Bu Blogda Ara

30 Ekim 2019 Çarşamba

Joker Filmi


Joker adlı filmi izledim. Bir kurmacada adı geçen kötü karakteri başka bir kurmacada kahraman yapmışlar. Aslında kahraman mı yapmışlar anti kahraman mı yapmışlar tartışılmalı. Sinema sanatında asıl malzeme olan insan bedeni iyi kullanılırsa film güzel oluyor. Dolayısı ile bir filmde figüranlardan başlarım oyuncuları dikizlemeye. En son baş karakter gelir nazarı dikkatime. Bu filmde Joker’in kadını takip ettiği sahnede caddeden geçen vatandaşların jestleri çok iyiydi. Bu iyilik, baş karakteri oynayan Phoenix’e kadar ilerlemiş. Adam bayağı da zayıflamış olmalı. Güzel de dans öğrenmiş. Elinden geleni yapmış. Yönetmen de güzel yönlendirmiş. Fakat şu hataya düşmeyelim. Bu oyuncu milletinde deliyi oynamak bir hayaldir ve fırsat ellerine geçtiğinde tuhaf bir doğallık ve kolaylıkla bunu yapabilirler. Bu milletin ikinci hastalığı sette bir aynaya bakarak kendi ile konuşma ve çıldırmadır. Sinema tarihinden örneklerini görürsünüz. Hatta seti mekân dışına çıkarıp sahneyi defalarca tekrarlayabilirler. Yönetmen masada en beğendiğini seçer falan filan. Deliyi oynamak bazen kolaydır evet, ama kötüyü oynamak her zaman zordur. Phoenix’i bu anlamda tebrik etmek gerekir. Eğer bir başarısı varsa kötüyü oynayabildiği içindir. Deli temsiline şerhimi koyuyorum. Buraya daha sonra geleceğim. Unutturmayın.

Gelelim psikozlu yapının (filmde bir yerde paranoyak şizofreni diye geçiyor) kriminal hale gelmesine ve psikozuna sebep olan şeylere. Filmde çocukken başına gelenlerle psikoz arasında, psikoz ile suç arasında, suç ile devrim arasında bir bağlantı kurulmuş. Filmi yazan kafa bunu böyle kurmuş, çok net. İlk soruna çözümü bir psikolog getirebilir. İkinci soruna çözümü bir hukukçu verebilir. Üçüncüye ise “yetmez ama evetçi” bir solcu yorum getirecektir. Gördüğünüz üzere, bu üç düğümün çözümü için Türkiye sınırlarında yaklaşık (kapsama kümeleri ile birlikte) 240 milyon insan bulunmaktadır. Yarısı çocuk olsa eder 120 milyon uzman. Her travma yaşayan nevrotik ya da psikotik olmaz. Olsa bile suç işlemeyen deliler de vardır. İşleseler bile bunun sonucu halk ayaklanmasına dönmez. Fakat aradan ikinci sorunu çıkardığımızda, mesela delilerin devrim yaptığını (peygamberlere bakın) görmüştür dünya. Masum deliler. Dayanamıyorum, tehlikeli sulara giriyorum yine, kestim.

Gelelim yukarıda söz verdiğim meseleye. İnsan etinin en muazzam kullanımı olan oyunculuk, sanatın da en güzide köşesinde kendisine yer bulur, itibarlıdır. Bir başkasının yerine geçme sadece o kişinin sesini ve mimiklerini taklit ederek gerçekleşmez. Kanın boşaltılıp aynı kan grubunun kalbe pompalanmasını, bütün kemiklerin kırılıp taklidi yapılan kişinin iskeletine bürünülmesini de gerektirir. Bir oyuncuyu yürüyüşünden tanırız, yürüyüşünü değiştiren kişi, DNA’sını da değiştirmiş demektir. Buraya kadar okey. Psikoz yani bilincin yarılması da yukarıda iyi oyunculuk hakkında söylediklerimize benzer özellikler taşır. Psikotik empatisini kaybetmiş durumdadır. Kendisini zaten başkasının yerine geçirdiği için karşısındaki ile özdeşleşemez. Libidosu, hayat enerjisi kendisine yönelmiştir. Önemli hisseder. Olmak istediği kişi olur, süper ego zayıflar. Sizden sürekli sigara ister, istemekte haklıdır. Konuşmanıza izin vermez, söylediklerinizi hafife alır, ezberden konuşuyor gibidir. Evet, oyuncular da metni ezberledikten sonra ezberden konuşurlar elbette. Daha çok var, yukarıda bahsettiğim uzmanlar bunu çok iyi bilir, 120 milyon kişi, Türkiye’de. Dolayısı ise benim filmi beğenmeme sebep olanlar sizinkinden biraz daha şey idi. Bunları düşündüm. Ha, bana kalırsa, deliler devrimin başına geçemezler, genelde devrimi yapanların başındakiler, sonrasında muhakkak delirirler. Bunun filmini yapmak politiktir işte. Diğeri sanat oluyor. Gerçi O da politik.

Oyunculuk sanatı, psikozu tetikliyor olabilir. Tartışmalı bir sınır var orada. Böyle rolleri oynamak hem cesaret hem yetenek gerektiriyor. Phoenix’i tebrik etmek gerekir elbette, eğer psikotik değilse. Bir kere de ekranlarda kendimiz olalım bakalım demediyse?

Cihat Duman, 30.10.2019

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı.

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı kavunlara haksızlık oldu. Cadde-i Kebir’e bir damla kan düşmesin diye yapıldığını farz ettiğim ku...