Tipik halüsinasyon filmlerini andırsa da Buz Sesi’ni ayrı kılan iki şey var: Şizofrenliği olması gerektiği gibi komikleştirmesi ve oyuncuların ara sıra kameraya bakarak uyguladığı özfarkındalık. Alkol bağımlısı yazar, karısı tarafından terk edilince bir köy evinde hizmetçisi ile birlikte yaşamaya devam ediyor. Sonra bir gün –filmin en başında- “Merhaba ben sizin kanserinizim, beni sadece siz ve sizi gerçekten sevenler görebilir” diye adamın hayatına giriyor. (Kanseri biz de gördüğümüze göre biz de esas oğlanı seviyoruz demektir. Öyle olmak zorunda değil mi?) Filmi bana sevimli gösteren şey (ki hiçbir yenilik barındırmamasına rağmen) kolaj, geriye dönüş, öznelerarası anlatım gibi şeylerin aynı anda denenmiş olması. Sık sık zaman ve mekândan kopuş yaşıyoruz. Üstelik kopuşu sadece seyirci değil, beyin tümörü kanseri, adam, meme kanseri, kadın hep beraber de yaşıyoruz. Onlara yaşatılana da şahit oluyoruz. Onlar da seyirciye şahit oluyor. 1939 doğumlu Bertnard Blier, yaşı dikkate alındığında oldukça genç bir film yapmış. Ama yeterince genç değil. Nihayetinde alkolik yazar ile meme kanseri hizmetçinin kanserlerini yenişine ya da aşk karşısında kanserlerine yenilişine tanık oluyoruz. Filmden bir
laf kopartarak veda edelim: “Hiçbir şaka komik değildir.”
BUZ SESİ | Yönetmen Bertrand Blier / Oyuncular Jean Dujardin, Albert Dupontel, Anne Alvaro / Fransa / 2010 / 35 mm / Renkli / 87’ / Fransızca; Türkçe
altyazılı
2010 Venedik Venice Avrupa Sinemaları-En İyi Avrupa Filmi
Bu, kanserin şahsen ziyaret ettiği bir adamın hikâyesi. “Merhaba” der kanser, “Ben senin kanserinim, birbirimizi tanımamızın iyi olacağını düşündüm...” Kötü bir şaka gibi gözükse de şaka değil. Kanser adamın evine taşınır. “Öldür onu!” Adamın aklına gelen ilk tepki budur; “Ne kadar arkadaş canlısı olsa da şu aptal kanseri öldür. Damdan aşağı at!” Ama kanser ölümsüzdür. Her seferinde kalkar ve adama yapışır. Bir başka tabuyla olağandışı bir biçimde uğraşan karadan da kara bir komedi... (http://film.iksv.org/tr/film/92)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder