Bu Blogda Ara

14 Ocak 2011 Cuma

Ahir Zaman Şiiri Mi?

konusuz düzyazılara bayılıyorum. şiirde konu olmaz zaten. peşi sıra iki cümlede şiir ve düz yazı kelimeleri geçtiğine göre bu metinde, o halde yazarın ne yapmaya çalıştığı kestirilebilir sanırım. yapmaya çalıştığım birinci şey anlattığım şeylerin bir dayanağı olduğunu ispat edecek temel eserler bulmak. ya da en azından okurun böyle hissetmesini istiyor olabilirim.

sartre’ın “edebiyat nedir”(1) adlı kitabını okuduğumda beni etkileyen şey şiirle düzyazı arasında var olan o uçurumdu. sonra bu tarafa baktığımda cemal’in “ağır ol bay düzyazı sen ancak uçağa binebilirsin” ile ece’nin yalınayak şiirdir lafları oldu. işi abartan belki de post modern şekle koyan haydar ergülen düz şiir(2) adlı şiirinde: çocuklar düzyazı olmasın diye /anneler var//anneler nar/çocuklar dağılmasın diye//anneler büyümez ki çocuklar kadar /anneler şiir… o golden beri/ankaragücü düzyazıdır /eskişehirspor şiir… dedikten sonra şiiri muzaffer ol düzyazı,/ yenilenler şiirdir! ile bitirerek aslında kendini yalanlamasını bilmiştir. bunları bir kenara bırakıp yolumuzu açması ve bizi cesaretlendirmesi adına şöyle bir saçmalığa inanabiliriz: şiirin ne olmadığı hakkında düşünenler ancak şiire yaklaşabilir. böyle bir disiplinden geçmeyen narsistlerden şiir yazmasını bekleyemeyiz. demek ki burada “zamanı” (ahir zamanı) en doğru biçimde anlamlandırabilecekler ancak ergenlik çağı çocuklarıdır. yani yargılarını haleflerinin yüzüne çarpan cesurlar. madem insan etkileme endişesiyle şiir yazmaktadır(3) etkilemeye çalışan özneyi –cümlenin sonuna doğru- terbiye edecek olanda etkilenme maskesi takmış gerçek genç şair olacaktır.

şiirin dili geliştirdiği dile temel olduğu bir safsatadan başka bir şey değildir. dili değiştirecekse reklam yazarları değiştirecektir. ve yazdıkları şiirler televizyonlarda yayınlanacaktır. enteresan kitleye, nitelikli(!) kitleye. kısa mesaj, kıza mesaj olabilecektir. şiir olsa olsa anın verdiği bunalımda kendini şiddet, esrar ve intihardan korumak isteyen mağdurun ruh kemiklerine bir tür terapidir. bireysel olduğu için de önemsizdir. hiç bir ülkeyi paraya boğduğu görülmemiştir. ki zaten filistin’e ısmarlama şiir yazan tüm adamlar korkaktır. ve savaşı durdurmamıştır. e başka ne kalıyor geriye?

biraz sosyal olmayan yani azıcık poetik mesaj vermek gerekecek olursa, şiiri anlamak için özellikle kardeş sanatlara bakmak ve onların donelerini düşünmek gerektir. sevgiliye ayrılan zamanın onda biri ile bu gerçekleştirilebilir. özellikle resim sanatında ki renklerin, müzikteki sesin heykeldeki ham maddenin şiir sanatında neye denk geldiğini çok iyi biliyoruz. söz gelimi bir genet tiyatrosu’nda konuşan kahramanların tiyatro adı altında aslında şiir söylediklerini her an anlayamayabiliriz. veya bir angelopolus filminde(4) müzisyen kocasını amerika’ya göndermek üzere liman’a gelen eleni’nin bitiremediği kazağı kocasına verdikten sonra kaçan bir ipten tutmasını ve kocası yürüdükçe kazağın sökülüp bitmesini ben yazarsam düz yazı olur. aslında şimdilerde internet ortamında çatır çatır çet yapan ve zuhur edecek olan ahir zaman şairini bekliyorum. kelimelerin büyüsünü kullanarak zamana meydan okuyan ey! ( bu chat gerçeğini daha uzun bir metinde dile getirmeyi düşünüyorum)

kardeş sanatlarımıza baktıktan sonra utanarak bir kaç ciddi bir şeyden bahsetmek istiyorum. tanzimat, garip, ikinci yeni, seksenler, doksanlar, derken geldik ikibinli yıllara. aslında beklediğimiz kimse yok. kendini bırakamayan “ben” kimseyi bekleyemeyecektir. osman konuk’tan bir örnek vermek gerekecek sanırım: her neyse bu sadece beni ve bütün şiirlerini ilgilendirir (5) şiirlerim demiyor zat. orda bir ben var ve bütün şiirleri var. peki, oradaki ben mi benim yoksa buradaki ben mi? işte bu çelişkiye düşememişlerin yazdıkları ve yayımladıkları şiirlerin ironisini yapmaya çalışıyoruz. çünkü enteresan pastoral kişiliklerimiz, romantiklerimizle el ele verip geleneğin haram mirasını yemeye çalışıyor. hemen bir edebiyat dergisini açıp sayfalarını karıştırın. orası korkaklarla cesurların yan yana durduğu, cenkte arkada ve ganimette önde olan korkakların savaştan galip çıktığı türk tarih kurumu belgeleridir. e tabi biz yeni derken muhterem yenicinin pohpohlanmak için bunu yaptığını da biliyoruz. muhterem yenicimiz şiir yap denize at okur bilmezse allah bilir düsturundan bihaber. elbette bunların da cezası verilecektir.

evet, bir düzyazıya daha sonuç yazabilecek kadar gevezeyim. ama şu dizeyi ezbere bilecek ve bazen kendi çapımda eğlenecek kadar da hedeonistim: sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim/ belki de şair olurum seni de aldırırm yanıma(6). şiire maruz kalmış kişilerin çıkış yolları hakkında tertiplediğimiz mavranın adresine ulaşması temennisiyle…

raif kadıoğlu, avantgardé dergisi, sayı 3

1- edebiyat nedir, jean paul sartre, can yay, 2005
2- keder gibi ödünç, yasakmeyve yay, 2005
3- etkilenme endişesi, harold bloom, metis, 2008
(ben, bloom’un şiirin ancak bir kaşka şairden etkilenme endişesinden doğacağı fikrine karşıyım. böyle bir şey ahir zaman için olabilse bile eskiden olması mantığa aykırıdır. çünkü iletişim yoktur. ve tüm şairler uzun burunlu bir ingilizce ile yazmamaktadırlar. mesela arapça denen bir dil vardır değil mi? varsa bir endişe o da etkileme endişesidir.)
4- the weeping meadow adlı filmin 126. dakikası
5- beyaz savunma, osman konuk, pan yay, 2009
6- gidiyorum bu, ah muhsin ünlü, sel yay, 2005

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı.

Keşke bizi de kamyonlara koyup taşısalardı kavunlara haksızlık oldu. Cadde-i Kebir’e bir damla kan düşmesin diye yapıldığını farz ettiğim ku...