Bu Blogda Ara

29 Ocak 2023 Pazar

Kurak Günler

Bir Anadolu kasabasına tayini çıkan genç savcının iyi bir insan olma ihtimali rejim tarafından yok edilmiştir diyeceğim ama cümle çok yanlış olacak. Cümle, son on yılda elimize gelen metinlerdeki bariz hatalardan biri olan iki cümlenin yanlış kaynaştırılmasını ihtiva ediyor. Mezkûr genç savcının iyi bir insan olma ihtimali yoktur dedikten sonra çünkü demek gerekir, çünkü rejim iyi savcı yetiştiremez. Yok edilen ihtimal değildir yani, savcının kendisidir.  Emin Alper’in Kurak Günler’deki Emre karakteri (Selahattin Paşalı) bu anlamda tıpkı bu yazının girişindeki şovumun okura yaşattığı duygu gibi zorlama geldi birazcık.

Toplum, savcı adayına hukuk okuduğu günlerden itibaren savcı olunca istediği kişiyi evinden alabileceğini, asabileceğini, kesebileceğini öğütler. Hukuk öğrencisinin arkadaşları iğrenç bir rekabete girer onunla. Aile başka şarlatanlıklar peşine düşer. Savcılık sınavlarında ve mülakatlarında torpil ararken onurundan ve şerefinden edilir aday. Hukuk teorisi ile Ortadoğu pratiği arasında çatlak gördükçe omurga sorunları başlar. Bir süre sonra aldırır omurgalarını. Başsavcının, adalet bakanlığının, adliyeye gelen siyah gözlüklülerin emir eri olur.  Adliyedeki dalkavuklar zehirler hukukçu bireyi ve filmdeki gibi bir kasabaya düştüğünde (kasabalarda savcı olmaz, en az ilçe olması gerekir savcı atanması için) en azından maaşından olmamak ve daha iğrenç bir köye sürülmemek için polisle, suçlularla, belediye başkanlarıyla, hâkimlerle, askerle, jandarmayla, işbirlikçiliği yapar.

Günümüzde bir savcının, filmdeki gibi, “biz devleti temsil ediyoruz, yakışır mı bir savcıya böyle davranmak” şeklinde özetlenebilen sözleri sarf etmesi imkânsızdır. Emin Alper gibi bir yönetmenin, authorün burada bir karikatür çizdiği sonucunu çıkartacak çok sağlam bir delil var elimizde. Abluka’yı yazıp yöneten biri T.C.’de böyle bir savcı olamayacağını çok iyi bilir. Rejimin çoktan hukuk devleti olmaktan çıktığını, anayasadan kaynaklı ülküleri savunan bir tane bile memurun kalmadığından haberdardır. Bu anlamda savcı karakteri ütopik bir karakter. Bununla birlikte filmin avlanma, linç teşebbüsü, tecavüz ve benzeri sahneleri ürkütücü ve distopik.

Çok enteresandır, bu memlekette artık gerçekçi sinema yapmak neredeyse imkânsız. Çünkü gerçekler, kanun hükmünde kararnamelerle çelişiyor. Keyfi uygulamalar anayasadan üstün gözüküyor, kanunsuz emirler demiri kesiyor. Bu anlamda Alper’e getirilen karakterlerin karikatür olduğu eleştirisinin dibini boş hatta obruk buluyorum. Sanatta distopik denecek şeylerin gerçek haline geldiği, gerçeğin yasaklandığı, ülkü denen şeyin topyekûn bir ulus ya da halklar tarafından gülünç bulunduğu bir lağım çukurunda Emin Alper ne yapsın? Milliyetçilik kisvesine bürünmüş çıkarcılığın örgütlediği hücrelerden emir alıp suça bulaşan, kriminal kişilere suç ortaklığı eden bukalemun gibi ne idiği belirsiz, sabahtan akşama kadar elindeki telefonlarda takma isimlerle sosyal medyayı takip edip yamyamların duyarlarına göre siper alan savcılardan birini, filminde karakter olarak teşhir edip terör örgütü propagandasından, halkı kin ve düşmanlığa sevk etmekten, bilumum oynar başlıklı suçtan hapse mi düşseydi?

Belediye başkanları kötüdür, oğulları daha kötüdür, hele bu oğullar avukatsa en berbatıdır, kasabaya su getirmenin daima ucuz bir yolu vardır, meraklı gazeteciler çok meraklı ve çok güzlüklüdür, halkın en güvenilir sözcüleri fare zehri hizmeti sunan çocuklardır, uyuşturucu hap hafıza kaybı yapar, idealist savcı melektir gibi birçok klişe bu filme hatayla doldurulmuş gibi gelmedi bana yani. İkna olmadım bunların sehven, toylukla yerleştirildiğine. Büyülü Gerçekçilik Hükmünde Metafornameler gibi algıladım açıkçası. Alper, elindeki klişelere ne uygun diyalogları, oyuncuları, oyunculukları, mekânları intihap etmiş. Ya oyunculardan biri ya da birkaçı, Haluk Bilginer, Tamer Karadağlı (belediye başkanının tohumluk oğlu rolüne nasıl yakışırdı), Ercan Kesal olsaydı. Gerçi Ercan Kesal’lık rol yoktu çok şükür. Hadi son şakam, belediye başkanı Settar Tanrıöğen olsaydı ne yapardık. Ya tecavüze uğrayan çingeneyi Cemre Ebüzziya canlandırsaydı (bu çok isabet etmedi ama siz ne dediğimi anladınız) nasıl atlatırdık yaşayacağımız travmayı.   

Anlatıda, kurmacada önemli olan hikâye değildir. Nasıl anlatıldığı da önemli değildir. Bu işlerde son yıllarda önemli olan tek şey: Neyi nasıl anlattığını eserde gizlemektir. Bu ancak ve ancak üslubun, içeriği akşam yemeğine çıkarmasıyla gerçekleşebilir. Filmin Özetini aşağıda paylaşıyorum.

*Çiçeği burnunda bir savcı olan Emre'nin tayini Yanıklar kasabasına çıkar. İşini büyük bir ciddiyetle yapmaya çalışan Emre, Belediye Başkanı Selim Bey ve kasaba halkı tarafından saygıyla karşılanır. Yer altı suyunun kullanılması çevre kurulları ve mahkemelerce yasaklanması kasabada ciddi bir sorun yaratır. Selim Bey de büyük borularla yer altı sularını kasabaya bağlayacak olan büyük projesini hayata geçirmeye çalışır. Ancak Selim, yerel bir gazete sahibi olan Murat başta olmak üzere ciddi bir muhalefetle karşı karşıya kalır. Murat, Emre'yi belediye başkanına karşı kışkırtmaya çalışsa da Emre olaylara temkinli yaklaşır. Kısa bir süre sonra yapılacak olan yerel seçimlerde taraf olmaktan kaçınmaya çalışan Emre, ona karşı yükselen sesler sonucu kendisini zor bir durumun içinde bulur. Çok geçmeden Emre, bir kısır döngü içine hapsolur.  

 

Cihat Duman, Kafkaokur Dergisi, Ocak 2023

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kuru Otlar Üstüne Üzerine

Yazarın notu: Okuyacağınız yazıda sürpriz bozacak bir yorum bulunmamaktadır. İnsanlar roman okumayı bıraktılar. Film ve dizi izlemeye deva...