Bu Blogda Ara

8 Aralık 2015 Salı

Bir İtalyan Komedisi: Sarmaşık

Tolga Karaçelik’in ikinci uzun metraj filmi Sarmaşık, bugün saat 17.30’da, Beyoğlu sinemasında tarafımca seyredildi. Film, sembolizmin imkânları ile gündelik dilin büyüsünü harmanlayarak politik bir hiciv hususiyeti taşıyor. Yönetmen bu harmandan çıkarılabilecek en yüksek “gözeliği” de çıkarmış, hoş bir eser vücuda getirmiş. Yerine oturmayan çıkık gibi kalan Kürt karakterini saymaz isek, sahici karakterler de başarılı bir şekilde seyirciye yansıtılıyor. Film bir gemide mahsur kalan Berlusconi, Gerizekalı İtalyan Halkı, bir adet Yetmez Ama Evetçi, bir adet Sicilyalı ve iki tane Muhalif İtalyan Vatandaşı’nın başından geçenleri bize aksettiriyor. Berlusconi (Kaptan) umumi iktisadi buhranda, bu yeni rejimde gemide kalanlardan önce Gerizekalı İtalyan Halkı’nı (Gemici Ustası) sonra Yetmez Ama Evetçi’yi (Aşçı) ayrı ayrı yanına çağırarak şirinlik yapar. Siz benim gözüm kulağımsınız dikkatli olun diye tembih eder. Bir de hiç konuşmayan Sicilyalı vardır. Sicilyalı filmin ikinci yarısından sonra başlayacak metafizik eğilmenin ilk planını oluşturur. Ortadan kaybolur. Bazılarınca hayalet olarak görülür.

Gerizekalı İtalyan Halkı ya da Bürokrat Sınıfı bir gün yemekhaneye gelerek geminin yağ kaçırdığını ve acele bir şekilde temizlenmesi gerektiğini buyurur. Sözünü dinletmek için de emri Baş Buyurgan’dan (Filmde Beybaba olarak, iş bu yazıda Berlusconi olarak geçen karakter) aldığını söyler. Bunun üzerine Muhalif İki İtalyan Vatandaşı Cenk ve Alper (Nadir Sarıbacak ve Özgür Emre Yıldırım) rahatsız olurlar. Cenk ayağa kalkıp Gerizekalı İtalyan Halkı’nın üzerine yürür, Gerizekalı İtalyan Halkı Cenk’e “orospuçocuğu” der ve Gezi Parkı patlar. Esrar, alkol ve yiyecek tükenmenin yaratığı kaos ortamına bir de hiyerarşiden kaynaklanan savaş eklenir. Genel rejimden koparılıp akıl hastanesi, hapishane ya da kurmaca rejimlere (Lobster, Kynodontas, Gemide, Das Experiment) has “yeni bir dil” vücut bulmuştur. Baba Berlusconi maaşını tıkır tıkır aldığı halde çalışanlar maaş alamamakta, alıp alamayacaklarını bilememekte ve en sıkıntılısı, bu gemide daha ne kadar aç susuz kalacaklarını bilememektedirler. Ekip her ne kadar irticalen, demokrasinin gerektirdiğini yapıp Kaptan Köşkü’ne çıksa da taleplerini Beybaba’ya iletemez, köşkten kovulurlar.

İnsanların açlıktan kıvrandığı bir anda zuladaki sucuğun Cenk tarafından bulunup, kimse ayırt edilmeksizin, pişirildikten sonra dağıtılması ve Beybaba’nın (İtalya’daki bor madenleri efsanesine çok benziyor) bu buluş karşısındaki tavırları devlet aygıtının adeta bir özeti gibidir. Filmin de seyirci tarafından en çok perestiş gören dakikalarıdır bunlar. Altı tane öfkeli adamın gergin durumları seyirci tarafından kahkaha ile karşılanıyor. (Burada maduniyete maruz kalmış seyircinin bilinçaltı net gözüküyor, sanata bu şekilde tepki vererek travmasını tamir ediyor). Gelelim Sicilyalı karaktere, Sicilyalı karakter sucuk mevzuundan sonra kayıplara karışır ve filmin biçemi de buradan itibaren sürrealizme eğilir. Eser içinde üslubun değişmesi mevzuu daha iyi aktarmak için kullanılabilir fakat kullanılan öğelere dikkat etmek gerekir. Sözgelimi, sarmaşık ve salyangozun neden kullanıldığı seyirci tarafından kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirtilebilirdi. Sicilyalı karakterin artık bir hayalet olması (İtalya semalarında bir heyula dolaşıyor), karakterlerin Kürt hakkında “Kürt artık bu gemide değil”, “Kürt’ün hayaleti burada” şeklindeki sözleri bizi Sicilya’nın hakikatine taşıyamıyor. Filmin başında gemiye gelirken sen kimsin sorusuna “Kürt” diye cevap veren Sicilyalı ızbandut, film boyunca hiş konuşmaz, genelde kavga ayırır, ve tüm kavga ayırıcıları gibi “arada kalır”. Sonra yok olur gider. Filmin metafizik eğilimi bittikten sonra da geri gelmez. Bu semboller, filmin, Sicilya’ya yaklaşımını net bir şekilde aktarmıyor. Dindar İtalyan Halkı ile Seküler İtalyan halkı -bazısı Heterodoks- arasında kalan Sicilyalılar en çok kim tarafından kullanılıyor anlayamıyoruz. Belki de yönetmen tarafından dışlanıyordur. Sicilyalı karakterin belirsiz bırakılması, Sicilyalılığın dışlandığı yönünde bize kuvvetli emareler sunmuyor değil. Gündelik hayata Sicilyalılar sadede kavga esnasında arada kalmaz, İtalya’dan bizzat sebepsiz yere dayak yediği de çok olur.
Sonuç olarak; gündelik dilden vazgeçmeden -ve bunu çok iyi oynayacak Nadir Sarıbacak ve Özgür Emre Yıldırım gibi oyuncularla çalışan- sembolleri kullanmayı başarabilen (özellikle Nadir Sarıbacak’ın cinnet geçirdiği sahnede bağıra bağıra “biz burada açlıktan ölürken armatör gemicikleriyle sefa sürüyor” babındaki sözleri tam da Berlusconi’yi tasvir ediyordu) ve filmini çok güçlü bir fikir ile temellendiren Tolga Karaçelik’i tebrik etmek gerekir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı.

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı kavunlara haksızlık oldu. Cadde-i Kebir’e bir damla kan düşmesin diye yapıldığını farz ettiğim ku...