C.D: Kaplanoğlu’nun bir yönetmen olarak set ekibine davranışlarında öne çıkan özellikler nelerdir. Onu diğer yönetmenlerden ayıran farklılıklar var mıdır?
T.Ü: Semih Kaplanoğlu, filmin çekim aşamasında diğer yönetmenlerden bazı nitelikleriyle ayrılıyor. Öncelikle filmin ruhunu çekim sırasında da aramaya devam ediyor. Bu sebeple çekim sırasında hiç olmadığı kadar titizdir.
Kaplanoğlu, çekim planına sadık bir yönetmen midir? Sizin de şahit olduğunuz anlık ufak değişikliklere gittiği sahneler oldu mu hiç?
Ayrıca Semih Bey, sette ‘hediye an’ diyebileceğim bazı anları yakaladığı zaman mutlu olur ve bunu filme dâhil eder. Bu sebeple çekim planına sadık bir yönetmen de değildir. Daha çok hayal dünyasındaki imgelere, duygulara pirim verir diyebilirim. Bulunduğumuz mekanda ve zamanda hikayesinin ritmine, hissine ya da dokusuna hizmet eden bir hediye yakaladığını düşünürse günün tüm planları değişebilir. Bazen duyduğu bir ses için de dakikalar geçebilir ve biz o hediye anları ve sesleri, filmlerinde çoklukla görüp duyabiliriz. Özellikle Bal’a baktığımızda o hediye anların varlığına çokça şahit oluruz.
Onun dört filminde oynadınız. Bu zaman içerisinde geçirdiği değişiklikler sizce nelerdir. Sette nasıl davranır? Sizinle ve diğer oyuncularla ilginç bir anısı var ise bizimle paylaşır mısınız?
Semih Bey’in yönetmenliğini üstlendiği, Meleğin Düşüşü ve Yumurta-Süt-Bal Üçlemesi olmak üzere oynadığım dört filmde, Semih Bey’in sürekli artan bir enerjisi vardı diyebilirim. Semih, çekim aşamasında hiçbir zaman olmadığı kadar gergindir, serttir. Semih Bey’in bu gerginliği karşısında biz oyuncular ona ayak uydurmak için kendimizi zorluyoruz. Sinema seyircisi ya da edebiyat okuru daha önce her hangi bir sette bulunmamış veya ziyaret etmemişse, bir sinema setinin nasıl bir yer olduğunu, ekibin ne tür zorluklarla karşılaştığını pek tahmin etmeyebilir. Kamera arkasına tam bir kaos hakimdir. Her an, beklenmedik bir yerden sorun çıkma ihtimali vardır. Örneğin, bir sahnenin uzaması demek, gün ışığının kaybedilmesi ve ekibin ertesi gün de aynı yerde hazır bulunması demektir. İşte böyle bir ortamda yönetmenin tavrı çok önemli bence. Mesela son filmimiz Bal’da, Yusuf’u oynayan Bora ile Semih Bey arasındaki sıcak ilişki, bence filme son derece olumlu yansıdı.
Biz Kaplanoğlu’nu izlediğimiz filmlerin yönetmeni olarak tanıyoruz. Sizse tabiri caizse mutfaktansınız. Kaplanoğlu’nun birçok projesine emek verdiniz. Yakından tanıdınız. Kaplanoğlu’nu yakından tanıyan bir oyuncu olarak, sizce Kaplanoğlu yönetmen olmasa hangi meslekten olurdu. Siz ona hangi mesleği yakıştırırdınız?
Ben, onu Radikal Gazetesi’nde yayımladığı sinema yazıları ile tanımaya başladığım için ilk aklıma gelen yine yazarlık oluyor. Ama onun dışında detayın, duyunun, duygunun ve estetiğin olduğu birçok sanat ya da zanaat işinde iyi olabileceğini düşünüyorum.
Sizce Kaplanoğlu’nun oyuncu seçiminde neye dikkat eder?
Bu konuda kesin bir cevap veremeyeceğim. Genellikle, kafasında oluşturduğu karakterlere dair fotoğraflar oluyor. Ve aramaya bu fotoğraflardan, ifadelerden başlıyor ve karşılaştığı oyuncularla uzun sohbetler ediyor. Bu aşamada sanırım karşılıklı diyalogları çok önem kazanıyor. Fotoğraf ya da oyunculuk olarak en çok uygun bulduğu oyuncudan bu konuşmalar sırasında anında vazgeçebiliyor. Çünkü setler, genellikle oyuncular açısından da zordur ve bence bu zorluğu, ego sorunlarından ya da karşılıklı anlaşamama sorunlarından bağımsız geçirecek oyuncular bularak atlatmaya çalışıyor. Bence bu tavrı iki taraf açısından da çok daha sağlıklı ve doğru. Bunların dışında Semih Bey, bence çok eğlenceli bir şekilde, hikâyeyi okuduğunuzda bazı karakterler için asla düşünmeyeceğiniz özellikte oyuncular arayabiliyor. Bu durum senaryodaki ilişkilere, durumlara, duygulara başka bir derinlik ve algı katıyor. Ayrıca kendisi de bu anlamda sürprizlerle karşılaşmayı seven, karşılaştığı insanlardan ve onların yarattığı durumlardan etkilenmişse, belli bir risk de içerse hızlı manevralar yapmayı tercih eden biridir.
Yeniyazı Dergisi, 8, Semih Kaplanoğlu Çerçevesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder