Bu Blogda Ara

19 Aralık 2010 Pazar

Edebi Sanat Olarak İroni

Birkaç isim telaffuz ederek yazımın mukaddimesini bitirmek isterim. Sokrates, Sheakspare, Kierkegaard, Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay, Haydar Ergülen, Osman Konuk, küçük iskender.

İroni; bir yaşama sanatıdır. İroniyi salt edebi metinlerin oluşturulmasında bir tarz olarak kabul etmek bizi yanlışa sürükleyebilir. Özellikle sözlü edebiyatın geçerli olduğu zamanlarda işlevini eksiksiz yerine getiren ironi; günümüzde bazı nedenlerden dolayı yazılı metinlerde-bilhassa şiirde- kendini göstermiştir ve etkisini sürdürmeye devam edecektir. Evet, çok nedeni vardır ironist olmanın. Şeklin, dış görünüşün, kürkün, diksiyonun yani bunların aritmetik toplamı olan modernizmin hüküm sürmesi buna karşı olanları tetiklemiş, bu güruh  son çare olarak ironi yapmaya başlamıştır. Fakat ne yazık ki Sokrates’in sarıldığı ve kendine imdat ipi olarak seçtiği; sonra da ona urgan olan ironi günümüzdeki ironistleri de kurtaramayacak ve aynı talihsizliği yaşayacaklardır.[Yoksa talih mi demeliydim(!)]

İroniyi evvela günlük yaşamın içerisinde takınılan bir tavır olarak ele alırsak, bunun için gereken ilk şey, zekadır. Zeki olmayan insan en fazla şaka yapabilir. İronist; müthiş psikoloji bilgisiyle, yerli ve zamanlı söz etmenin hakimiyetiyle, deli cesaretiyle muhatabını pençesine alacak ve onu kendi silahıyla vuracaktır.‘’hiçbir kıza hiçbir soru ısrarla sorulmuyordu/ gözlerinin adı ne?’’1 Muhatap genellikle ‘’şimdi ne demek istedi bu’’ deyip kafasını kaşımayı hak eden patronlar, platonik sevgililer, samimi dostlar, aşırı yüzsüzler, olmakla birlikte kısaca ironistin gözüne batacak bir hususiyet taşıyan tüm insanlardır.

İronist, başarısızlığından bile zevk almasını bilen kişidir. Kendisine ara sıra müdahale etmekte ve insanlara olan ilişkilerinde kendisinin kombine biletli seyircisi olmaktadır. Bu, kalbinin ve duygularının esiri olmasının bir sonucudur. Böylece ironist hayata tutunamamaktadır. ‘’Evet! Turgut, tercümei halini yazan büyük müverrih Selim Işık’ın aksine, ilk tahsilini sokakta yapmıştı. Henüz üç yaşının baharındaydı. Güneşli bir günün sabahında mini mini Turgut, ilk defa sokağa çıkıyordu. Nasıl mini mini Newton, gene böyle güneşli bir günde, bahçesinde dolaşırken, başına düşen bir elma sayesinde yerçekimi kanununu bulmuşsa, Turgut’ta o gün, sokak, dolayısıyla hayat mücadelesi kanununu keşfetmişti. Evlerinin yanında boş arsada top oynayan çocukların arasına yaşının verdiği teklifsizlikle sokulmaya çalışınca, beş yaşında kocaman bir sokak serserisinden ilk yumruğu yedi gözüne. Hidrostatik Kanununu bulur bulmaz hamamdan fırlayan Arşimidis’in hızıyla geriye döndü ve annesine şikayete koştu. Annesinden yediği dayak, ona ikinci hayat kanununu keşfettirdi: ‘... ve şikayet etmeyesin’. Daha sonraki bütün muvaffakiyetlerine rağmen bu lekeyi silmek, hiçbir zaman mümkün olmadı. O günkü çocuklar –bugün futbolcu oldular- ‘Mahallede topu ayağına sürdürmezdik şimdi başvekil olmuş’ derler’’ .2 Duyguların pençesinde kıvranan ironist ara da reel düşünebilirse bunu da şiire harcar. Korkunç benliği(ego) ona yenilgiyi, rezilliği, fakirliği, terkedilmişliği bile malzeme gibi gösterir. Hiçbir acısını zerre kadar israf etmeden tekrar tekrar yaşar, yazar, anlatır. Fakat bu anlatım diğer insanlarınkine benzememektedir. Kendisinden bir başkasından söz ediyormuş gibi söz ederek dinleyici ve okurlarının dikkatini celbeder. Muhatabın aklına takılan soru işareti ironistin en değerli varlığıdır. Bir madalya gibi taşır onu boynunda. Muhatap temkinli davranışlarıyla adeta ironisti yeniden yaratmaktadır. Böylece ironist yeniden doğmanın verdiği haz ile dünyadan dünyaya göç eder. Bunu yaparken de ayrım yapmaz. Herkes farklı derecede ironistin kurbanıdır. Buna en yakınları bile dahildir.   Bir sinek gibi devamlı taciz eder muhataplarını.

Kierkegaard ironistlere çok başka bir biçimde yaklaşmıştır. Ona göre ironistlerin hayatlarında bir devamlılık olmadığından en karışık duygular birbirinin yerini alır. İronist özgür sandığının aksine, dünya ironisinin korkunç yasalarının pençesindedir. Ancak ironist bir şairdir; bu nedenle herzaman dünya ironisinin oynayacağı bir top gibi görünmeyebilir. Her şeyi şiirleştirir. Özellikle de duygularını. Gerçekte özgür olabilmek için duygularını kontrol etmelidir, bir duygu derhal diğerinin yerini almalıdır. Bazen olurda duyguları onun bile birşeylerin ters gittiğini fark edeceği kadar gülünç bir şekildeyer değiştirirse, daha da şiirselleşir.3 [Haydar Ergülen’in şimdi yerini bulamadığım ve hatırlayamadığım bir mısraı var bir kitabında’’kitap, toplama kampıdır şiirlerin’’]. O duyguyu uyandıranın kendisi olduğunu şiirselleştirir ve sonunda ruhsal felç geçirene kadar bunu sürdürür. Bu yüzden ironist için duyguların gerçekliliği yoktur. Acısı, şakanın kendsine has kimliksizliğinde gizlidir; mutluluğu ise nefretinde saklıdır. ‘’düşün akıl ile arasındaki açı, geniş açı/ yüreğin beden ile arasındaki açı, geniş acı’’ 4, ‘’yeme! canını acıtıyorsun meyvelerin’’5. Durum muhasebesi yapan ve ironi yaptığını saptayan ironist hal-i pürmelalini anlayınca çareyi normallikte aramaya başlar. İroni yaptığını bilmek ona acı vermektedir. İroniye ironi yaparak ölümcül bir paradoksa düşer. Bu aşamada çevresindeki hiç kimse ona yardım eli uzatamaz, hiç bir faaliyet tatminkar olmaz. Çünkü varolan herşeyin bilgisine sahiptir. Olguları tartışmasız bir nedensellik bağlantısıyla tartışmasız neticelere varacağının hesabını çoktan yapmıştır. Sürprizlere evvelden yer ayırdığı- pay biçtiği- için şaşırmamaktadır. Bir sürü negatif özelliğinin yanında ironi yapmanın tek faydası, ani bir başarısızlık halinde ironistin kendisine ironi yapmasıdır. Sokrates, gençleri yoldan çıkarmkla itham edilip yargılanınca kendisini savunmak zorunda kalmıştır. Gençleri yoldan çıkarmanın toplumun geleceği ile ilgili olacağını; gelecekte kendisinin ve torunlarının da muhtemelen varolacağını, dolayısı ile gençleri yoldan çıkarmasının evvela kendisine zarar vermek demek olacağını beyan etmiştir. Bir insanın kendisine zarar vermesinin ise bilerek olamayacağını söyleyerek aslında ortada bir suçun olmadığını iddia etmiştir. Mahkeme önünde soru sorma yoluyla da ironi yapan Sokrates jüri tarafından suçlu bulunmuştur. Baldıran zehri içerek ölüme mahkum edilen Sokrates, ölüm anına kadar takındığı tavırdan bir nebze olsun ödün vermemiş ve öldürülmesi başlı başına bir ironi olmuştur.


İroniyi, ciddiyetsizlik ve salt şaka olarak ele almanın yanlış olduğunu yukarıda belirtmiştim. İroni evvela ironiste daha sonra seyirciye ve okura acı bir gülümseme armağan edecektir. İronik tebessüm aciziyetin ifadesi olan gözyaşını da beraberinde getirir.6 Belki yürekte bir burkuntu yaparak iz bırakacaktır. Muhatap(kurban) tarafından anlaşılması ise ironinin işlevini kaybetmesine neden olur. Demekki ironinin efendisi olmadan ironi yapılmaz. Özellikle şiirde böyledir. Şiirsel bir hayat yaşamadan şiirde ironi yapanlar trajikomik sonla karşı karşıya kalırlar. Son zamanlarda usta şairlerce eleştirilen deyim kırmaları buna en iyi misaldir. Şiirin cüz’i bir kısmında bir deyimi deformasyona uğratarak ironi yaptığını sayan ciddiyet kurbanları aynı zamanda ironinin sarsılmaz bir kuralını da çiğnemektedirler. İroni sanat eserinin geneline hakim olan bir anlatım tarzıdır. Aksi bir durum sanatçıyı lekeleyecektir. Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü7 adlı romanında Hayri İrdal’ın roman sonuna kadar aslında olmayan bir hayatı yaşaması, Halit Ayarcı ile tanışması ve enstitü ile ilgili planlar, çevresindeki insanların ibretlik halleri baştan sona kadar ironik bir anlatım tarzıyla işlenmiştir. Makam ve değerlerin aslında emeğin sonucu değil de; bir şekilde reklamın ve illüzyonun etkisiyle elde edildiğini, devlet kurumlarındaki aksaklıkları, kendilerini entel diye tanıtan insanların düştüğü durumları okura bu denli benimseten etken, Tanpınarın bütüncül ironisidir. ‘’Demek usul bu idi. Evvela muvaffakiyet denen bir şey elde edilecek, sonra sahibi aranıp bulunacak, o tebrik edilecek, bu sefer o , muvaffakiyetin asıl karşısındakinin olduğunu iddia edecek ona aynıyla devredecek, öteki çok manalı bir kelime ile kendi hissesini ayırdıktan sonra yine geriye verecekti. Böylece üzerinde bu kadar devr ü teslim, iade ve tekrar iade muamelesi geçtikten sonra bu muvaffakiyetten artık kim şüphe edebilirdi? Enstitümüzün kurulması bir muvaffakiyetti. Bu resmen muamelesini, görmüş bir vakıa idi. Artık müsterih olabilirdim.’’8 Romandaki anlatıcının bir iç konuşması olan yukarıdaki alıntı; meydana gelen hadiseyi nitelendirmesi, sıradışı ve muzipçe yorumlaması, sorgulaması ve neticelendirmesi itibariyle çehrelerde anlamlı bir tebessüm belirtecek bir ironi örneğidir.

İronistin soylu çekimserliğini din  felsefesinde ki kadercilik(fatalizm) düşüncesine benzetmekteyim. Özelikle İslam felsefesinde Cebriye akımının savunduğu, Levh-i Mahfuz’da yazılanların zamanı geldiğinde yaşanacağına inanan ve yaratıcının bu dünyayı yarattıktan sonra müdahale etmediğini inanan kaderciler hadiseler karşısında tepkisiz kalmaktadırlar. Benliklerini Allah’ın benliğinde eritme ve tevekkül ile hareket ederek inançlarını sağlamlaştırdıklarına inanmaktadırlar. Bir ironistin kendi kusursuz benliğine(!) istinaden elde ettiği dayanma gücünü; kaderciler Allah’ın hakimiyetine{el- Hakim) sığınmakla kazanırlar.                     Yansımalar alemi olan bu dünya; lokal(enfüsi) olarak kendi içinde adaleti sağlayacak imtihanlarla örülüdür. Her kaybın bir kazancı olmasına karşın her kazancın bir kaybı vardır.Hayrın içinde şer, şerrin içinde hayır gizlenmiştir. 9 Yansımalar aleminde sağlanmayan adalet ise genel(âfaki) olarak ebediyet yaşamında mutlaka sağlanacaktır. Bu nedenle dünyevi işlerle fazla iştigal edilmemelidir.Irak’ta ölenler şehittir, başa gelen musibetler imtihandır, çekilen ıztıraplar günahların keffareti oluyorken ‘geçmiş olsun’ demek yersizdir, her şeyin hayırlısı...
  
Dünya hayatının kısa bir andan ibaret olduğunu ve asıl hayatın zamansız ve mekansız bir yerde yaşanacağına inananlar için ironist olmak kaçınılmazdır. O halde asıl olan ‘öz’dür. ‘Söz’ün bir ehemiyeti yoktur. Konuşmak yalan söylemektir.

Hiçbirşey olmamış gibi sürdüremem bu sıkıcı ironiyi
Hatır hatalarını ve a’dan z’ye bir dizi oluşturanları
Diziyi bozan, ilk fırsatta unutulacaklar listesine eklenenleri
Bunlar üzgün birinin cümlelerine benzemiyorsa üzgünüm 10

Yukarıda ironinin, bir yaşam biçimi olduğundan bahisle edebi eserlere yansımasının kaçınılmaz bir netice olduğunu savunmuştuk. Malzemesi dil olan edibin, olanı yansıtmaktan daha öte de görevleri vardır. Öyleki edip, kendi duyuşuyla malik olduğu yaşamı en etkili biçimde okura aktarmak mecburiyetindedir. Serbest şiirin kurucularından sayılan Rimbaud, şairi tanımlarken; “ötelerden getirdiği şeyin biçimi var ise o da biçim sunacktır, biçimi yoksa o da biçimsiz verecektir” diyerek edebi sanatların özüne değinmiştir. Bu çerçeveden ironi sanatına bakacak olursak, ironinin edebi metinlerde yer alması için edipin sosyal yaşantısında bir şekilde var olması gerektiği sonucuna varabiliriz. Her ne kadar şiir veya diğer edebi metinleri ortaya koyan insan, sanatçı olsa da; ortaya koyduğu ürün bir yaşam faaliyetidir. Yazmak. İroniyi bir anlatım sanatı olarak kullanan şair bir zaman sonra içinde bulunduğu durumun ironisi de yapabilir. Bunu ise ironiyi terkederek yapar. Ötelerden gelen şey, şaire ironi yapmasını emrederse şairin başka bir seçeneği kalmaz. Melankolik ise melankolik, sembolik ise sembolik...

Edebi sanatlardan söz açılmışken, ironinin felsefe bilimine daha yakın olması itibariyle, şiirde bazı dezavantajlarının olduğunu hatırlatmak yerinde olacaktır. Bunu iki şairimizden iki mısra yazarak örnekledirebiliriz.

Ayık müminlerin anlamadığı sarhoş dulların hiç anlamadığı
Fransızlar öpüşmeyi bilmezken Araplar peygamber bekliyorken
Kafkasyalılar ölme zevkini keşfetmemişken de böyleydi
Bekaret bozularak anlaşılır, sıfır güven en iyi sigortadır 11

Şüpheye inan, yüzünü unut o zaten
yakışmıyordu sana! Beni sevişin gibi
yakışmıyordu ya sevmeyişin de!
Kendime bir aşk gibi ısmarlıyorum
bu şüpheyi sana: Bir Fransız filminden,
sözgelimi “marienbad’da Bir Yaz” dan kalma
ödünç bir kadınsın belki ödünç bir aşkla,
ve inan bana hayatım, bu şüphe
aşktan daha iyi duracak aramızda 12


Yukarıda ki mısralarda göze çarpan ironi, metnin şiirselleğini olumsuz yönde etkilemiştir. Çünkü şiirin yalnızca belli bir düşünceyi okura iletmekle yetinmemesi ayrıca belli bir sesinin bulunması gerekmektedir. Adonis’in Arap Poetikası 13  adlı eserden alıntıladığım şu kısımlar meseleyi anlaşılır kılabilir: “Farabi, şiirin ve müziğin aynı türden olduğu görüşündedir. Her ikisinde de söz, vezin ve ünlülerle ünsüzler arasında ilşki vardır. (...) şiir sözüyle karışık müzik, ruh haz ve ferahlık verir, kulağa hoş gelir, insanın hayal gücünü zorlar onu düşünceye sevk eder, ayrıca insanın tepki ve gözlem faktörlerini anlatır. (...)” şiirin belli bir ritminin, vezninin, kafiyesinin olması gerektiğini savunan edebiyatçılar; felsefenin şiire monte edilmesinden rahatsızlık duymuşlardır. Çoğu zaman felsefe ile şiirin birbirine karıştırıldığını savunan bu yazarların gözünden yukarıdaki örnek mısralara bakacak olursak, gerçekten de ironi uğruna sesten kısmen de olsa feragat edildiğini müşahade edebiliriz.

İroninin evvela bir bakış açısı olduğunu, sözlü ve yazılı metinlerin üretilmesinde bir metod olduğunu, bilhassa şiirde şık durduğunu, salt espiri olmadığını, etkisini çabuk gösteren bir içki gibi etkili olduğunu, son asırda ironi ile kaleme alınmış bir çok roman ve şiir olduğunu, ironist denilen yeni kişilikler doğurduğunu tekrar hatırlatarak yazımı noktalamak istiyorum.

                                                                                      Cihat Duman
                                                                                  Dergâh, Mayıs 2008 





*  Atinalı at sineği Sokrates ve Danimarkalı at sineği Kierkegaard’a
1-      Osman Konuk, Tehlikeli Belki, Hece Yayınları, Şiiriyet
2-      Oğuz Atay, Tutunamayanlar, s58, İletişim Yayınları
3-      Kierkegaard, İroni Kavramı, Çev: Sıla Okur, İş Bankası Yayınları,2004
4-      küçük iskender, İskender’i Ben Öldürmedim, Alkolik Asit
5-      küçük iskender, age, Çevrimdışı Yaratılış
6-      Vefa Taşdelen, Hece Dergisi, Nisan 2007
7-      Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Dergah yayınları, 2004
8-      Ahmet Hamdi Tanpınar, age. s.233
9-      Hadis-i Şerif
10-  Osman Konuk, Ucuz Mazot, age.
11-  Osman Konuk, ansız, age.
12-  Haydar Ergülen, Ölüm Bir Skandal, Kimsenin Yüzü Yok mu Yoksa Ölüme, MK,2006
13-  Adonis, Çev: Emrullah İşler, YKY, 2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kuru Otlar Üstüne Üzerine

Yazarın notu: Okuyacağınız yazıda sürpriz bozacak bir yorum bulunmamaktadır. İnsanlar roman okumayı bıraktılar. Film ve dizi izlemeye deva...