Filmekimi kapsamında bugün Beyoğlu Sineması’nda Mr. Nobody filminden tanıdığım yönetmen
Jako Van Dormael’in Yeni Ahit ( The Brand New Tastament) filmine gittim.
Koltuk birazcık hüzünlü bir yerdeydi ama olsun, boyun bükerek izlediğimize
değdi çok şükür. Tanrı Brüksel’de bir apartmanda karısı ve kızı ile birlikte
yaşamaktadır. Alkoliktir ve diğer aile bireylerine şiddet uygulamaktadır. 10
yaşındaki kızı evden bunalır ve kaçmaya karar verir. Kapısız ve penceresiz olan
bu evden ancak çamaşır makinesi ile kaçabileceği haberini rahmetli ağabeyi İsa’dan
öğrenir ve dünyaya düşer. Hedefi 6 tane daha havari bulup annesinin isteğini
yerine getirmektir. Bundan sonrası ise tamamen yönetmenin zekâsına bırakılır ve
kurgu çatır çatır ilerler. Çatır çatır ilerleyen ve metafiziği mevzu edinen bu
kurguyu Mr. Nobody filminden
hatırlıyoruz. Dünyadaki bir kuru temizleme dükkânına ait çamaşır makinesinden
çıkan çocuk (buradaki vajina göndermesi açık fakat sokağa çıkar çıkmaz yağmur
yağmasını anlamadım, Tanrı da aynı şekilde dünyaya geldiğinde yağmur yağıyor,
vaftizi simgeliyor olabilir) önceden belirlediği havarileri aramaya koyulur. Dramatik
ironi burada çok ustaca planlanmış şekilde (yönetmen aynı zamanda oyun yazarı
olduğu için bu mevzularda becerikli) işler. Bu aşamadan sonra normal bir filmde
ya da hayatta gördüğümüz alelade diyebileceğimiz sözler, dramatik ironi
etkisiyle seyirciye çarpar. Seyirci bazen güler (güldüm) bazen ağlar (ağladım).
Normalde bir insanın başka bir insana ben ağlayamam ama insanların iç müziğini
duyabiliyorum demesi alelade ve lirik gelebilir bize. Fakat olayda ne zaman
öleceğini bilen kolsuz güzel kadın ağlıyor ve kendisini Tanrı’nın kızı olarak
tanıtan kız çocuğu bu sözleri söylüyorsa insan etkileniyor tabii. Çocuğun
hedefi yeni bir ahit yazmak değil aslında, yepyeni bir ahit yazmak. Bunun içinde
abisi Rahmetli İsa’dan aldığı öğüdü dinliyor. İlla sen yazmak zorunda değilsin,
birilerini bul yazdır. Hatta kendi başlarından geçen şeyleri yazsınlar, anıları
falan. Sokakta kalan bir amcayı kâtip olarak yanına alan Çocuk, havari havari
dolaşıp, başlarına gelen şeyleri anlattırıyor. Bunu da kutsal kitaba
yazdırıyor. Bu arada bazı yerlerde çocuk tanrı anlatıcı pozisyonunda
havarilerin özgeçmişini okuyor, onları tasvir ediyor, bu tasvirlere
baktığımızda yönetmenin asıl maksadı anlaşılıyor. Yönetmen asıl kutsal sözleri,
mecaz aracılığı ile kuvvetlendirerek salondaki seyirciye söylemiş oluyor
böylelikle. İlk havariyi tanıtırken onun güzelliğinden şöyle bahsediyor: Gülüşü,
sedef boncukların mermer merdivenlerden düşüşü gibi. İzlenmedi gereken önemli
bir film. Türkiye’de neden yaşanmaz sorusuna “çünkü onun dışında sanat”
yapılıyor cevabını düşündürtmesi açısından muazzam.
Bu Blogda Ara
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı.
Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı kavunlara haksızlık oldu. Cadde-i Kebir’e bir damla kan düşmesin diye yapıldığını farz ettiğim ku...
-
(Yazı şahsi kin gütme yazılarından biridir, edebiyatla alakası yoktur. Şahıs, açlık grevleri için imza toplarken benden imza istememiştir...
-
Yazarın notu: Okuyacağınız yazıda sürpriz bozacak bir yorum bulunmamaktadır. İnsanlar roman okumayı bıraktılar. Film ve dizi izlemeye deva...
-
Canınız ferahlamak istiyor ve şiirlerinizi paylaşmak zorunda kalanları kontrol ediyorsunuz. Adınızı yazıp aratıyorsunuz. Hangi dizelerin ins...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder