Bu Blogda Ara

19 Aralık 2010 Pazar

Şiirsizliğe Karşı Bir Konuğumuzdan “Beyaz Savunma”

I.                   AÇILIŞ

İçinde “siyah”1 kelimesi geçmeyen siyahi (maske) dizelerle kuşatılmış beyaz kapaklı bir şiir kitabına “muhatap” kaldık. Bir toplama kampı. Hem soylu hem çekimser şairinin bir nevi kendini belirleme(ispat demeyeceğim) uğraşı. Dizeler siyah -şiiri zayıf göstermek için değil- olmak zorundaydı. Çünkü savunma makamında olmanın geleneksel maskesidir siyah cübbe. Kendi kendinin parodisi kalmışlar için tek tedavi yöntemi soylu bir savunmadır. Farkındalık hiç olmadığı kadar zalim, ganimet helaldir. Ancak saklanarak elde edilecek bir ganimet, bireysel ve toplumsal zaafların teşhirindeki haz. Yeni doğan veya doğacak bir çocuğun; öpülesi, beyaz bir çocuğun insana aniden sapladığı savunma hissi; bu beyazlık fikriyle insanın kendine temize çekmesinin gerekliliği. Onu savunmalısın!
Kitabı ikinci kez bitirmeye çalıştığımda, Osman Konuk’un sayfalardan fırlayarak beni taciz edeceği korkusunu hiç mi hiç elden bırakmadım. İkinci okumanın okura verdiği tuhaf bir rahatsızlık olduğunu belirtmeliyim.
İnsanın ontolojik serüveninde sık sık saklandığını veya sakladığını bilmek bir yana, Âl-i İmran Suresi’nin bir ayeti diğer yana… Hiçbir şey Allah’tan gizli kalamaz. Hiç bir şeyin gizli kalamayacağı gerçeği şair için rahatsızlık vericidir. Kierkegaard’ın, “Herkesin maskesini çıkarıp atmak zorunda kalacağı bir gece yarısı vaktinin geleceğini bilmiyor musun? Hayatın her zaman kendisiyle alay ettireceğini mi sanıyorsun?”2 sözünü de hatırlayıp kitabın ön kapağını aralayabiliriz.
         Bir şiir kitabı hakkında -hele bu, Osman Konuk’a aitse- verili dil ve formla yazacağımı sanmıyorum. Rahat olunmalıdır. Seksen kuşağı denilen ama Konuk’un bu tabiri kabul etmediği kuşağın bence üç-dört önemli isminden biri diğerleri gibi tekrara düşmedi. Şiirini usulüne uygun besledi, büyüttü, terbiye etti. Tek dizesini bile okuduğumuzda bu “O”nun şiiridir diyeceğimiz uzak şiirler yazdı. Özgünlük, Beyaz Savunma’ya takılmış bir madalyondur bence.  Şiirin bünyesinde bulunan matematik âdeta onu geleceğe taşımaya kuruludur.

II.                DİKKAT ÇEKEN BAZI TEKNİKLER

A.    EKSİLTME

         Şiirlere göz gezdirdiğimizde, anlatılmayan(anlatılamadığı için değil) üzerinden anlam kurduğumuzu fark etmek pek de gecikmiyor. Yahut bütünü, yarım bırakılan üzerinden tamamlıyoruz. Söylenmemiş olanın söylenmiş olana hücumu( Hutcheon) dediğimiz bu durum okuru esere ortak kılmaktadır. Çünkü savunmada suç ortaklığı daha itibarlıdır. bak bizde ölebilirsin çünkü hiçbir film peşte’de bitmez/bizde ölebilirsin bunun için ayırdığımız bir tuna nehrimiz var/bir odamız var sakinleşme odası diyoruz/bir gardrop dolu ceset torbası/buradaki vurgu asılmış kelimesine/ - öyle bir şey geçmiyor ki yukarda /öbür türlüsü de geçmiyor ama [geleceğin şiiri] dizeleriyle, okurun yerine geçerek kendisine soru soran şair aslında şiir okuru ve şair arasında var olan gerçek ilişkinin parodisini yine sanat yoluyla yapmaktadır. Fakat dikkat edilirse olmayan bir “asılmış” kelimesinin tam olarak asılmış ceset şeklinde mi yoksa asılmış ceset torbası şeklinde mi olduğu belirsiz bırakılmıştır. Belki daha başka şeyler de belirsiz bırakılmıştır. Aynı eksikliği bir masanın iki yanı karşılaşma sayılmaz/ karşılaşmak demek dört dizin dört kolun dört baldırın/ aynı satırda [senaryo aşamasında final]dizelerinde görmek de mümkün.


B.    ROMANTİK İRONİ

 “Genel ironi durumlarının sanat aracılığıyla ifade edilmesi durumuna verilen isimdir romantik ironi. Sanatçı eserinin gerçek olmadığını, kurgu olduğunu gösteren sarih ya da imalı sözlerle romantik ironiye giden yolun başlangıcını oluşturur. Beyaz Savunma’daki şiirlerin hemen hemen hepsinde bu taktik uygulanmıştır. Gerçekten el kamerasıyla gerdeğe giren erkekler vardır. Neyir hırkadan vazgeçemeyenler, perhiz uygularken her ay yarım kilo öldüğünü gözden kaçıranlar, tam zamanında geç kalmayı alışkanlık haline getirenler, şiir yazdığının farkında olduğunu sanan şairler… Hemen birkaç örnekle maskeyi düşürelim. bir şiire sonuç yazacak kadar/bir yüzyıl daha yetecek kadar iyiyim [beyaz savunma], bu bölümü onsekiz yaşında da yazamadım/yazmış şairlere baktım yazamamışlardı [geleceğin şiiri], bu balık bir çocuk tüfeğiyle vurulmuştur diyorum/herkese benden/bunu hep kullanmak istediğimden değil [herkese benden], teselli ihanettir diye kötü bir cümle kursam kurdum ihanettir [senaryo aşamasında final], işte aşağıda boş bir çerçeve/yazmak çizmek bedava/o en parlak cümleni, bilinmeyen hünerini/herkese benden [herkese benden]. Örneklerde geçen şiir, bir yüz yıl daha yetmek(okunmak), bu bölüm, bunu(imgeyi) hep kullanmak isteği, cümle kursam, işte aşağıda boş bir çerçeve (gerçekten de şiirin sonunda 6X9 ebatlarında bir dikdörtgen mevcuttur) kelimeleri şiirin ya da söylemin gerçek olmadığını bir kez daha göstermektedir okura. Buna ikiyüzlü gerçeğin iyi üçüncü yüzü diyoruz.3

C.SİNEMA

Kitabın en dikkat çekici yönlerinden biri de sinema sanatına ilişkin birçok isim ve kavramın şiir ve şiir başlıklarına serpiştirilmesidir. Genç sanatcığımız sinema, görsel olması hasebiyle ahir zamanın elbette en çok tüketilen sanat türüdür. Tedavül kabiliyeti yüksektir. Her ne kadar bazı kuramcılar her türün kendisine yetmesi gerektiğini öğütlemişlerse de sanırım bu düşünce post modern zamanlar açısından geçerli değildir. Tedavül kabiliyetinin yanı sıra sıkı bir senaryoyu ustaca çeken bir yönetmen sanatsevere kısa yoldan tesir edebilmektedir. Sergio Leona (yönetmen) John Wayne (aktör), Jodie Foster (aktris, yönetmen) [penye ve hakikat] Dersu Uzala(film adı)  [kır düğünü] gibi özel isimlerin yanı sıra; bazı filmlerde vardır/çocuk namluyu tutup içine bakar/anlaşırsak o asker hiç olmamış olabilir/bir asker elbakiresi olabilir kötü bir tercümeyle/iyi genlerimiz kötü genlerimizi kusabilir yeri gelince [geleceğin şiiri], önemsiz bir karede bir saniye görünmek gibisi yok [geleceğin şiiri], bir daha çekilemeyen sahnenin ilk hali [yetişkinler için], canımsın birtanemsin/korkma/banktaki kan filmi için bir prova [tabure ile berjer] gibi mısralarda şiir sinema tabirleriyle renklendirilmeye çalışılmıştır. Kitabın son şiiri olan Senaryo aşamasında final başlığı ise anlam itibariyle önceki yardımların bir nevi günah çıkarımı olarak bana gözüktü.


C.    ÖZ İMLEME

Bir söz dizisinin dil aracılığıyla kendine dikkat çekmesi olarak tanımlanan öz imleme aslında bol mısra ve bol metne maruz kalmış okura atılan bir uyarı tokatıdır. Şair aslında eksik okunacağının – güme gideceğinin- farkında olduğunu bu tür bir yöntem ile okura hissettirmektedir. baştan söyleyeyim bu alan/yani son satıra kadarki alan yetişkinler içindir [yetişkinler için] tavrı Konuk şiirinin (her ne kadar herkese benden demişse de) temel duruşudur. Söz konusu alanda, yetişkinler içindir sözüyle klasik bir on sekiz yaş kastedilmemiştir. Bu tarz bir şiirin yetişkini olmayanlara kapalı bir şiirden bahsedilmiştir. Çünkü her şiir kendi usta okurunu doğurur.
Şaire göre “her bayrak bir sopaya bağlıdır” cümlesi bir soru cümlesidir. Anlaşılan o ki aç gözlü şair; kelime, cümle, kavram, anlam deformasyonundan sonra Türk Dili dersinin önemli bir konusu olan “cümle türlerini” de deforme ederek tarihte bir ilke imza atmıştır.  Öz imleme öğelerini zorlayan şair Teselli ihanettir diye kötü bir cümle kursam kurdum ihanettir [senaryo aşamasında final]gibi güzel mısralar kurarak şiirsel hazzı okura tattırmaktadır.

İşte orda bir yetişkin olmuşun: ve bir soru
Her bayrak bir sopaya bağlıdır
Şart değil soru şeklinde olması, bu bir soru

III.             KAPANIŞ

a) İlk şiirle son şiiri mukayese ettiğimizde şairin inanmaktan bilmeye meylettiğini görürüz. “penye ve hakikat”in ilk dizesi: “iyiydik. penyelere inanıyorduk” iken “senaryo aşamasında final” adlı şiirin ilk dizesi: “seni bilirim seni günde üç kez ve her an beş kez”dir. Bu tutum insanlığın tarih boyunca içselleştirdiği genel tutumdur. İnanmaktan gelirler ve bilmede kalırlar, kalmışlardır. Hele bilişim çağıysa… Peki, Osman Konuk, beni modern bir yöntemle aşmanın peşinde mi yoksa modern beni aşmaya mı çalışmaktadır? Ya da bir aşma çabası yok mudur? Beyaz Savunma’da herkes’e yazılan şiirlerin yanı sıra sen’e yazılan şiirleri de okuyabiliyoruz. Tüm bunları birleştirip bir fikir yürütmeliyiz. Rotry’nin de bu tür şairler için sarf ettiği “Kendilerini betimlerken başvurdukları terimlerin değişmeye maruz olduğunun daima farkında olmalarından ötürü kendilerini asla gereğinden fazla ciddiye almayan, kendi nihai sözcük dağarlarının ve böylece benliklerinin olumsallığının ve kırılganlığının daima farkında olan insanlar…”4sözleri bize Konuk’un modern ben ile bir hesaplaşmaya girmeyeceğini açıklayabilir. anlaşırsak ben yokum demek başka ne manaya gelebilir ki?

b) Kitapta inceden inceye gönderme yapılan şairler vardır. bir ölüden daha cool olabilir misin/ölüler beni serinliğe yakıştıramaz/yakıştırır: olamazsın (İsmet Özel), balık söndürmek diye bir tabir var söndürülemez (Necip Fazıl), ve anneler durmadan kızlarına melekler gönderirler/haberler gönderirler haberler gönderirler haberler gönderirler (Sezai Karakoç), şiirde denizin kullanımı ultra her şey dahil tatillere benziyor. bir yerinden deniz geçince her şey gider (Edip Cansever) bunlardan sadece bir kaçıdır.

c) Kitapta şiirselliğin bozulduğu bölümler daha çok zeka gösterisinin yapıldığı dizelerde gözüküyor. Bunun yanında şairin bir tür çocuk naifliğiyle söylemeye çalıştığı durumlar da şiir içinde kendine yer bulmakta sıkıntı çekmektedir. Şiirsel sesi kontrollü bir biçimde yadsıyan Konuk’un bu özelliğine fazla değinmeden birkaç örnek verelim:

büyürken/normalde elbiselerin yırtılması düğmelerin kopması gerekir/sihirliymiş gibi elbiseler de büyüyor [beyaz savunma]

adı su parası olan bir ödeme var/veznede bir su perisi olacağını umuyorum [beyaz savunma]

d) İki koca ciltten müteşekkil(!) kitapta (sadece 53 sayfa olmasına rağmen bölümler cilt ile adlandırılmış), şiirler arasında dize benzerlikleri, söyleyiş benzerlikleri mevcuttur. Birinci ciltteki şiirler arasında tam bir bütünlük olmasına rağmen ikinci cilt için bunu söyleyemeyeceğiz. İkinci ciltte “senaryo aşamasında final” ve “erken kalkanın notu” dışında diğer altı şiirde kitabın bütününde bulunmayan yöntemler izlenmiştir. Bir kısmı çok kısa bir kısmı ise düzyazı şiirleridir. Dize başlarında genelde küçük harf kullanan konuk sadece iki şiirde büyük harfi tercih etmiştir. Bu bakımdan “Beyaz Savunma”, “Tehlikeli Belki5”ye nazaran daha dağınıktır diyebiliriz.

e) Şair sözü elbette yalandır atasözü(!) bize modern şairlerin ne kadar yalancı olduğunu anlatmaya yetmez elbette. Bedenimiz nasıl giysilerle örtülüyse, zihnimiz de yalanlarla örtülüdür. Konuşmalarımız, edimlerimiz, tüm varlığımız, yalancıdır: Ancak bu örtünün içinden geçerek, ara sıra gerçek zihniyetimize ulaşabilir, tıpkı bedenimizin biçimine giysilerin ardından ulaşılabilmesi gibi.6 Bu güzelim gerçek yalanların yanı sıra bir de beyaz yalanlar vardır. Ah tam da ben sizi arayacaktım yalanı. Osman konuk tarafında söylenen yalanların hiç biri beyaz yalan değildir. Çünkü bu yalanlarda kibar olmanın tam aksine kibar gibi görünürken aslında yıkıcı olma durumu gözlenir. Konuk, yalan söylerken aslında doğrunun anlaşılmasını hedefler. O tarz adamlardan değildir.

Gereği epey düşünüldü: İyi savunmalar.


Dipnotlar

1- Beyaz Savunma isimli şiirde iki kez geçmektedir.
2- Kierkegaard, Kahkaha Benden Yana, Ayrıntı Yayınları, Çev: Nedim Çatlı
3- Aptal! İyi dinle beni: Gerçeğin iki yüzü vardır ama üçüncüsü daha iyidir!   
 (Jack ya da Boyuneğme, İonesco, Ağaç Kitabevi, 1964, Çev: İbrahim Denker)
4- Richard Rotry, Olumsallık, İroni ve Dayanışma, Ayrıntı, 1995, Çev:Mehmet Küçük, Alev Türker
5- Osman Konuk, Tehlikeli Belki, Hece Yayınları
6- Schopenauer, Aforizmalar, İş Kültür, 2006, Çev: Mustafa Tüzel

                     Yeniyazı , Ağustos 2009, Sayı:1, Cihat Duman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kuru Otlar Üstüne Üzerine

Yazarın notu: Okuyacağınız yazıda sürpriz bozacak bir yorum bulunmamaktadır. İnsanlar roman okumayı bıraktılar. Film ve dizi izlemeye deva...