Bu Blogda Ara

19 Aralık 2010 Pazar

Geçersiz Tövbe Olarak Şiir

(Cihat Duman, Ya da Pişman Değilim, Yeniyazı Yayınları, Ağustos 2010.)

Ya da Pişman Değilim, kapak fotoğrafından başlayarak okura farklı bir deneyim yaşatacağının sinyallerini veriyor. Başındaki fötr şapkaya rağmen yere çömelme cesaretini gösteren ve sanki yetmezmiş gibi kucağındaki karpuzla bir şeyler bekleyen bir adamın fotoğrafı var kapakta. Daha çok bir roman kapağını andırıyor bu haliyle. Kapakta olan absürtlük şiirlerde de karşımıza çıkıyor: Babalarından Müslüman kızlar talep eden gençler, içler dışlar çarpımı birbirine âşık olanlar, üvey karısından hamile kalanlar, kanaması durdurulamayan güller, arada bir çocukları toplayıp anayasa yapanlar, demokratların sosyal yalancısı olanlar, cesetlerin kolunda işleyen saatler, kiralık padişahlar, gerçeküstü anayasalar, Türkçe miyavlayan deli kediler, maaşlı kadınlara duyulan aşklar, Derrida tarafından yapılan bekâr evleri, balıkları her sabah suvaranlar, neştere üfleyen ceninler, ölü leş kargalarından gelen kokular, kendine yeni bir kalp yapan genç kızlar, beş vakit esrarında narkotik köpekleri, mezarlıkla suçlanan istasyonlar, yangından su kaçırır gibi ağlayanlar, ağzından ağlayanlar, ölünce ağzı bitenler…

Cihat Duman (1984), örneklerden de anlaşılacağı üzere şiirini zıt kavramların reaksiyonu ile kurmaktadır. Ayrıca son yıllarda yazdığı poetik yazılarından da kendi şiiri hakkında ilk ağızdan birtakım çıkarımlarda bulunabiliriz. Ya da Pişman Değilim, öz farkındalıkla yazılmış empatik şiirlerden oluşuyor. Şairin, ‘kendisine rağmen’ şiir yazabildiğini birçok dizeden anlayabiliyoruz. Yazdığı şiirde ses ve kurgu ile ilgili problemleri olduğu korkusunu, okurun da yerine geçip konuşarak anlatıyor şair. Okuru seslendirmesi ise bir tür paradoks yaratıyor şiirde. Bu durumda kendimizi iki ayna arasında buluyoruz.

sese bak sese, nasıl bakılırsa
duyuyorum orda biri: hadi lan artist
okurluk mesleğinde kurgu sahibi (“At Avrat Tazminat”, s. 43)

ben kimim
bu şiirin ilk okuru olmaktan başka (“İkizler Burcu”, s. 38)

şiir bazen gecikir ama gelir
ölü bir leş kargasından o sonsuz koku
okurun hoşuna gider (“Üretimden Tüketime Şey”, s. 47)

Kâinattaki ikilik, yaratıcının sıfatlarından başlar ve tüm eşyaya yansır. Beden-ruh, proton-nötron, kadın-erkek, günah-sevap, Doğu-Batı, vicdan-nefis, dünya-ahiret, gülmek-ağlamak, yaşam-ölüm, varlık-yokluk… Zıtlıklar adeta kâinatın kurucu unsurudur, insanın eşyayı kavramasını sağlar. Karanlık olmadan ışığın anlamı ve kıymeti bilinmez. Beden olmadan ruh imtihana tabi tutulamaz. Hastalığın içinde sağlık gizlidir. Cihat Duman’ın şiirlerinde bu ikilikleri sıkça okuyoruz. Bazen, bir kavramdan bahsettiği zaman tam zıddını kastettiğini, bazen karşıt kavramları aynı dizede eriterek bir üçüncü durum çıkardığını, bazen de bahsettiği şeyle aslında hiçbir şeyden söz etmediğini anlayabiliyoruz:

günah diyorum hişt! solumda uyuşan melek
bir tövbe kuramıysa
sayma yedi büyüğü bereketi kaçmasın (“Temyiz Dilekçesine Yazılmayacaklar”, s. 13)

üç tarafı semavi dinlerle kapalı
bir kadından çıkmak sevapsa günaha nasıl girilir (“Aşırı Türkiye”, s. 18)

rabbim topraklarımızı işleyerek doyuralım karnımızı ne olur
rabbim bir peygamber daha
rabbim sana adam gibi inansam bu yalnızlık neyin nesi bu dua (“Aşırı Türkiye”, s. 20)

öyle çirkinsiniz ki sizi aklımla seviyoruz
modern gerdek geceleri böyle zina görmemiştir (“At Avrat Tazminat”, s. 40)

Çok yaşadım nihayet iyi bir ölüm buldum
gülüşünle bir gülü düşünmeden değişmek (“Bir Güle Güvenerek Geleceğim Ülkene”, s. 55)

hah hah ha, su içer ve ağlarım (“Pasaporta Yazılan Mektup”, s. 57)

Kitabın diğer bir dikkat çeken noktası ise politik göndermeler. Fakat şiirlerdeki öznenin hangi tarafta olduğunu çözemiyoruz. Şair, soylu çekimseri oynamaktadır. Siyasi rejim, anayasa, seçim sitemi, Ergenekon, milletvekilleri, Doğu meselesi, yıkıcı bir muziplikle ele alınmaktadır. Anlatım tarzı, adeta mağdurların gerçek durumunu gözler önüne sermektedir.

pekala yasa’yın, yürüt’ün, yar’ın, devirin, korkutun, basın
gücünüze hastayım
[…]
iki ütü çizgisinin birleştiği noktaya

benden de bir tekme armağan olsun (“Aşırı Türkiye 2”, s. 29)

Kitap üç bölümden oluşuyor. Son bölüm olan “Özet Görüntüler Eşiğinde Özgeçmiş”te daha çok lirik bir hava hâkim. Kısa mısralarla kurulmuş, sesi öne çıkaran beşeri aşk temalı şiirler bunlar. Ortanca bölümün adı, “Biraz Kahkaha Lütfen, Aynaya Bakarak”. Bu bölümde mizahi şiirler toplanmış. İlk bölüm ise adından anlaşılacağı üzere daha çok paradoksal önermeler içeren şiirlerden oluşuyor: “İki Kere İkinin Beş Rolünü Dört Dörtlük Oynayamaması”. Kitabın adına değinecek olursak, ihtimalli bir pişmanlığın dışa vurumu ile karşılaşırız. Ki gerçek hayatta bu mümkün değildir. Bir hâkimin karşısında kesin bir şekilde pişmanım diyebilirsiniz. Pişman değilim de kesin biçimde söylenebilir. Allah’a karşı ettiğimiz tövbede de aynı durum söz konusudur. Dolayısıyla bu ihtimalli pişmanlık kitap boyunca ne tür şiirlerle karşılaşacağımız konusunda ipucu veriyor. Kitapta -Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’da kendisi hakkında dediği gibi- her şeyi fazlasıyla anladığı için kendisine saygı duyamayan bir özne sürekli kendisiyle çarpışmaktadır. Ve kitap, şairin annesinden alıntıladığı küçük bir dizeyle kapanıyor: “Pişmanım.


                                                          
Ayşe DEĞERLİ (Hece, 165)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kuru Otlar Üstüne Üzerine

Yazarın notu: Okuyacağınız yazıda sürpriz bozacak bir yorum bulunmamaktadır. İnsanlar roman okumayı bıraktılar. Film ve dizi izlemeye deva...