Bu Blogda Ara

26 Haziran 2012 Salı

Kızkardeşleşmek, Etimolojik Bir Sapma Mı?-Volkan Odabaş


Cihat Duman, eleştirdiği ‘şey’lerin omzundan bakıyor okura bu defa.
Kızkardeşleşmek’le(*) kendi şiir dilinde söyleyiş olanakları deniyor. İroninin ve
humorun sınırlarında dolaşıyor. Bazı loncalara selam gönderiyor. Bazı köşe taşlarını
yerinden ediyor, sarsıyor, parçalıyor.

“Kendime bir özlemek aldım kokluyorum” diyen şair, yalnızlığa lirik açılımlar ekleyen
nice şiirlere gönderme yaparak, bu tür şiirler üreterek ortalıkta boy gösteren şairleri
de hedef alıyor. Kendi kalbine inanmayı seçenlerin tarafından bakıyor hayata.
“Kendini bil ” gibi bir didaktik söylemle okuru uyarmayı ihmal etmiyor. Şiirimizde çok
tartışılan ve hala tartışılmaya devam eden seksen kuşağı şairlerinin nerede olduğunu
merak ediyor. Merakı kendince tabi…

Yer yer küfüre ve argo bir şiir diline hakim olan kitabıyla Cihat Duman, geç kuşağın -
ki 80’li yıllarda doğan şairleri kastediyorum- öne çıkan adlarından. Ürettiği yeni yeni
sözcükler ve sözcük öbekleriyle, kendi dünya algısını ve bu bağlamda poetikasını
kurmayı başaran şairlerden. Sorun edindiği durumların, olayların, olguların üzerinden
kendisiyle içli dışlı olmadan, merkezden çok çevreyi göstermeyi seçen bir şiir Cihat’ın
şiiri.( Gözleri: İki Film Birden ve Bedava Dakikam Var başlıklı şiirleri özellikle burada
anmak istiyorum ). Özbenle ayrı düşünmeyen, çatışmayı duyguların ötesinde katı
gerçekliğin aksayan ve komik yanlarından aktarmayı seçen kitapta, şairin devraldığı
şiir mirası ve izini sürdüğü şairlerin peşinden gittiği söylenebilir. Peki kimdir bu
şairler?

Argoyu şiire yedirdiği için Can Yücel; kendi trajedisi ile yüzleşmekten kaçınarak ironiyi
ve cinselliği şiirine taşımayı seçtiği için Cemal Süreya; bireysel olanla toplumsal
olanın arasını kesin çizgilerle çizmeyip, zaman zaman karşı tarafa geçmeyi seçtiği
için Metin Eloğlu.

Fakülte Bahçesinde Ettiğim Nutuk adlı şiir, yukarıda adı geçen şairlerle akrabalık
kurduğunu gösteriyor Cihat Duman’ın: “komik olmak istiyorum herkes bana götüyle
gülsün // tanrıyla iki kez görüşürüz değil mi/ikisi arasında görmezlikten gelme bir yer
küre/”aşk da biraz böyledir işte/askeri rejimler dahil // bi şey söylemek
istiyorum/yazmak, hangi tür suskunluğun tercümesiyse artık…

Cihat Duman şiirinde imge, savrukluğun ve düzensizliğin yarattığı etkiyle
bütünleşiyor. Şiirsel töz, bu etkinin anlam katmanlarında gizleniyor. Parçalardan
bütüne doğru yol alan bir şiir bu. Güldürücü ama trajik; yalın ama sarsıcı; daha da
ötede uyumsuz ve cin fikirli: “kalple bağlantıyı koparmış bi torba damar/tartsam üç
buçuk kilo gelecekti/o yüzden harfleri esirgemedim/seni bir patlıcanı prize takar
gibi/0luşmuş bir şekilde aklımda bembeyaz tutuyorum”. Şairin kendi lirizmine olanak
olarak geliştirdiği şu söylem bile bir hinlik taşıyor sanki: “ölüm bizi boynu kırık bir it
gibi/boynu kırık bu dünyaya bırak gitmişti”

Reşit İmrahor’dan alıntılanan bir epiğrafla açılan ikinci bölümde Cihat Duman,
modern toplumun ve modernliğin yarattığı tutunamama halini bireyin hayat
karşısındaki ‘saçmalama’ olanaklarını da kullanarak anlatıyor. Bir yerde olan ama
olduğu yeri net olarak algılamayan kişilerin ruhunu kazıyor şair. Derinlere iniyor,
dinsel ritüellerin kıskacındaki insanı, kutsadığı değerlerin hiçliğiyle tanıştırıyor:
“kahreden rabbinin adıyla okur/benseni birdamlagözyaşından yarattım sonra
boğuldun”. Ciğerlerine kadar interneti olan bir kalabalığın içinde, yalnız ve yoksul
geçinenlerin yanına sığınıyor. Onlara göre bir tavır takınıyor. Demokrasi diye
insanlara yutturulan yalanları açık ederken, iktidarını pekiştirmeye çalışan tüm
düzenbazların ipliğini de pazara çıkarıyor.

Cihat Duman kızkardeşleşmek’te, Türkçenin alışılmış söz dizim kalıplarını bozuyor
çoğu kez. Dilin cümle yapısını ve semantik niteliklerini şiir dili bağlamında yeniden
kurguluyor. Kendi şiirinin biçemine yeni bir zemin arıyor. Sözcüğün başında ve
ortasında bazı heceleri büyük harfle yazıyor. Bu bölümdeki “Allah’ını SEVersen
Aşağıdaki Fiileri İNCELE” ve “İlkokul Defterimin 26. Sayfası” adlı şiirler bu bakımdan
oldukça dikkat çekicidir.

“Yalnızlığın da bir a mı var?” adlı üçüncü bölümde şair, eleştiri oklarını bu defa daha
da keskinleştirir. Kadınların nesneleştirilmesinden duyduğu nefreti dile getirir.
Görselliğin yüceltildiği çağda, kadına biçilen rol modellerini alaya alır. Ruhtan
uzaklaşan, kalpten kovulan bireyin içine düştüğü bunalımları okura gösterir.
Bağımlılıkları elinde bocalayan burjuvazi sınıfının tükenmişliğine değinir: “iş hayatı ev
hayatı çocuk va’kravat/muhteşem hareketler fuzuli borçlar”
Cihat Duman, sözcüklerin çağrışım olanaklarını sonuna dek kullanmayı seçiyor
kitapta. Arkaik sözcüklerin varlığı, gündelik dilin dışında bambaşka bir dil yaratmak
istediğini gösteriyor şairin. Şairin dilsel bu tavrı, şiirdeki sorunsalın ifade biçimini
belirginleştiriyor. Forwad, uhuş, fatarsan, olumsallamak, amışır, zantur, axşE, naratif,
taşkala, vizzik… gibi sözcüklerin anlamları, şiirlerin bütününe bakılarak
çözümlenebilmektedir ancak.

“10 Saniye Boyunca Benn ” de şair, kendine ayna tutmayı seçmiştir. Şiir öznesi,
belirlenen zaman aralığında kendisini kuşatan nesnelerin ve diğer varlıkların yerini
belirlemeye çalışır. Beş duyunun algılama biçimlerini sıralar. İçinde yaşadığı gerilimi,
çevrenin ruhunda bıraktığı etkiyle birleştirir. Basit gibi görünen ve taşrada hissedilen
boşlukta olma halini, adeta bir sinemasal dille aktarır. Betimlemeler yaparak, zihninde
oluşan görüntüleri yerli yerine oturtmayı dener.

“Gizli Forvet” adlı dördüncü bölümde Cihat Duman, başta internet olmak üzere
medya dilini şiirindeki temel problemin iletici aracı olarak yeniden dönüştürüyor.
Rakamlardan, harflerden, sayılardan, farklı yazı punto boyutundan yeni bir söyleyiş
alanına kayıyor. Merkezde ‘kadın’ın toplumdaki fenomolojik varlığına göndermelerde
bulunuyor. Devletin, toplumun, dinin, geleneklerin, töresel kuralların kuşattığı kadın
kimliğini sorguluyor. “Aile-çocuk-anne” üçgeninde kadınlara farklı yaşam alanları
açıyor şair şiirlerinde: “çok yalnızım anneler, salatalık soyup verseneler/şu çocuklar
en sonunda beni çıldırtıp gidecekler”

Verili dilin ve kültürün yarattığı bütün toplumsal düzene itiraz ediyor gibidir Cihat
Duman’ın şiiri. Bu yönüyle Ece Ayhan’la bir dirsek bağı kurduğu söylenebilir. “Kaos
Teorisinde Fraktal Kadar Üzgün” başlıklı şiirde şöyle der bir yerde özne: “devlete
vatandaş olarak devlet vatan ediliyordur bu/anneler insan, çiçekler toprak, mezarlar
petrol doğuruyor”

Şair, toplumun farklı katmanlarından, sınıflarından çoğu kadının insanlık hallerini
ironik yanlarıyla aktarıyor bu bölümde. Kaynana şefkatine muhtaç gelinlerden, bakire
kızlardan, Bülent Ersoy gibi cinsiyet değiştirenlerden, Aslılardan, Leylalardan, popüler
kültürün içinde olan siyaset ve sanat kadınlarından, erotiksi kadınlardan, şampuan
reklamında oynayan kadınlardan, mülkiyeti ellerinde bulunduran kerhane
kadınlarından yola çıkarak varoluşun neliğini sorgulamaya ve anlamlandırmaya
çalışıyor.

Cihat Duman son bölümde, Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunları’nı şiirine taşıyor. Burada,
türler arası bir geçişle romanın ruhunda bıraktığı izleri öz trajedisiyle bütünleştiriyor.
Bu defa şair, yaşadığı ülkeyi ve ülke sorunlarını romanın ana kahramanı olan Hikmet
Benol’la empati kurarak göstermeye çalışıyor: “kırmızı bir gerçek yazdı/insanın altını
çizdi/gerçeklere kızılmaz//ülkemizin dört bir yanı köylülerle çevrilidir/ülkemizde dağ
vardır//asker gönderince teşekkür gönderirler//şimendifer üzerinde duran toplu
heykeller”

Kendi iç hesaplaşmasını, modern edebiyatın kurucu metinlerinden biri olan bu eser
üzerinden sağlıyor. Dünya ile arasına koyduğu sınırı daha da belirginleştiriyor Cihat
Duman. Hastalıkla pençeleşen yüzyılın ölümünü izlemektedir çaresizce, sanat diye
ortaya atılanların sahteliğine itiraz etmektedir, büyük bir “oyun yeri” olarak
tanımladığı ülkesindeki kötülüklerden uzak durmak için çaba göstermektedir. Bu
tiyatral sahnede, aklını yitirmiş bir ‘insanlık’ panoroması çiziyor aslında şair. Erdemin
uzağına düşmüş insanın kötülüğe batmış gövdesini kurtarmaya çalışıyor bir bakıma.
Şairin Oğuz Atay’la bağ kurma nedeni, her iki yapıtın da –biri roman, biri şiir- “acı bir
alayla”(**) okuru yüz yüze bırakmasıdır sanırım. Öyle ki kendi gecekondusuna
çekilen Hikmet Benol gibi şair de kendi taşrasına çekilmiştir. Acılarını, korkularını,
sanrılarını, çevresini kuşatan yalnız ve çaresiz insanları, umutsuzluğunu, büyük bir
oyun sahnesine dönüşen dünyayı buradan anlamlandırmıştır.
Cihat Duman, bir düşüşün acı çığlığını, kahkahalarla duyuruyor bize. Bilgeliğin sırrına
ermek için yol gösteriyor. Oynadığımız bu büyük oyunu kazanmanın tek kuralını
açıklıyor kızkardeşleşmek’te:
“dünyada yeteri kadar acı var zaten/ /aklımızı koruyalım ”

(*) kızkardeşleşmek, Cihat Duman, Pan Yayıncılık, İstanbul, Mart 2012, 84 s.
(**) Sabitfikir’in 14. sayısında / Nisan 2012, Murat Gülsoy’un Tehlikeli Oyunlar üzerine yazdığı yazı
dikkat çekicidir.

Volkan Odabaş, Sincan İstasyonu Haziran 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kuru Otlar Üstüne Üzerine

Yazarın notu: Okuyacağınız yazıda sürpriz bozacak bir yorum bulunmamaktadır. İnsanlar roman okumayı bıraktılar. Film ve dizi izlemeye deva...