Hür Adam ile ilgili yapacağım (muhteva bakımından) her hangi bir yorumun objektif olacağı kanaatinde değilim. Çünkü Bediüzzaman Hazretlerini hem kendi kaleminden Tarihçe-i Hayatı’nı hem de başka kalemlerden biyografilerini okumuş ve kendisine sempati beslemiş birisiyim. Filmde de zaten bunları bir kez daha olaylarla birlikte hatırlıyoruz. Film bunları hatırlatmaktan başka hiçbir işe yaramıyor. Bu benim -hadi bizim diyeyim- açımdan/açımızdan böyle. Bediüzzaman’ı zaten bilenler için bu filmde içerik olarak kazanacak bir şey yok. Ama bilmeyenler için, Üstad’ın hayatını öğrenmek ilginç bir deneyim olabilir. (Ki yapımcı bunu zerre kadar önemsememiş, neden önemsediğini unutmazsam aşağıda bi yerde yazacağım.)
Gelelim üsluba. Atların kendi kendine koştuğu savaş sahnesinden tutun, Üstad’ın o “sacit onamsı” dublajına; mahkemede bulunan dosyaların içinin boş olmasından tutun Üstad’ın öğrencilerinin gayet riyakâr gözüken davranışlarına kadar her şey tam bir komiklik havasında ilerliyor. Bütün bu teknik aksamalar seyircinin filmden kopmasına sebep oluyor. Aforizma üstüne aforizma, mühim laf üstüne mühim laf geliyor, arka planda, Üstad’ın ağzında, orda burada. Bu özelliğiyle bile bir rekor kırmış olabilir Hür Adam. Gıcır gıcır elbiseler, mis gibi zindan ortamı, Kürtçe sorulara verilen Türkçe cevaplar, vs. Neresinden tutsan dökülen bir film olmuş.
Başrol oyuncusu Mürşid Ağa Bağ ise tam bir sünnetlik çocuk gibi hareket ediyor. Rolün altında ezilmiş ve tüm mimiklerini kaybetmiş. Bilinen bir karakteri canlandıracak ne yetenek ne de güç var. Ki filmin genel anlamda tuzağına düşürecek çehresiyle kendi çapında bir şansa sahip tabii. Ama sadece bu kadar! Dublajın da gücüyle hükmediyor gölgeciklere. Oysa her ne kadar sıfatı benzemese bile Üstad’ın ağırlığını yansıtacak bir ton tiyatro oyuncusu var ülkede. Ucundan benzesin de… Gerçi iyi başrol bulunsa bile bu projede harcanır giderdi.
Yukarıda bahsettim, yapımcının neden ötekileri önemsemediğini şimdi söyleyeyim. Yapımcı/sözde yönetmen Mehmet Tanrısever’in amacı burada zaten ilgili kitleyi çekmek. Garanti bir kitle varken rizikoya girmeye değmezdi. Tam da bu sebepten ilgisiz kitle Bediüzzaman’ı yakışıklı ve komik bir karakter olarak görmeye devam edecek.
Uzun lafın kısası bazı artistler başka artistlerce temsil edilemezler. Said-i Kürdi’yi çekmeniz için daha bir 50 yılınız gerek. Mezkûr film ise TV’nin Irak Savaşı’na yaptığının aynısını yapmıştır. Olayı basitleştirmek. Göze sokarak önemini kaybettirmek. Bence bu film “Komita”nın işidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder