olabilir.
Yani burada ironi de yapmamış, pozcu olmak için el ve politika kelimelerini yan
yana getirmiş. Bitmiyor devamı var: Napoliten Hırslarımızın, Azmettir Kalbimi gibi
tamlamalar da var ilk şiirde. Ben bu tamlamalardan ve bunların ortaya çıkardığı
mecazdan hiçbir şey anlamadım. Gerçekten anlamıyorum ve şok geçiriyorum. Bu
insanlar İbrahim Sadri’lerin, Bedirhan Gökçe’lerin sırf bu kelepir kelimelerle
şiir yazmalarından dolayı aşağılandıklarını bilmiyor mu? Bitmedi, sayfa 20, Açık Kalp Ameliyatı şiirine
bakıyoruz:
“Borsalar iflas ediyor kuşlar intihar edince çoktan seçmeli
ölüyoruz”
Borsa iflas etmez.
Borsa tacirlerin hisse senetlerini bok püsürlerini koyup değiştirdiği bir yer,
bir müdürlük, yer sağlayıcı. Borsa düşer, açılır, kapanır, hakkında haberler yapılır,
içinde yangın çıkar ama iflas etmez. İflas eden borsa tüccarlarıdır. Tüccarlar,
şirketler, avukatlar iflas eder. Borsa iflas edemez. Bunun şakası da yapılamaz,
sanatı da. Bu bir bilgi eksikliğidir, olur, fakat dizeye ne demeli? Kuşların intiharı
borsaya bağlanıyor. Yok, önce çoktan seçmeli ölüm var, intihar eden kuşlar
oraya bağlanıyor, intihar eden kuşlara da borsa iflası bağlanıyor, sonra hep
birlikte uşağa! Ayıp ayıp. Ayıptır. Orası twitter değil. Orası HTML boşluğu
değil. Orası şiir mecrası. Vallahi ve tallahi bunun hesabını veremezsiniz. Hesabı
sorulmayacak şeylerin hesabını vicdanınızda veremiyorsanız zaten çürümüşsünüz
demektir. Aynı şiire devam ediyorum. Özne sürekli maşuk ile dertleşiyor 6 kıta
boyunca. Araya borsa atıyor, Latin Amerika, Kavimler göçü, Toplu Mezarlıklar,
korkunçluklar sonra kızımız olursa adı bilmem ne olsun, seni seviyorum gibi
şeyler birbiri içinde yüzüyor. 6 kıta boyunca bir aşk şiiri içinde gidip gelen
kapitalist/emperyalist imgeler var. Aslında doğru kullanıldığında çok hoş bir
teknik bu. Kürt gibi yani. İyisi iyi, kötüsü de çok kötü. Ama burada olmamış. Üçüncü
kıtada sevgiliye seslenmeyi bırakmış ve birden bizlere, şiir okurlarına dönmüş:
Habil’in hakkı Kabil’den sorulmadı zaten,
unutun! (Seyirciye dönüyorum) Yav yenge pas vermiyorsa bize ne gardaşım.
Sen niye şiirindeki birliği ve hitabı bozup birden “kestiiiik” deyip bize
dönüyorsun. Sonra tekrar “motooor” deyip aşka rücu ediyorsun? Olmaz, beni bu
şiire inandıramazsın, üzülürüm. İllegal gözyaşları, steril acılar, hangi birini
sayayım bu kalıpların ben de yoruluyorum. Bi torba böyle çöp var bu kitapta. Bu
ne?
Sana söylemediğim şeyler var, aklın Nepal’de kalmış romantik
bir 68’lidir
Ruhun Slovakya’nın kurtuluşuna çoktan asker yazılmış
HAHAHAHAHAHAHHAHAHAHHAHAHAHHAHAHA.
ÇOK KOMİK YA. Bu dize Gezi parkı isyanları sırasında imzalanan Bizde Çok Adam Bulunur
antlaşmasından daha komikmiş. İnternetten açayım da bir daha okuyayım o
muhteşem bildiriyi. (Önce seyirciye dönüyorum sora muhataba) Şiir adına
hayatınızda yaptığınız tek politik şey idi. Doğru, yanlış. Orasını Allah bilir
ama şiir adına yaptığınız en komik ve politik eylemdi. Bundan sonra 100 yıl
lirik yazsanız kimse size karışmaz.
Not: En son paylaştığım dize İsmet Özel'den aparma imiş. M.Ç.'ye teşekkür, nazar-ı dikkat için. Dize şöyle:
evi Nepal'de kalmış/ Slovakyalı salyangozdur ruhum
Not: En son paylaştığım dize İsmet Özel'den aparma imiş. M.Ç.'ye teşekkür, nazar-ı dikkat için. Dize şöyle:
evi Nepal'de kalmış/ Slovakyalı salyangozdur ruhum
buraya yorum yazan niye kalmadı yayınlamıyor musun neye alınganlık gösterdin.
YanıtlaSildemek yorum yazan kalmamış bu daha üzücü sanki
YanıtlaSilbirikimli şairin birikimli eleştirisi hiç bir kısmını birine eleştiri diye kullanmam.
YanıtlaSilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil