Bu Blogda Ara

10 Ekim 2018 Çarşamba

Gökyüzünde Bir Cenaze Töreni


Madem Word makinamız var, şiiri üzerine edemediğimiz lafları cenazesinin üzerine üfleyelim bakalım İzzet Yasar’ın. İzzet Yasar’ın cenazesi yerde kaldı. Ben oradaydım gördüm, yerden kaldırdım gömdüm. Bir şey yok bunda. Bir ölüm yazısı yazmak için çok gencim ama, yazamam ben ölenlerin ardından. Yine dirilere saldırayım o vakit cümleler içine dizilmiş kelimelerimle, biri ağzımda ama. İzzet Yasar’ın cenaze töreni şimdiye kadar gördüğüm en az katılımlı cenaze töreniydi. Tam tespit edememekle birlikte 15 kişi kadardık Zincirlikuyu Mezarlığı’nda. Twitter takipçileri yoktu, yazdığı şiirlerden etkilenmiş hayranları (ben hariç) yoktu. Onu dolduruşa getirip hastalığının da etkisiyle ondan yararlanan önemli kişiler yoktu. Bir vahşi suçluyu gömer gibi, bir kimsesizi gömer gibi ya da bir gerillayı gömer gibi gömdük toprağa İzzet’i. Öyledir ya, doğuda, Valilik, gizli gömerlerse teslim eder ailelere gerillanın cesedini: Törensiz, slogansız. Hayat arkadaşı Seçkin Hanım dışında 4-5 daha akrabası vardı törende Yasar’ın. Murat Yalçın, Elif Sofya, bu ikisinin evladı vardı. Bunlara seküler diyelim. Diğer taraftan, Ahmet Kekeç, Semih Kaplanoğlu, Suavi Kemal Yazgıç, Selahattin Yusuf, bir de adını unuttuğum bir muhabir, sonra ortaya çıktı AA muhabiri imiş. Kaç kişi ediyor benimle birlikte? 15 kişi. Adını unuttuğum, vücudunu fark etmediğim birileri varsa onlar kusura bakmasın. Çünkü ben bakarım. Cenazeyi musalla taşından alıp arabaya koyduktan sonra diğer taraftan olanlardan biri yanıma yaklaşıyoruz siz şu kişi misiniz diyor. Evet diyorum. Son kitabınız güzeldi diyor. Bir başkası başınız sağ olsun diyor, diğeri siz de çok üzerine gittiniz deyince bunu konuşmanın yeri değil diyorum. Diğer ikisi ile birbirimizi tanıdığımız halde selam vermiyoruz. Çünkü rejim buna müsaade etmiyor. Ne ise! Ertesi gün AA ve reisçi gazeteler cenazeyi haber yapıyor, kadrajda olmadığım fotoğraf seçiliyor, cenazeye gelenlerin sayıldığı bölümden de adım çıkarılıyor. Ne ise. 

Arabaya yüklenen cenaze Feriköy mezarlığına gitmek üzere yola çıkıyor. Ben de mini bir otobüse biniyorum fakat o da ne? Otobüste insan sayısı çok az, bir cenazeyi taşımaya yetecek kadar insan (erkek) yok. İniyoruz mezarlığa, Murat Yalçın, biri yaşlı iki akraba, bir de ben (erkek olarak) kalmışız. El mecbur, davranıyoruz. Fakat yolun ilerisinde mezarlık duvarı ile soldaki mezar taşları arasında sadece bir insanın geçebileceği kadar boşluk olduğu için öncen bir, arkadan bir kişi tutmak zorunda kalıyoruz tabutu. Önde ben varım, ben taşıyorum tabutu fakat arkamdakini bilmiyorum, Murat olabilir. Bir ara tabut düşecek gibi olunca sol omzumla taşıdığım tabuta bu kez sağ elimle yukarıdan destek veriyor, o an omuz kemiğime saplanıyor tabutun ahşap köşesi, düşürmüyoruz tabutu, yol genişliyor, tekrar 4 kişi rahatça taşıyoruz. Tabutun omuz kemiğimi zedelediğini çok sonra, oradan bir türlü geçmeyen ağrıyı teşhis ederken anlayabiliyorum ancak. Terk edilmiş bir cenazeyi taşırken yaşadığım korku ve şokla anlayamamışım incindiğimi. Terk eden kişilerden ertesi gün Star’daki köşesinden bir hüngürdeme yazısı yazıyor. Ben de okudum, üzüldüm tabii. Uluorta bir şey de yazamadım. Yas dağılsın diye bekledim. 

İzzet Yasar etkilendiğim bir şairdi. Yaşarken onunla hiç karşılaşmadım. Dergileri çok iyi takip ettiğini biliyorum, çıkardığımız bir dergiye abone olmak istemişti 2009’da hesap numarası istemişti, mail bana yönlendirilince protokol listesine yazıp her sayıdan bir adet göndermiştim. Sonra, Gezi İsyanı’ndan sonra kafayı yediğini düşündük, attığı tweetlere cevap verdik, ben birkaç kez şaşkınlığımı dile getirdim. Sonra kendi haline bıraktım. Ama eskiden yazdığı şiirleri de okumaya devam ettim. Arkadaşlarım bana Berkin Elvan’ın ölümü ile o tuhaf cümleleri söyleyen birinin Berkin’i öldürenlerden ne farkı diyorlardı, anlamıyordum. Ölüm haberini duyar duymaz da kendimi cenazede buldum. Bir babayı mı gömmeye gelmiştim yoksa sadece gövde gösterisi mi yapmak istiyordum, hiçbir fikrim yok, cenaze törenlerine katılmayı, yakınlara başsağlığı dilemeyi severim, önemli bulurum böyle şeyleri, arkadaşlarım bilir. Belki de gizli gizli rabıta-i mevt yapıyorumdur çözmek mümkün değil. Bilmiyorum. 

Ama sağcılar ne yaptılar? Cenazeyi yerde bırakıp kaçtılar, ardında yazı yazdılar, hâlâ yazmaya devam ediyorlar. Solcular ne yaptılar, örgütlü değil diye adamı aforoz ettiler. Biz ne yaptık? Biz ne yaptığını bilmeyenler. Bilmiyoruz. Hep ağzımızdadır bu kelime.

İzzet inançsızdı, kimseden beklentisi yoktu. İnançsız olması bakımından manen, beklentisiz olması bakımından da madden bunlar tarafından kabul edilemezdi, edilmedi de. Elini yeni rejime açmış bir sürü gözü aç insan arasında rüşvet almayı reddeden vergi memuru gibi terk edildi İzzet Yasar. Ben bu olaydan ibret aldım. 13 Temmuz 2018 günü olan bu olayın özetini edebiyat okurunun önüne bırakıyorum. Aynı zamanda yalansız olarak aktardığım bu vaka, sosyolojiyi de ilgilendirir. İrdeleyen akademisyenler olursa bana haber versinler.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı.

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı kavunlara haksızlık oldu. Cadde-i Kebir’e bir damla kan düşmesin diye yapıldığını farz ettiğim ku...