ÖNEMLİ NOT: BU YAZIYI OKUMADAN ÖNCE BU YAZININ ÜCRETİ OLAN 4 LİRA'YI İŞBANKASI 1095077632 NOLU HESABIMA GÖNDERMEYEN ŞEREFSİZ, EMEK HIRSIZIDIR: Merhaba. Nuri Bilge
Ceylan Efendi’nin Kuş Uykusu filmini
izledim. Gerçekten uçan memeliler ile ilgili çok hoş bir belgesel olmuş. Ceylan’ın
Fransız Ulusal Yetimhanesi kontenjanından faydalanıp aldığı ödüller benim için hiçbir
zaman belirleyici olmadı. Fakat bazen ödüller güzel eserlere de gider, denk
gelir. Bazı şarkılar hem estetik algısı keskinleşmiş kişiler hem de havas tarafından
beğenilebilir. Böyle bir şarkı biliyorum ama şu an aklıma gelmiyor, iki yıl
evvel çıktı, şimdi yutupta 70 milyon tıkı geçmiştir.
Orhan Veli okuyordum
bu yaz onda gördüm, disiplinlerarasılığı yerin dibine batırıyor. Şiirde öykü
olmaz diyor. Olsa da şiirin hudutlarını aşamaz diyor. Sinemada da bu böyledir.
Kameranın kendi mekaniğinden roman okutamazsın, yani objektifini bir romanın ya
da senaryonun sayfalarına çevirip, bir-bir buçuk dakikada bir sayfayı çevirerek
seyirciye film çekemezsin. Nuri Bilge roman ve fotoğraf sanatını hep sinemanın
hududundan geçirdi ve film yaptığını iddia etti. Sinemaya sakat muamelesi
yapıyor. Ne yapıyorsun sen? Burası sinemanın başladığı yer zaten. Buna
bineceksin, gerekirse şiiri, fotoğrafı, romanı, öyküyü, diyalogu kırbaç gibi
kullanabilirsin. Bana, mimiklerden başka ancak ve ancak kamera yardımı ile
aktarılabilecek bir imge bulabilir misiniz filmde? Anlamadın tabii, geri zekâlısın
çünkü tersinden anlatayım. “Cihat o kadar öfkelendi ki, Leyla’nın kendisine
yaptıklarıyla, onun Leyla’ya yaptıkları arasındaki farkın, güneşin doğuşuna
tesirini düşündü.” Az önceki cümleyi filme çekebilir misin? Çekemezsin. Çünkü o
sadece düzyazı diliyle aktarılabilecek bişi. İşte sinemada da böyle şeyler var,
ancak gözlerinle izleyebileceğim şeyler, SİNEMA DİLİ. Kış Uykusu’ndaki ev ve toprak manzaralarını demiyorum, her nedense
saçları başları tavırları Fransızlara benzeyen oyuncuların hareketlerini
demiyorum. Bu benzerlik Orhan Pamuk’un Kar romanında da var. Hazret romanı İngilizceye
çevrilsin diye yazmış, BBC muhabirinin Kars’ta tuttuğu günlükler gibi bir
roman, çevrilecek, çevrilebilecek ve ödül alacak/alabilecek. Sinema sinemada
kalır. Şiir şiirde kalır abiler. Ondan bir parça bundan bir parça alarak eser
ortaya konmaz.
3 saatlik filmin çoğu
kapalı iç mekânda geçen diyaloglarla geçiyor. Karı kocanın birbirine laf
sokması, abi kardeşin birbirini çekememesi. Sanki hiç görmedik bunları aq.
Herkesin evinde olan şeyler. Şimdi bunu yansıtmanın ne anlamı var. Gerçi olmalı,
bu tarz bir Anadolu Otantikliği yapmadan muhabbeti kesip atan Fransız’a ilginç
gözükemezsin. Neyse, zaten hiçbi diyalogu sonuna kadar dinlemedim. Daha beterleri
romanlarda var çünkü, Haluk Bilginer’in dublajına gerek yoktu. Keşke burada
salıverilen ata ve öldürülen tavşana da anlam yükleyebilseydim ama yapamıyorum,
çünkü filmdeki burjuva aydını karakterin hareketlerine anlam veremediği gibi bu
senaryoyu yazan aydının da senaryo aşamasındaki metafor algısına güvenmiyorum. Reha
Erdem filmde tavşan öldürse hemen gidip google’da “Tevrat ve Kur’an’da tavşan”,
“mitolojide tavşan” diye araştırırdım. Bu filmde araştırmıyorum. Filmin tek
güzel yönü Nejat İşler’in oynamış olması. Nejat İşler genç yaşta ölecek gibime geliyor. Ne kadar filmde gözükse o kadar iyi.
Bir sayfayı aşıp tık
sayımı düşürmeyeyim. Lafı dolandırıp taksimetreden kazanmayalım. Kestirmeden
diyelim. Sinemacılarımızı sanata davet ediyorum. Yapamıyorlarsa bıraksınlar.
Yeni hobiler geliştirsinler.
bilinçli çocuk olalım
YanıtlaSilyazının ücretli olduğunu görünce okumadım.
YanıtlaSilpokemon go üzerine ne zaman bir yazı yazcaksın üstad ?
YanıtlaSil