Bugün servetimin 4’te 1’ini bir şiir kitabına yatırdım. Özgür’den
gelen 250 TL borç beni zengin edene kadar oldukça karamsardım. O para gelince
oh dedim, o kadar da öfkelenecek bir şey yokmuş, insan bir kitaba 10 lira
verebilir, nedir ki? Kitabı okumaya başlayınca şairin okurla taşak geçtiğini
anladım ve öfke ile bu yazıya oturdum. Zaten gribim, yorgan altından yazıyorum.
Bir insan düşünün ki, üç kere cinsiyet değiştirme ameliyatı
olsun, 50 kadından ayrı ayrı kürtaj yaptırsın, annesini ve babasını yedişer kez
kaybetsin, kardeşi kanser olsun, her gün diyalize girsin, kel ve şişko olsun,
kalbine tel takılsın ve tüm bunlardan kurtulmak için şiire sığınsın. İşte Ali
Lidar ‘Alengirli Şiirler’de böyle bir personayı canlandırmış. O ağlak tavır, o
her şiirde geçen uyku/rüya, o her şiirin sonunda olan ayrılıklar, kova kova
gözyaşı, kılıbık metaforlar, aslında metafor bile değil metafor filan hiç
kullanmamış, bilmiyor, duymamış, cahil, varetme sancısı çekmemiş, orijinal
olmak için tepinmemiş, ordan burdan çalmış ve önümüze eser diye bırakmış, eser
değil, başka bir şey bu, garibanca bir rezalet. Sonra gençler bunların
bastıkları kitaplara, yazdıkları tivitlere bakıp zehirleniyorlar. Bunlar bi
nevi şiirimizde dolaşan Beyaz Toroslar. Gençlerimizi bu taklitçi, yararsız,
hımbıl, gerizekalıca şiirlerle kandırıyor, bagajlarda, bir asit kuyusuna doğru
taşıyorlar. Bunların pazarlamasını da elbette Otomobil Dergileri yapıyor. Kendi
kendilerini pazarlasalar zaten derdimiz olmayacak.
kırılsak da tırnak uçlarımıza kadar (sayfa 6)
çünkü kırıldım saç uçlarıma kadar! (Cahit Zarifoğlu)
ben her şeyi birkaç saniyeyle kaçırmakla meşhurum (sayfa 23)
ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum (İsmet Özel)
ucuz hayatların anlatımı da ucuz oluyor (sayfa 32)
ucuz hayatların anlatımı da ucuz oluyor (Cihat Duman,
Kızkardeşleşmek)
kabiliyetsizin tekiyim/ ismimin baş harfleri (sayfa 33)
seçkin bir kimse değilim/ ismimin baş harfleri acz tutuyor
(Cahit Zarifoğlu)
ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil (56)
sen beni öpersen belki
de bulvarlar iltihablanır
çağdaş coğrafyalarda
üretir cesetlerini siyaset bilimi
o vakit bir sufiyi
darplarla gebertebilirsin
hayat bir yanıyla
güzeldir canım, sen de güzelsin (Ah Muhsin Ünlü)
sen o anların ardında kuş olur göğe yükselirsin (sayfa 69)
sen kuş olur gidersin bir trenle (Cahit Zarifoğlu)
Parodi mi bunlar? Pastiş mi bunlar? Metinlerarası mı bunlar?
Hiçbirinde italik yok, metnin diğer kısımlarında da ironi yapılığına dair bir zekâ
belirtisi yok. Bilirsiniz, ironi biraz kafa işidir. O kafa da burada olmadığı
için biz bunlara hırsızlama diyoruz. Esinlenme bile değil. Direkt aparma,
çalma. Burda bu kitabı basan İthaki Yayınları’nın da sorumluluğu da vardır bu
paçavraları yazan sözde söz yazarının da. Lamı cimi yok! Yargılanacaklar. Böyle
sahtekârlık olmaz. Bunlar benim tespit edebildiğim hırsızlıklar. Kim bilir daha
hangi şairlerden hırsızlık yapıldı. Üstelik kitabı bitiremedim bile. Şiirimizde
Beyaz Toros dolaştırıp kitapçılarda, okul önlerinde, internetlerde
dolaştırarak, gençleri şiirin bu olduğuna inandırmanın hesabını verecekler. Onca
malzeme, teknik varken memlekette bu gerici bu mutaassıp metinleri şiir diye
yutturmaya ne gerek vardı? Maksat neydi?
Eserdeki saçmalıklar bundan ibaret değil. Hırsızlık
yapılmayan dizelerde de sürekli bir tekrara düşülerek verdiğimiz para çarçur
edilmiş, kalplerimize beyinlerimize girileceğine ancak işkembelerimize
girilebilmiştir. Sürekli bir gurultu, ağrı. Her şiirde park, yağmur, uyumak/rüya
var. Adam uyanıyor şiir yazıyor sonra uyuyor. Bir parkta, hep yağmurlu bir
havada… İnsanın romatizması azıyor, dizlerine sancı giriyor vallahi.
Bu yağmur bu saatte
nasıl da davetkar (YAĞMURA HALLENİŞ)
Sızdıkça camdan ev
önündeki kaldırıma
Uyunur mu hiç? (UYUMA
ARTIK BİR ÖNCEKİ ŞİİRDE UYUMUŞTUN)
Bu senin uzaktan
güzelliğin
Ev içleri gibi
darlayan içimi
Ah! (AH YA AH. AHSIZ
OLUR MU HİÇ, İÇLENMEDEN OLUR MU)
Senin de camından
süzülüyor mu diye (KUZENİM YAZMIŞ)
Kalkıp geleyim diyorum
İlk ayakkabıyla evinin
önüne (OVV BULUŞ, BAYILIRIM ŞİİRDE BULUŞA)
Ama bende bu talih
varken
Yarı yolda yağmur
kesilir (İSKİ FATURASI)
Sen uyursun (TABİİ,
UYKUSUZ ŞİİR OLMAZ)
İyisi mi
Yağmur dursun. (EMRİN
OLUR PAŞAM)
(sayfa 24)
Birinci tekilden
ikinci tekile yazılan lirik şiiri daha önce eleştirmiştim. Merak eden o yazıyı
bulur. Ben daha fazla kendimi yormak istemiyorum. Sizi uyarıyorum. Bize vereceğiniz
parayı, şiir bütçenizi bunlara ayırmayın, ekmeğimize el uzatmayın. Kürdisatan'da doksanlarda JİTEM'in kapı kapı dolaşıp Kürt toplaması ve asit kuyularında yok etmesi neyse, şiir aleminde bu tellalların, iktidar zafiyetinden (evet, eleştiri yoksa iktidar yoktur) faydalanıp içi boş metinleri sanat diye yutturması odur. Bunlar elbette tarihe kalmayacak ama şimdiki zamanda da müdahale edilmesi, altı çizilmesi gereken kişiler. Bu kişilerin kapısına bir adet çarpı koymak her vicdanlı şiir okurunun işidir.
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil