Gerizekalı İtalyan Halkı ya da Bürokrat Sınıfı bir gün
yemekhaneye gelerek geminin yağ kaçırdığını ve acele bir şekilde temizlenmesi
gerektiğini buyurur. Sözünü dinletmek için de emri Baş Buyurgan’dan (Filmde
Beybaba olarak, iş bu yazıda Berlusconi olarak geçen karakter) aldığını söyler.
Bunun üzerine Muhalif İki İtalyan Vatandaşı Cenk ve Alper (Nadir Sarıbacak ve
Özgür Emre Yıldırım) rahatsız olurlar. Cenk ayağa kalkıp Gerizekalı İtalyan
Halkı’nın üzerine yürür, Gerizekalı İtalyan Halkı Cenk’e “orospuçocuğu” der ve
Gezi Parkı patlar. Esrar, alkol ve yiyecek tükenmenin yaratığı kaos ortamına
bir de hiyerarşiden kaynaklanan savaş eklenir. Genel rejimden koparılıp akıl
hastanesi, hapishane ya da kurmaca rejimlere (Lobster, Kynodontas, Gemide, Das
Experiment) has “yeni bir dil” vücut bulmuştur. Baba Berlusconi maaşını tıkır
tıkır aldığı halde çalışanlar maaş alamamakta, alıp alamayacaklarını
bilememekte ve en sıkıntılısı, bu gemide daha ne kadar aç susuz kalacaklarını
bilememektedirler. Ekip her ne kadar irticalen, demokrasinin gerektirdiğini
yapıp Kaptan Köşkü’ne çıksa da taleplerini Beybaba’ya iletemez, köşkten
kovulurlar.
İnsanların açlıktan kıvrandığı bir anda zuladaki sucuğun Cenk
tarafından bulunup, kimse ayırt edilmeksizin, pişirildikten sonra dağıtılması
ve Beybaba’nın (İtalya’daki bor madenleri efsanesine çok benziyor) bu buluş
karşısındaki tavırları devlet aygıtının adeta bir özeti gibidir. Filmin de
seyirci tarafından en çok perestiş gören dakikalarıdır bunlar. Altı tane öfkeli
adamın gergin durumları seyirci tarafından kahkaha ile karşılanıyor. (Burada
maduniyete maruz kalmış seyircinin bilinçaltı net gözüküyor, sanata bu şekilde
tepki vererek travmasını tamir ediyor). Gelelim Sicilyalı karaktere, Sicilyalı
karakter sucuk mevzuundan sonra kayıplara karışır ve filmin biçemi de buradan
itibaren sürrealizme eğilir. Eser içinde üslubun değişmesi mevzuu daha iyi
aktarmak için kullanılabilir fakat kullanılan öğelere dikkat etmek gerekir.
Sözgelimi, sarmaşık ve salyangozun neden kullanıldığı seyirci tarafından
kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirtilebilirdi. Sicilyalı karakterin artık bir
hayalet olması (İtalya semalarında bir heyula dolaşıyor), karakterlerin Kürt
hakkında “Kürt artık bu gemide değil”, “Kürt’ün hayaleti burada” şeklindeki
sözleri bizi Sicilya’nın hakikatine taşıyamıyor. Filmin başında gemiye gelirken
sen kimsin sorusuna “Kürt” diye cevap veren Sicilyalı ızbandut, film boyunca
hiş konuşmaz, genelde kavga ayırır, ve tüm kavga ayırıcıları gibi “arada kalır”.
Sonra yok olur gider. Filmin metafizik eğilimi bittikten sonra da geri gelmez.
Bu semboller, filmin, Sicilya’ya yaklaşımını net bir şekilde aktarmıyor. Dindar
İtalyan Halkı ile Seküler İtalyan halkı -bazısı Heterodoks- arasında kalan
Sicilyalılar en çok kim tarafından kullanılıyor anlayamıyoruz. Belki de
yönetmen tarafından dışlanıyordur. Sicilyalı karakterin belirsiz bırakılması,
Sicilyalılığın dışlandığı yönünde bize kuvvetli emareler sunmuyor değil. Gündelik
hayata Sicilyalılar sadede kavga esnasında arada kalmaz, İtalya’dan bizzat
sebepsiz yere dayak yediği de çok olur.
Sonuç olarak; gündelik dilden vazgeçmeden -ve bunu çok iyi
oynayacak Nadir Sarıbacak ve Özgür Emre Yıldırım gibi oyuncularla çalışan- sembolleri
kullanmayı başarabilen (özellikle Nadir Sarıbacak’ın cinnet geçirdiği sahnede
bağıra bağıra “biz burada açlıktan ölürken armatör gemicikleriyle sefa sürüyor”
babındaki sözleri tam da Berlusconi’yi tasvir ediyordu) ve filmini çok güçlü
bir fikir ile temellendiren Tolga Karaçelik’i tebrik etmek gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder