İçtihat programını açtım. Genelde iş için kullanırım. Bu kez arama butonuna "seni seviyorum" yazıp tıkladım. aşağıdaki karar çıktı karşıma. Edebiyatı da ilgilendiriyor bayağı.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 25/9/2002 Esas: 2002/2-617 Karar: 2002/648
Boşanma - Özel Hayatın Gizli Alanları Özel Hayatın Gizli Alanlarına İlişkin Delillerle İspat Edilebilir
Özet: Uyuşmazlık, davalı kadının güven sarsıcı davranışlar içinde bulunup bulunmadığı, "günlük" isimli defterin delil niteliğinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır. Hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunda usul yasamızda açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Deliller çalınmış, tehdit veya zorla elde edilmişse hukuka aykırılık vardır. Hukuka aykırı yollardan elde edilmemiş deliller yasak delil olarak kabul edilemez. Boşanma davaları özel yaşamı ilgilendiren davalardır. Özel hayatın gizli alanları, özel hayatın gizli alanını ilgilendiren delillerle ispat edilebilir. Ortak yaşanan evde ele geçirilen defter hukuka aykırı delil olarak kabul edilemez. Bu nedenle davalıya ait söz konusu defter delil olarak değerlendirilebilir.
- (743) TÜRK KANUNU MEDENİSİ (MÜLGA) Madde 134
Taraflar arasındaki "evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayanan boşanma" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal Asliye 2. Hukuk Mahkemesi`nce davanın reddine dair verilen 26.4.2001 gün ve 2000/163 esas, 2001/262 karar sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi`nin 9.11.2001 gün ve 2001/14984 esas, 2001/15615 karar sayılı ilamı ile (...Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davacının davalıyı dövdüğü tanık ifadeleri ve günlük birlikte değerlendirildiğinde davalının da güven sarsıcı davranışlar içinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu halde, taraflar arasındaki müşterek hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden:Davacı vekili
Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayanan boşanma istemine ilişkindir.
Davacı, taraflar arasında son zamanlarda çıkan geçimsizliğin, davalı kadının evi terk etmesiyle neticelendiğini ve geçimsizlikte kusurun davalıda olduğunu belirterek, şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmalarına karar verilmesini istemiş; davacı vekili 28.11.2000 tarihli delillerin ibrazına ilişkin dilekçesinde, evlilik birliği devam ederken davalı kadının kayınbiraderi Adem ile yaşadığı yasak ilişkiyi ortaya koyan "günlük" isimli defteri mahkemeye ibraz edeceğini, olayın tanıklarca da ifade edileceğini, bu ilişkinin ortaya çıkmasından sonra şiddetli geçimsizliğin başladığını ileri sürerek, davalı tarafından yazılan defteri 7.12.2000 tarihli duruşmada delil olarak ibraz etmiştir.
Davalı, taraflar arasındaki geçimsizlikte kusurun davacıda olduğunu, davacı ile 1990 yılından 1995 yılına kadar gayriresmi birlikte yaşadıklarını, müşterek çocuk Cansu`nun doğumundan sonra 1995 yılında resmen evlendiklerini, henüz 15 yaşında iken kendisini kaçırmak suretiyle evlenen davacının, müşterek yaşamda da zor kullanmayı sürdürdüğünü, 27.2.2000 günü evde kavga çıkaran davacının şiddet kullandığını, aynı gece kayınbiraderinin yanına sığındıktan sonra ertesi gün dövüldüğüne dair rapor alındığını savunarak davanın reddini istemiş; günlüğün ibraz edildiği 7.12.2000 günlü duruşmada davalı vekili "inceleyip beyanda bulunacaklarını" bildirmiş ve müteakip duruşmada "günlük müvekkilimin kişisel bir eşyasıdır. Onun izni olmadan delil olarak verilmesini kabul etmiyorum." şeklinde beyanda bulunmuş, zaptı imzalamıştır.
Yerel mahkemenin, dinlenen davacı tanıkları Zafer, Şehnaz ve Özcan`ın açık ve kesin bilgilerinin mevcut olmadığı; davalı tanıkları Fatma ve Gülsima`nın davalının savunmasını doğrular mahiyette davacı kocanın davalıya hakaret edip dövdüğünü bildirdiği, davacı tanıklarının beyanından davalı kadının aile birliğine sadakatsizlikte bulunduğuna dair bir sonuca varılması imkânının görülmediği ve iddianın aksine, davacının kusurlu davranışlarının bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine dair verdiği karar, özel dairece yukarıda açıklanan gerekçe ile bozulmuştur.
Tarih: 25/9/2002 Esas: 2002/2-617 Karar: 2002/648
Boşanma - Özel Hayatın Gizli Alanları Özel Hayatın Gizli Alanlarına İlişkin Delillerle İspat Edilebilir
Özet: Uyuşmazlık, davalı kadının güven sarsıcı davranışlar içinde bulunup bulunmadığı, "günlük" isimli defterin delil niteliğinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır. Hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunda usul yasamızda açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Deliller çalınmış, tehdit veya zorla elde edilmişse hukuka aykırılık vardır. Hukuka aykırı yollardan elde edilmemiş deliller yasak delil olarak kabul edilemez. Boşanma davaları özel yaşamı ilgilendiren davalardır. Özel hayatın gizli alanları, özel hayatın gizli alanını ilgilendiren delillerle ispat edilebilir. Ortak yaşanan evde ele geçirilen defter hukuka aykırı delil olarak kabul edilemez. Bu nedenle davalıya ait söz konusu defter delil olarak değerlendirilebilir.
- (743) TÜRK KANUNU MEDENİSİ (MÜLGA) Madde 134
Taraflar arasındaki "evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayanan boşanma" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal Asliye 2. Hukuk Mahkemesi`nce davanın reddine dair verilen 26.4.2001 gün ve 2000/163 esas, 2001/262 karar sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi`nin 9.11.2001 gün ve 2001/14984 esas, 2001/15615 karar sayılı ilamı ile (...Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davacının davalıyı dövdüğü tanık ifadeleri ve günlük birlikte değerlendirildiğinde davalının da güven sarsıcı davranışlar içinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu halde, taraflar arasındaki müşterek hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden:Davacı vekili
Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayanan boşanma istemine ilişkindir.
Davacı, taraflar arasında son zamanlarda çıkan geçimsizliğin, davalı kadının evi terk etmesiyle neticelendiğini ve geçimsizlikte kusurun davalıda olduğunu belirterek, şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmalarına karar verilmesini istemiş; davacı vekili 28.11.2000 tarihli delillerin ibrazına ilişkin dilekçesinde, evlilik birliği devam ederken davalı kadının kayınbiraderi Adem ile yaşadığı yasak ilişkiyi ortaya koyan "günlük" isimli defteri mahkemeye ibraz edeceğini, olayın tanıklarca da ifade edileceğini, bu ilişkinin ortaya çıkmasından sonra şiddetli geçimsizliğin başladığını ileri sürerek, davalı tarafından yazılan defteri 7.12.2000 tarihli duruşmada delil olarak ibraz etmiştir.
Davalı, taraflar arasındaki geçimsizlikte kusurun davacıda olduğunu, davacı ile 1990 yılından 1995 yılına kadar gayriresmi birlikte yaşadıklarını, müşterek çocuk Cansu`nun doğumundan sonra 1995 yılında resmen evlendiklerini, henüz 15 yaşında iken kendisini kaçırmak suretiyle evlenen davacının, müşterek yaşamda da zor kullanmayı sürdürdüğünü, 27.2.2000 günü evde kavga çıkaran davacının şiddet kullandığını, aynı gece kayınbiraderinin yanına sığındıktan sonra ertesi gün dövüldüğüne dair rapor alındığını savunarak davanın reddini istemiş; günlüğün ibraz edildiği 7.12.2000 günlü duruşmada davalı vekili "inceleyip beyanda bulunacaklarını" bildirmiş ve müteakip duruşmada "günlük müvekkilimin kişisel bir eşyasıdır. Onun izni olmadan delil olarak verilmesini kabul etmiyorum." şeklinde beyanda bulunmuş, zaptı imzalamıştır.
Yerel mahkemenin, dinlenen davacı tanıkları Zafer, Şehnaz ve Özcan`ın açık ve kesin bilgilerinin mevcut olmadığı; davalı tanıkları Fatma ve Gülsima`nın davalının savunmasını doğrular mahiyette davacı kocanın davalıya hakaret edip dövdüğünü bildirdiği, davacı tanıklarının beyanından davalı kadının aile birliğine sadakatsizlikte bulunduğuna dair bir sonuca varılması imkânının görülmediği ve iddianın aksine, davacının kusurlu davranışlarının bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine dair verdiği karar, özel dairece yukarıda açıklanan gerekçe ile bozulmuştur.
Yerel mahkeme, davalı kadının izni alınmadan, kendisi tarafından tutulan "günlük" isimli defterin içeriğinin bu davada, koca tarafından delil olarak ileri sürülemeyeceği, günlük içeriğinin davalı kadının gizlilik alanına, sırlarına dahil olduğu, davalının "kişilik haklarını" ilgilendirdiği, incelenmesi ve değerlendirmeye tabi tutulmasının mümkün olmadığı; tek başına tanık beyanlarının da davacı savını kanıtlamadığı, davacı kocanın davalı kadını döverek ağır kusur içinde olup davalıya yüklenecek herhangi bir kusurun varlığı ispatlanamadığı gerekçesiyle direnme kararı vermiştir.
Uyuşmazlık, davalı kadının güven sarsıcı davranışlar içerisinde bulunup bulunmadığı, sözü edilen davranışların ispatı ile ilgili olarak davalı tarafından tutulan "günlük" isimli defterin delil niteliğinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktalarındadır.
Yargılama sırasında tanıklardan Şehnaz, davalı kadının kendisine "kocam beni kayınbiraderim Adem ile birlikte yakaladı dediğini, artık eşi ile bir araya gelemeyeceklerini" söylediğini, kardeşi Adem ile davalı kadının ilişkisinin bulunduğunu davacıdan ve komşularından da duyduğunu ifade etmiştir.
Yukarıda aksi kanıtlanamayan tanık anlatımına göre davalı kadın, kayınbiraderi Adem`e ilgi duyduğunu ve bu duyguları nedeniyle eşiyle olan müşterek hayatı yürütemeyeceğini, kendisinin de boşanma isteğini bir kısım tanıklara açıklamıştır.
Davalı tarafından tutulan "günlük" defterinin delil olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği konusuna gelince:
"Zehirli ağacın meyveleri" olarak ifade edilen hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır.
Öncelikle konuyu öğreti bakımından incelemekte yarar vardır.
Berkin, usulsüz veya kanunsuz yahut hukuka aykırı yoldan elde edilmiş delile dayanılarak hüküm verilemeyeceği görüşündedir. Yazara göre, posta memuru ile anlaşarak ele geçirilmiş ve mahkemeye sunulmuş olan başkalarına yazılmış mektupların veya evli erkeğin ilişki kurduğu ve ileride evlenmek istediği kadına yazdığı mektupların çalınarak boşanma davasında delil olarak kullanılması caiz değildir" görüşünü ileri sürmüştür. Bkz. Prof. Dr. Berkin N. Tatbikatçılara Medeni Usul Hukuku Rehberi İst. S. 734).
Üstündağ, "hukuka aykırı yollardan elde edilmiş olan delillerin değerlendirilmesi konusunda usul kanunumuzda bir hüküm bulunmadığını" belirtmekte, kitabının bir başka yerinde "sesin gizlice banda alınması halinde buna daha sonra bir ispat vasıtası olarak dayanmanın mümkün olduğunu" açıklamaktadır. Örnek olarak Alman Mahkemesinin kararına göre, insan seslerinin konuşanın muvafakatı olmaksızın tespiti kişilik haklarına bir saldırı olmamakla beraber, gizli ses almayı haklı kılan nedenlerin mevcudiyeti halinde bu şekilde bir tecavüze müsaade edilmesi gerektiğinin kabul edildiğini belirtmektedir. Alman mahkeme kararına esas teşkil eden olayda evli kadın, kocasına defalarca hakaret etmiş ve bütün bunları da mahkemede inkâr edeceğini de ilave etmiştir. Bunun üzerine koca açmayı tasarladığı boşanma davası için bu sahneleri teybe almıştır. (Bkz. Prof. Dr. Üstündağ S. Medeni Yargılama Hukuku C. 1-II, İst. 2000 S. 627 ve 762).
Prof. Dr. Pekcanıtez`e göre, kişilik haklarının, özel yaşam alanı ve sır alanının ihlali sonucu elde edilen teyp bandı, fotoğraf, çalınmış veya el konulmuş aşk mektupları delil olarak değerlendirilemez. Hukuka aykırı olarak elde edilen delilin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda da geçerli olan dürüstlük kuralı esas alınarak karar verilmeli ve bu konuda her somut olayda değerlendirme yapılmalıdır. Bu konuda ihlal edilen kanun hükmü ile ispatlanmak istenen menfaat arasında amaca uygunluk hususu da esas alınmalıdır. Diğer taraftan gizli şekilde ele geçirilen tüm deliller hukuka aykırı delil olarak değerlendirilmemelidir. Örneğin, bir telefon görüşmesinde, telefondaki ses yükseltici veya ikinci bir dinleme aleti sayesinde tarafların söylediklerinin duyulması sonucu yapılan açıklamalar ve bu konudaki tanıklık geçerli olmalıdır. Kişilik hakkının ihlali sonucu elde edilen delilin kullanılmasına hakkı ihlal edilen kişi izin verirse bu delil mahkemece kullanılabilir (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medeni Usul Hukuku, 2. Bası, Ankara 2001/s. 390 vd).
Hukuka aykırı elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda açık bir yasa hükmü olmadığı halde, Ceza Yargılamaları Usulü Yasası`nda açık düzenleme yapılmıştır. Bu yasanın (CMUK) 254/2. maddesinde "koğuşturma makamlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz." denilmiştir. Burada sözü geçen hukuka aykırılıklardan birisi de özel hayata yapılan haksız müdahaledir. Ancak özel hayatın gizli alanı dediğimiz ve sadece bireyi ilgilendiren alan hiçbir şekilde müdahale edilemeyecek alandır. Örneğin kişinin cinsel yaşamı böyledir. Hayatın bu gizli alanı ihlal edilerek bir delil elde edilmiş ise bunu kim, nasıl ve hangi amaçla elde etmiş olursa olsun söz konusu delil Ceza Mahkemesinde delil olarak kullanılamaz. Zira hayatın gizli alanı bir delil elde etme yasağı teşkil eder. (Öztürk, B. Yeni Yargıtay Kararları Işığında Delil Yasakları, Ank. 1995, S. 116 vd.)
Not defteri ile Hırıstiyan kültüründe çok önemli yer tutan günlüğün özelliklerine değinmekte yarar vardır. Günlük, Hıristiyan kültürünün bir parçasıdır ve içinde insanın iç dünyasını ilgilendiren son derece gizli ve özel hayatın dokunulmaz alanını oluşturan bilgiler yer alır. Günlüğü tutan kişi yaşadığı günün değerlendirmesini, vicdani muhasebesini yapar ve bunları günlüğüne yazar. Örneğin sevdiği kızla evlenmeden cinsel ilişkiye girip girmediğini, cinsel tercihlerini yazar. Kiliseye günah çıkarmaya giderken günlüğünü beraberinde götürür. Bu günlükte özel hayatın gizli bilgileri yer alır. Somut olayda davalı tarafından tutulan not defterinin anlatılan günlük ile bir ilgisi bulunmadığı açıktır. Not defterinin ceza yargılamasında delil olarak kullanılmasında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. (Öztürk a.g.e. S. 118 vd.)
Somut olayda, tarafların birlikte yaşadığı evde davalı evi terk ettikten sonra kilitli olmayan yerden elde edilip mahkemeye sunulan zor ve tehdit ile ele geçirildiği savunulmayan ve davalı tarafından tutulduğu tartışmasız olan, bir yaprağında davacının kardeşi Adem`in resmi bulunan ve içinde "aşkım neredesin, neden gelmedin, sensiz bir saat sene gibi iken koskoca bir gece uzun ve karanlık, bir tanem seni özledim, ne olur gel... (AŞKIM) şu anda aklımdan geçenleri ve yüreğimin sesini bir bilebilsen seni ne kadar sevdiğimi o zaman, ...sensiz olamayacağımı anlayacaksın bir tanem... sen yanımda olmayınca kendimi savunmasız ve çaresiz hissediyorum... ne olurdu gitmese idin, biliyorum bana ceza verdin, sevgilinle görüşmene izin vermediğimden, ama paylaşamam seni asla... sana hiçbir zaman isteyerek ihanet etmedim... seni özledim... ölmek istiyorum... aldatmak çok ağır geliyor..." (30.1.2000 saat 03.10) "Bana doğum günü hediyen çok acı oldu... sensizim ve acı doluyum... aşkım ne olur ara beni alkolün esiri oldum... seni beklediğimi bildiğin halde aramıyorsun... artık resminle konuşuyorum... (3.2.2000 saat 02.20) "seni seviyorum sır küpü çocuk." yazıları bulunan defterin yukarıda anılan görüşler doğrultusunda delil olup olmadığının değerlendirilmesine gelince:
Öncelikli olarak özel hayatın gizliliğinin korunması esas olmalıdır. Ancak somut olayın özelliği bu genel görüşten ayrılmayı gerektiren istisnalar içermektedir. Kullanılan deliller çalınmış, tehdit ya da zorla elde edilmiş ise burada hukuka aykırılık vardır. Hukuka aykırı yollardan elde edilmemiş deliller ise yasak bir delil olarak değerlendirilemez. Boşanma davası zaten kişilerin özel yaşamını ilgilendiren bir davadır. Koca eşi ile birlikte yaşadıkları mekanda ele geçirdiği eşine ait fotoğrafları, not defterini veya mektupları mahkemeye delil olarak verirse, bu deliller hukuka aykırı yollardan elde edilmediğinden mahkemede delil olarak değerlendirilir. Aynı evde yaşayan kadın, kocanın bu delilleri ele geçirilebileceğini bilebilecek durumdadır. Kocanın yatak odasındaki bir dolabın içinde ya da yatağın altında kadın tarafından saklanan bir not defterini ele geçirmesi, bu mekanın eşlerin müşterek yaşamlarını sürdürdükleri bir yer olduğundan kadın için gizli mekân kabul edilemez. Hiç kimse evindeki bir mekanda bulduğu bir delili hukuka aykırı yollardan ele geçirmiş sayılamaz.
Diğer taraftan özel hayatın gizli alanları, özel hayatın gizli alanını ilgilendiren delillerle ispat edilebilir. Nasıl ki, kadın başka bir erkekle müşterek hanedeki yatak odasında sevişirken koca tarafından kapı kırılarak içeri girilmesinde hukuka aykırılıktan söz edilemezse, ortak yaşanan evde bulundurulan not defterinin elde edilmesi de hukuka aykırı olarak değerlendirilemez.
Eşlerin evliliğin devamı süresince birbirlerine sadık kalmaları yasal bir zorunluluktur. Kadının bu konulardaki özel yaşamı, evlilik ile bir araya geldiği hayat arkadaşı kocayı da en az kadın kadar ilgilendirmektedir. Bu nedenle de davalıya ait hatıra defterinin delil olarak değerlendirilmesinde kuşkuya düşmemek gerekir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, dinlenen tanıkların anlatımlarına, davalı kadın tarafından tutulan not defterinin içeriğine göre, davalı kadının evlilik birliği içinde davacı kocaya karşı sadakatsiz davranışlarda bulunduğu, bu davranışları nedeniyle davacıya nazaran daha ağır kusurlu bulunduğu, tarafların karşılıklı eylemleri nedeniyle müşterek hayatın temelden sarsıldığı, evlilik birliğinin devamına imkân kalmadığı anlaşıldığından bu gerekçelere ve özel dairenin bozma ilamındaki nedenlere göre bozma ilamına uyulması gerekirken eski kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı bulunduğundan, direnme kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan ve özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 25.9.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder