Madem Word makinamız var, şiiri üzerine edemediğimiz lafları
cenazesinin üzerine üfleyelim bakalım İzzet Yasar’ın. İzzet Yasar’ın cenazesi
yerde kaldı. Ben oradaydım gördüm, yerden kaldırdım gömdüm. Bir şey yok bunda. Bir
ölüm yazısı yazmak için çok gencim ama, yazamam ben ölenlerin ardından. Yine
dirilere saldırayım o vakit cümleler içine dizilmiş kelimelerimle, biri ağzımda
ama. İzzet Yasar’ın cenaze töreni şimdiye kadar gördüğüm en az katılımlı cenaze
töreniydi. Tam tespit edememekle birlikte 15 kişi kadardık Zincirlikuyu
Mezarlığı’nda. Twitter takipçileri yoktu, yazdığı şiirlerden etkilenmiş
hayranları (ben hariç) yoktu. Onu dolduruşa getirip hastalığının da etkisiyle
ondan yararlanan önemli kişiler yoktu. Bir vahşi suçluyu gömer gibi, bir
kimsesizi gömer gibi ya da bir gerillayı gömer gibi gömdük toprağa İzzet’i.
Öyledir ya, doğuda, Valilik, gizli gömerlerse teslim eder ailelere gerillanın cesedini:
Törensiz, slogansız. Hayat arkadaşı Seçkin Hanım dışında 4-5 daha akrabası
vardı törende Yasar’ın. Murat Yalçın, Elif Sofya, bu ikisinin evladı vardı.
Bunlara seküler diyelim. Diğer taraftan, Ahmet Kekeç, Semih Kaplanoğlu, Suavi
Kemal Yazgıç, Selahattin Yusuf, bir de adını unuttuğum bir muhabir, sonra
ortaya çıktı AA muhabiri imiş. Kaç kişi ediyor benimle birlikte? 15 kişi. Adını
unuttuğum, vücudunu fark etmediğim birileri varsa onlar kusura bakmasın. Çünkü
ben bakarım. Cenazeyi musalla taşından alıp arabaya koyduktan sonra diğer
taraftan olanlardan biri yanıma yaklaşıyoruz siz şu kişi misiniz diyor. Evet diyorum.
Son kitabınız güzeldi diyor. Bir başkası başınız sağ olsun diyor, diğeri siz de
çok üzerine gittiniz deyince bunu konuşmanın yeri değil diyorum. Diğer ikisi
ile birbirimizi tanıdığımız halde selam vermiyoruz. Çünkü rejim buna müsaade etmiyor.
Ne ise! Ertesi gün AA ve reisçi gazeteler cenazeyi haber yapıyor, kadrajda olmadığım
fotoğraf seçiliyor, cenazeye gelenlerin sayıldığı bölümden de adım çıkarılıyor. Ne
ise.
Arabaya yüklenen cenaze Feriköy mezarlığına gitmek üzere yola çıkıyor. Ben
de mini bir otobüse biniyorum fakat o da ne? Otobüste insan sayısı çok az, bir
cenazeyi taşımaya yetecek kadar insan (erkek) yok. İniyoruz mezarlığa, Murat
Yalçın, biri yaşlı iki akraba, bir de ben (erkek olarak) kalmışız. El mecbur, davranıyoruz.
Fakat yolun ilerisinde mezarlık duvarı ile soldaki mezar taşları arasında
sadece bir insanın geçebileceği kadar boşluk olduğu için öncen bir, arkadan bir
kişi tutmak zorunda kalıyoruz tabutu. Önde ben varım, ben taşıyorum tabutu fakat
arkamdakini bilmiyorum, Murat olabilir. Bir ara tabut düşecek gibi olunca sol
omzumla taşıdığım tabuta bu kez sağ elimle yukarıdan destek veriyor, o an omuz
kemiğime saplanıyor tabutun ahşap köşesi, düşürmüyoruz tabutu, yol genişliyor,
tekrar 4 kişi rahatça taşıyoruz. Tabutun omuz kemiğimi zedelediğini çok sonra,
oradan bir türlü geçmeyen ağrıyı teşhis ederken anlayabiliyorum ancak. Terk
edilmiş bir cenazeyi taşırken yaşadığım korku ve şokla anlayamamışım
incindiğimi. Terk eden kişilerden ertesi gün Star’daki köşesinden bir
hüngürdeme yazısı yazıyor. Ben de okudum, üzüldüm tabii. Uluorta bir şey de
yazamadım. Yas dağılsın diye bekledim.
İzzet Yasar etkilendiğim bir şairdi.
Yaşarken onunla hiç karşılaşmadım. Dergileri çok iyi takip ettiğini biliyorum,
çıkardığımız bir dergiye abone olmak istemişti 2009’da hesap numarası istemişti,
mail bana yönlendirilince protokol listesine yazıp her sayıdan bir adet göndermiştim.
Sonra, Gezi İsyanı’ndan sonra kafayı yediğini düşündük, attığı tweetlere cevap
verdik, ben birkaç kez şaşkınlığımı dile getirdim. Sonra kendi haline bıraktım.
Ama eskiden yazdığı şiirleri de okumaya devam ettim. Arkadaşlarım bana Berkin
Elvan’ın ölümü ile o tuhaf cümleleri söyleyen birinin Berkin’i öldürenlerden ne
farkı diyorlardı, anlamıyordum. Ölüm
haberini duyar duymaz da kendimi cenazede buldum. Bir babayı mı gömmeye
gelmiştim yoksa sadece gövde gösterisi mi yapmak istiyordum, hiçbir fikrim yok,
cenaze törenlerine katılmayı, yakınlara başsağlığı dilemeyi severim, önemli
bulurum böyle şeyleri, arkadaşlarım bilir. Belki de gizli gizli rabıta-i mevt
yapıyorumdur çözmek mümkün değil. Bilmiyorum.
Ama sağcılar ne yaptılar? Cenazeyi
yerde bırakıp kaçtılar, ardında yazı yazdılar, hâlâ yazmaya devam ediyorlar.
Solcular ne yaptılar, örgütlü değil diye adamı aforoz ettiler. Biz ne yaptık? Biz
ne yaptığını bilmeyenler. Bilmiyoruz. Hep ağzımızdadır bu kelime.
İzzet inançsızdı, kimseden beklentisi yoktu. İnançsız olması
bakımından manen, beklentisiz olması bakımından da madden bunlar tarafından
kabul edilemezdi, edilmedi de. Elini yeni rejime açmış bir sürü gözü aç insan
arasında rüşvet almayı reddeden vergi memuru gibi terk edildi İzzet Yasar. Ben
bu olaydan ibret aldım. 13 Temmuz 2018 günü olan bu olayın özetini edebiyat
okurunun önüne bırakıyorum. Aynı zamanda yalansız olarak aktardığım bu vaka,
sosyolojiyi de ilgilendirir. İrdeleyen akademisyenler olursa bana haber
versinler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder