Ekonomik kriz dikkatimi bozguna uğrattığı için yazmak istediğim yazıları yazamıyorum sanırım. Akaryakıt fiyatları bir yılda beş katına çıkmış. Gıda üç katına çıkmış. Lokantalar kâğıt havludan tasarruf ediyor. Sabunluklara su basmışlar mekânlar. Çöpten yiyecek toplayan insan sayısı artmış. Kiralar aniden üç katına çıktı. İşçiye memura yapılan zam devede kulak kalmış oldu. Kitap fiyatları iki katına çıktı. 1 yılda oldu bunlar. 38 yaşına girdiğim şu günlerde daha evvel böyle bir şeyle karşılaşmamıştım. Akbil 3 katına çıktı. Dereden gelip Şişli’ye giden minibüs 2,25 iken 5,5 lira oldu. Apple müzik uygulaması zam yaptı ama unuttum ne kadar zam yaptığını. Belki de artık umursamıyorum. Bu işler para algısını tersyüz ettiği için hesaplamayı bıraktım. Vodafone şirketi 750 dakika, 1000 sms 5 gigabayt internet paketini 28 liradan 59 liraya çıkardı. Alt sınıftan olup da bir şekilde zimmet, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, istismar, şarlatanlık yapmayan kişinin rahat etme ihtimali yok. Eğer etrafınızda ekonomik krizden devleti sorumlu tutmayan ve ses çıkarmayan birileri varsa bunların namussuz olma ihtimali çok yüksektir. Bir şekilde yollarını buluyorlardır. Şikâyet etmek bir yana şakşakçılık yapmaya devam ediyorlardır. Bu tiplerin ar damarı çatlamış ve vatana ihanet süreçleri tamamlanmıştır. Bizim mahallede fırınlar yarım ekmek satıyor. Sayı ile erik satan manav var. Uzun zamandır evin yakınlarındaki süpermarkette tek başıma alışveriş yapıyorum. Eve tek maaş girse kitap, sigara, çilek, karpuz, en iyi bebek bezini tercih etmek gibi lükslerden geri kalacaktık. Evine sadece asgari ücret giren insanları düşündüğümde boğulacak gibi oluyorum. Artık özel hastaneye gidemiyoruz. Devlet hastanelerinde de sıra gelmeyince muayene olmaktan vazgeçip eve dönüyoruz ikidir. Orhan Veli’nin yoksulluk temalı şiirlerini okuyorum da sanki bugün yazılmış gibi:
FESTİVAL
Ekmek karnesi tamam ya,
Kömür
beyannamesi de verilmiş;
Düşünme
artık parasızlığı;
Düşünme
yapacağın yapıyı;
El tutar,
ömür yeter;
Yarına Allah
kerim;
Dayan hovarda gönlüm!
BEDAVA
Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava,
bulut bedava;
Dere tepe
bedava;
Yağmur çamur
bedava;
Otomobillerin
dışı,
Sinamaların
kapısı,
Camekânlar
bedava;
Peynir ekmek
değil ama
Acı su
bedava;
Kelle
fiyatına hürriyet,
Esirlik
bedava;
Bedava
yaşıyoruz, bedava
Afet günlerinde edebiyat yapılmıyor. Afet üzerine yazılmış
şiirleri okumak daha iyi geliyor sanırım. Doğal olmayan afet. Komplo. Rezalet.
Ölüm korkusundan daha beter bir korku ile toplumu hasta ediyorlar. Hastalar
intihar ediyor. Başkalarına saldırıyor. Sehiv atışmaya, atışma tartışmaya,
tartışma henüz kavga başlamamışken alçakça ve korkakça silah çekip ateşlemeye
gidiyor. Adliyeler hangi dosyaya bakacaklarını şaşırmış durumda. Memurlar zaten
bir şey kazanamadıkları için kaybedecek bir şeyleri olmadığını düşünüp işleri savsaklıyorlar.
Ve buradan anlıyoruz ki kaybedecek tek şeyleri zaman. İtibar, terfi, kınama
kimin umurunda. Özel sektörde parasını peşin verdiğimiz halde kimseye iş
yaptıramıyoruz. İnsanlar durmak istiyor. Onların da zamandan başka kaybedecekleri
bir şeyleri yok. Zamanı küçümsediğim sanılmasın bu yargılarımla. Zaman en büyük
servettir. Fakat seçilmiş sayıda insan için bu böyledir. Ekseriyet için zaman,
içinde canın sıkıldığı ve can rahat etsin diye okey oynandığı bir şey. Bu
ekseriyetin zamanı istismar etmesine lafımız.
Düzyazıdan hiç hoşlanmıyorum. Düzyazıyı roman yazmak yahut
kimsenin okumadığı eleştiriler kaleme alırken hissedebiliyorum. Şiir zaten
düzyazıdan bağımsız bir şey olduğu için oraya girmeye gerek yok. En yaralayıcı
tür bu. Gevezelik yapar gibi yazmak. Dümdüz olmak. Bu da bir kriz. Yaratıcılık
kriz geçiriyor. Yaratıcılık berber seviyesine düştü. Hani şu kafa tasımızın,
kaşımızın, çenemizin, alnımızın şekline bakmadan dükkanına gelen herkese
“kafasındaki” tıraşı yapan zanaatkar. Ne kadar tarif edersek edelim sadece
alıştığı ve becerebildiği modeli yapan
sümsükler. İşte reklamcılar, tasarımcılar, dizgiciler, marangozlar, güncel
sanatçılar, ressamlar, sosyal medyacılar, kültürel web siteleri yazarları,
romancılar böyle. Bir tek bunların imalat kalitesine zam gelmedi. Ucuzluğa
devam ediyorlar. Şu düzende böyle kalmaya da mahkûm olacaklar. Olacağız yani.
Kendimi oradan kurtarmış gibi olmayayım.
Son iki yılda alıp okumadığım 200 kitap tespit ettim
kitaplıkta. Hazır kitaba zam gelmişken şu zamsız olanlarından seçip okuyayım da
zamlı kitap almak zorunda kalmayayım diyorum. Çok şükür ki aralarında bir tane
bile roman, öykü kitabı yok. Sadece felsefe, antropoloji, psikanaliz ve şiir
okuyorum. Dolayısı ile hazır kitap değerlenmişken en değerlilerinden okuma
fırsatı elde edeceğim. Hazır bu konuya değinmişken roman ve öykü kitaplarına
neden zam geldiğini anlamadım. Ankara’da oturup kira ödemek gibi bir şey değil
mi romana öyküye fazladan para vermek? İstanbul dışında oturup bir de kira verenlere
şaşırdığım gibi şaşırıyorum romana para verenlere. Onları okuduğunuz için
yazarlar ve yayınevleri sizlere para vermeli diye düşünüyorum. Son verilere
göre 12.000 adet kurmaca kitap basılmış 2021’de. Bunlardan sadece 10 tanesi
kalacak 50 yıl sonrasına. Diğerleri kâğıttan uçaklara binip cennete gidecekler.
50 yıl öncesinden günümüze kalan 10 yazara selam ederek yazıya veda ediyorum.
Beyoğlu’ndan bizim eve taksimetre 27 liradan 55 liraya çıkmış. Sadece 6 ayda
iki üç posta halinde oldu bu zam. Şiir kitabımı 28 liradan satarken 64 liraya
çıkarmıştım yılın başında. Sanırım 100 lira yapacağım haftaya.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder