Bu Blogda Ara

19 Aralık 2010 Pazar

Şiirden Karnavala-Raif Kadıoğlu

I.
Ramazan-ı Şerif’in, Brezilya’da yapılan meşhur karnavalın yapıldığı tarihe denk geldiği yıllardan birinde, televizyon kanallarını dolaşıyordum. Önümde de eleştirmekte olduğum bir şiir kitabı vardı. Kanalları dolaşırken Kabe’den canlı ibareli kanaldan hemen sonra açtığım kanalda Rio karnavalının görüntüleri geldi. Dedim ki kendi kendime: “Acaba şiirde kelimeler cemaatle namaz mı kılmalı yoksa şu karnavalda olduğu gibi karışık ama erotik mi olmalı?”

II.
İçimdeki ses bana cevap verdi: “ Şiirdir üstat, ne versen yer bu salaklar.” İçimdeki sesin beni ciddiye alması çok hoşuma gidiyor.

III.
Şiir çok ilginç hakikaten. Malzemesi dil olan, kelimelere göz kırpan bir tür. Resimde olduğu gibi renk, müzikte olduğu gibi ses olsaydı malzeme biz de rahatlardık. Düşünsenize, kelimeler eşekten düşmüş karpuza dönüyor şiirde. Resmen taşkala çıkıyor. Şiir, bazenleri kelimeye dayanıyorken hele, tadından yenmez bir hal alıyor. Folkör, özelikle halay çekerken kelimeler, şiirin metresi olabiliyor. Eski düşmanlıkları bırakmak lazım. Çünkü, eskiden postyapısalcılar yoktu ki. Olsa Cemal de gösterirdi elbet, gösterilirdi.

IV.
İnsan insana kavuşmaz. Çaputla bağlasan bile ayrılırlar. Ama şiir de, her kelime bir yapboz parçası gibi zaten meyillidir birleşmeye. Kitle iletişiminin bir temsili gibidir. Hani telefonda, internette, vb yerlerde bizi sürekli bir arada tutarak sakinleştiren, gericiliğin şu yeni biçimi olan iletişimin…

V.
Düşünüyorum da, öznenin nesne kılığına girdiği, bozuk tamlamalarla bezeli, çıldırtıcı aliterasyonların tesadüf kılığıyla yapıldığı, bütün katakullisini ustaca gizlemiş, okuru tufa delisi yapan, yarım bırakılmış sözcüklerle mücehhez bir şiiri yere çömüp okumaktan daha lezzetli ne var dünyada?

VI.
Bir sır vereyim mi? Hoca Nasrettin, Kemal Yahya’dan daha şair. Çünkü, müzik o zaman daha çocuktu, musiki aşamasında idi. Şiirdeki musikiden bahsediyorum…


VII.
Şimdiye kadar yazdığım bölümlerin ilk kelimelerini koparıp bir cümle yapın bakalım. Korkmayın, belli bir anlamı yok, ama keşke olsaydı. Böyle paragraflarla yazmayı Baudrillard’dan öğrendim. Onun kitabında şöyle bir şeyler yazıyor: “Parçalar halindeki yazı demokratik yazıdır. Her parça eşit bir farklılıktan yararlanır. En bayağı olanı bile farklı okurunu bulur. Her birinin sırayla bir mutluluk dönemine hakkı vardır.” Daha tehlikeli şeyler de yazıyor. “Ciddi olmamak ve ciddi görünmek gerekiyor. Ya da ciddi gibi görünmeden ciddi olmak. Ciddi gibi görünmekle ciddi olmayı birleştirenler değersiz kişilerdir.” Şimdi ruh sağlığınız için bu cümleden sonra tam bir gösterilen olarak aklınıza gelen Ahmet Necdet Sezer’i görmemeye çalışın. Daha kötüsü var. Metindeki “ciddi” kelimesini çıkarıp yerine “şair” kelimesini koyun. Kim geldi aklınıza? Ha ha ha. Daha beteri ne biliyor musun? Düşünce ile dilin aynı hızda gitmeleri. Bu arada cevap Attila İlhan olacaktı.


VIII.
Aklıma acıklı bir şey geldi. Bunu kelimelerle size aktaracağım. Birilerine bir şeyi anlatmak, birilerini bir şeye dönüştürmektir der Şanzumî. Ölmek istemeyenler bu kısmı okumasın:
Bıyıklı polis cesede yaklaşıyor. Biraz baktıktan sonra diğer polise “unutulma sonucu ölmüş” diyor. Diğer polis bir sigara yakıyor.

IX.
Sizin katiliniz kim?

X.
Karnaval bahanesiyle size anlam bulaştırıyorum. Dil nakli, kan nakline oranla daha güvenli. Yoksa HIV mikrobu bulaştırırdım.

XI.
Ben, Raif Kadıoğlu. Lütfen beni unutmayın.

XII.
Hazro Belediye Başkanı, düzenleyeceği karnaval için Riyo Dejeneryo Belediye Başkanlığı’na mektup yazmış. Düzelti ve çevirisini ben yapacağım.

                                                                                                                                25.08.2010

Bismillahirrahmanirrahim                                                          

Kıymetli meslektaşım Alex De Souza,

Nasılsın iyi misin? İyi olmanı hem bizim Allah’ımızdan hem de sizin Allah’ınızdan dilerim. Buralar çok sıcak. Oralar da sıcak mı? Gerçi sizin saçlarınız kısa, bunaldığınızda bir hortum bulup başınıza tutabiliyorsunuz. Biz burada resmen pişiyoruz. Aynen gavur amm… Hemen konuya geçip daha çok zamanını almak istemiyorum. Biz geçen gün belediye meclisi kararıyla Hazro’da, sizinkine benzer bir karnaval yapmayı planlaştırdık. Düşündük ki eğer insanlarımız içip defi hacet yaparlarsa, hoplayıp zıplarlarsa belki rahat ederler, suç işlemezler. Bir de biliyorsun bu sıralar ideoloji hortladı. Devletin resmi ideolojisi de bundan hasar görecek gibi. O yüzden bu şirin ilçemizde gençleri eğlenceye boğup teskin etmemiz gerekiyor. İş bu sebeple sizden gelecek sene Ağustos ayında çalışmak üzere bir karnaval ekibi rica ediyoruz. Buralarda bu işi bilen hiç kimse yok. Parası ne ise vereceğiz. Özellikle kadın ve iç/dış çamaşır konusunda bizi mağdur etmemenizi rica ediyorum. Sevgi ve saygılarımla.

                                                                     Hazro Belediye Başkanı
                                                                          Ercan Ya Yılmaz


XIII.

Hastalığın tanıma ihtiyacı var. Hastalık: Cinsel yolla bulaşan şiir. Hastalığın artık bir tanımı var. Sanırım çok tehlikeli bir şey daha söyleyeceğim. Şairlerin de tanınmaya ihtiyacı var. Bu da hastalık.



Yeniyazı 7, Ekim 2010

1 yorum:

  1. Cevap: geç cevap için özür dilerim saygıdeğer meslekdaşım. Uyuyakalmışım hatta beni öldü zannedenler olmuş. Hahha, yok hapşırmadım, böyle gülünür ha-ha zor oluyor söylerken diye. Bazen kolaya kaçmak iyidir dostum. Karnaval ekibiniz beş dakkaya hazır. Kadın iç-dış çamaşırı mı, pıfh, bir kısım insanlar gelir tabi kıyafetli geleceklerdir, saçları kısaysa erkek bu deyip göndermeyin hemen, bazıları makyaj sevmez, sürme severler viraz da soluk yüze renk katan biraz ruj sürerler sonra çok konuştukları için geçecek o ama merak etmeyin.
    Erkan yurtta yılmaz

    YanıtlaSil

Kuru Otlar Üstüne Üzerine

Yazarın notu: Okuyacağınız yazıda sürpriz bozacak bir yorum bulunmamaktadır. İnsanlar roman okumayı bıraktılar. Film ve dizi izlemeye deva...