Bu Blogda Ara

13 Mart 2016 Pazar

İthaki Yayınları, Virginia Woolf ve Fikri Mülkiyet Üzerine


İthaki Yayınları’nın Virginia Woolf’un koruma süresi biten bir kitabını çevirip basarken özgeçmiş kısmında kimi komiklikler yaptığı geçen hafta ortaya çıktı. Bunun üzerine özgeçmişteki ifadelerin eril bir dil muhteva ettiği gerekçesiyle kimi kadınlar örgütlenip yayınevinin bürosunun bulunduğu apartmana girip yayınevinin kapısına mor boya ile çarpı işareti attılar, kapıya afiş asıp eylem yaptılar. Olay bu şekilde basına yansıdı. Fikrimce İthaki Yayınları Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen “Kişinin Hatırasına Hakaret” suçunu işlemiş ve Fikir Ve Sanat Eserleri Kanunu’nda düzenlenen, Uluslararası Bern Sözleşmesi’nde korunan yazarın manevi haklarını ihlal etmiştir. Yayınevini basan kadınlar ise Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen Mala Zarar Verme Suçunu ve Konut Dokunulmazlığının İhlali suçlarını işlemiştir. Hukukun resmi yöneticiler tarafından kısa da olsa bir süreliğine askıya alındığı ülkelerde, terörün yukarıdan aşağıya sirayeti her daim mümkün olmaktadır. Halk, hukuk yolları ile çözemeyeceğine inandığı vakalarda kendi hakkını kendisi almaya çalışır. Eğer Türkiye Cumhuriyet, anayasasında belirtildiği gibi bir hukuk devleti olsaydı, bu vakada yapılması gerekenleri şöyle açıklayabiliriz:


Fikri Mülkiyet bahsinde yazarın sadece mali değil, manevi hakları da bulunmaktadır. Üstelik manevi haklar, mali haklar gibi devredilemez de. Yazara sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Öldükten sonra da devam ederler. Mirasçıları 70 yıllık koruma süresinden sonra da manevi hakları zedelenen yazarın haklarını dava yoluyla arayabilirler. Hatta ve hatta yazarın mirasçısı yoksa Kültür Bakanlığı da manevi hakları ihlal edilen ölü yazar için ihlal edene dava açabilir. Her ne kadar FSEK’te açık açık ifade edilmemiş olmasa da Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden olan Edebi ve Sanatsal Eserlerin Korunması için Bern Konvansiyonu’nda yazarın manevi hakları “eserin yazarı olarak tanınma hakkı, eserin değiştirilmesi ve bozulmasına, yazarlık onuru ve ününe zarar verebilecek aşağılayıcı eylemlere engel olma hakkı” şeklinde sıralanmıştır. Yayınevleri çevirdikleri kitaplarda özgeçmişe yer vermeyebilirler. Yazarın adının belirtilmesi yeterlidir. Hatta bazı Türk yazarlar kendi özgeçmişlerini parodik hale getirmekte sakınca görmemektedirler. Yazarın yaşarken müstear isimle kitap basma hakkı, kendi özgeçmişini komikleştirme hakkı elbette vardır. Fakat yazar Türk vatandaşı olmayan bir yazarsa ve üstelik ölüyse, çevrilen kitapta, yayınlanan özgeçmişin niteliği tartışma konusu olabilir. Eğer komik olacağım diyerek gülünç olunuyorsa, ironi yapacağım diye istihza ediliyorsa ve bunlar arasındaki fark, tıpkı her Kadıköylü genç entel gibi birbirine karıştırılıyorsa, mevcut durum içinden çıkılmaz bir hal alacaktır. Kadıköy suyu içmiş her anarşistin aslında liberal olması, her underground edebiyatçının lağımcı olması gibi, her ironik eylem de kendini fars halinde bize gösteriyor. Dolayısı ile acil bir şekilde yazarın eğer mirasçısı var ise, yayınevine derhal üç dava açması gerekiyor. Birincisi Türk Ceza Kanunu madde 130/1: “Bir kimsenin öldükten sonra hatırasına en az üç kişiyle ihtilat ederek hakaret eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Ceza, hakaretin alenen işlenmesi halinde, altıda biri oranında artırılır.” İkincisi ise Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nde Müdahalenin Meni Davası. Üçüncüsü de tazminat davası. Böylelikle yayıncılar, yazarlarla çalışırken, koruma süresini bir gasp aracı olarak kullanmamayı öğrenirler kanaatindeyim. 

Av. Cihat Duman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı.

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı kavunlara haksızlık oldu. Cadde-i Kebir’e bir damla kan düşmesin diye yapıldığını farz ettiğim ku...